Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Kasım 2018 Perşembe

MIHLIÇAY




Gün doğmadan
Deniz daha bembeyazken  çıkacaksın yola 
İçinde bir iş görmenin saadeti
Gideceksin ırıpların çalkantısında ( Orhan Veli )

Yola çıkma , doğanın büyüsü ve güzelliğiyle ruhumuzu yıkama zamanı . Kaz Dağları ve çevresi bütün sürprizleriyle bizi bekliyor . Mutluluktan sarhoş , tüm güzellikleri ve sesleri yüreğimize nakşederek Küçükkuyu - Altınoluk arasında sahilden içeride Mıhlıçay yolundayız . Mıhlıçay Kaz Dağlarından süzülerek gelen ve Ege'yle buluşan çok sayıda derelerden biri . Çayın Ege'yle buluştuğu noktada Romalılardan kalma kemerli Mıhlıçay köprüsüne geldik bile . Bu köprü Troia'ya giden antik yolun Mıhlıçay üzerindeki tek geçiş noktasıymış  . Günümüzde Trekkingcilere ve zeytincilere yol veriyor . Köprünün karşısında Rumlardan kalma , restore edilmiş taş değirmen var . Günümüze kadar korunmuş değirmen taşları ve su yolları dikkatimizi çekiyor .

Değirmenden sonra çayın içinden , kıyısından bazen de kayalar üzerinden  akış yönünde ilerleyerek , etrafı zeytinliklerle kaplı yoldan yaptığımız yolculuğun sonunda Mıhlıçay'a ulaşıyoruz . Binlerce zeytin ağacının bulunduğu bir vadinin içinde kendinizi akan çayın sesine bırakıp , doğayı içinize çekmek , onun ruhunuzu sarıp sarmalamasına izin vermek . Binlerce yıldır akan çay granit kayaları oyarak bir gölet yaratmış . Asıl güzellikler göletin arkasında gizli . 15- 20 Metre ilerleyince dik kaya duvarlarla çevrili bir yere geliyorsunuz . Ve kulakları uğuldatarak akan şelale tüm güzelliğiyle karşınızda duruyor . 

İspanyolca bir sözcük
Anlamadığımız ama çok güzel bulduğumuz .
Büyü gibi çınlıyor havada , günle uyumumuzu sağlıyor (Murathan Mungan )

Şairin dediği gibi binlerce yıl içinde ki oluşumu anlamasak bile şelale ve göletin tüm güzelliği , etrafımızı çevreleyen zeytin ve çam ağaçları , gökyüzünün mavisi , kısacacısı büyülü bir dünya bizleri kucaklıyor .

Sanki sonsuzluğa sığınmışız gibi hissettiğimiz İda'da , binlerce yıldır süren doğal hayat bize kardeşliği , sevgiyi anlatır . Tıpkı Priamos'un uşağı tarafından ölmesi için buraya bırakılan Paris'i bağrına bastığı gibi , nice sonsuz güzellikleri , efsaneleri bağrında barındıran bu görkemli yaşamdan aslında öğreneceğimiz ne çok şey var . Troia'dan Antandros'a Adramytteion'dan sadece Homeros'un şiirlerinden bilgi sahibi olduğumuz Stoeis'e kadar nice kentlerin yıkılıp harap olduğunu gördüğümüzde Nazımın o güzel dizeleri geliyor aklımıza :

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine ,
Bu hasret bizim .

1 yorum:

  1. Zamanında doğudan truvaya geçmek için kullanılan tek yol burasıymış. Herkesin görmesi gereken bir yer.
    Gerçi mangalcilar yuzunden nefes alınamayan,dogal guzelligi katledilmekte olan bir mekan da...

    YanıtlaSil