Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2019 Çarşamba

BİR GÜLÜ SULAMA ZAMANI*




Fotoğraf :pixabay.com


Ne aradığını , aradığı şeye nasıl ulaşacağını bilmiyordu . Bildiği tek şey bir kara delik gibi insanlığı içine çeken sonsuz bir karanlık , sevgisiz , şiddet dolu bir dünyada yaşamak istemediğiydi . Hissettikleri Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık'da  anlattığı '' dışarda bırakılmışlık , gecikmişlik '' hissine benziyordu . Kitaptan bir alıntı geldi aklına '' yüreğini kolla , ölmeden çürüyorsun '' Yeni sözler bulmak , ruhunu özgürleştirmek için kaçmalıydı bu çılgınca dönen dönme dolaptan ; kendi yok oluşuna doğayı da ekleyen insanlığın bu hırsına yenik düşmemeliydi .

Görsel : pixabay.com

Kararan ruhlarımızı gene doğanın , yıkık Antik Kentlerin fısıltıları tamir edecekti . Çok uzaklardan gelen Aristo'nun sesi doldurdu yüreğini '' Mutluluk doğru ve güzel düşüncelerle düşünebilmeyi bilmektir '' Homeros'un bin pınarlı İda'sı , Kaz Dağları'nın o muhteşem ritmini dinlerken ayna tutmalıydı insanlığa . Gerçi insanın doğaya kaçışı , doğanın yok oluşunu da beraberinde getiriyordu . Bu kaçış sırasında adına medeniyet dediğimiz alışkanlıklarımızı da yanımızda götürdüğümüzden , doğal yaşamı da tehdit ediyorduk .


Fotoğraf:bilimgenc.tubitak.gov.tr



Yaşamın anlamını zamanda , yada zamansızlıkta aramak için çıktığı yolculukta Örentepe'yle , bir zamanların önemli bir liman kenti Antik Adramyyteion'la kesişti yolu . Sabah saatlerinin huzur veren sessizliği içinde , rüzgarın eşliğinde Kaz Dağlarının denizle buluşmasını izlerken , Sezen'in körfezin mavi sularına karışan sesini duydu :

Yareme tuz diye yakamoz bastım 
Tek şahidim aydı 
Aman aman 
Bir elimde defne
Bir elimde sevdan 
Kalbim egede kaldı .

O eril şiddet ruhunu kirletmeye çalıştığında özlemlerini , sevgi ve vefayı şarkılar , şiirler anlatıyordu ona .Tıpkı Marquez'in dediği gibi '' Hiç şaşmaz yüreği , ona karanlıkta yol gösteriyordu .''
Eski zamanlar mı güzeldi , gerçekten şimdi mi yitirmiştik sevgileri . Aslında bunun en güzel yanıtını tarih sayfaları , insanların hikayeleri anlatıyor diye düşündü kadın . Euripides'in Troya ile ilgili yazdığı tragedyasında anlattığı , tapınağın önünde öldürülen kral Priamos'un dul karısı Hekabe'nin sesi yankılandı toprak altında kalmış bu suskun kentte '' Ey mutluluğu bulanlar , ölmeden önce mutlu olduğunuzu sanmayın .''

Fotoğraf : pixsabay.com

''Yüreğin o giderilemez unutkanlığıyla değil , çok daha amansız ve hiç dönüşü olmayan bir başka çeşit unutkanlıkla unutulmuş olduğunu anladı . Bu unutkanlığı iyi bilirdi , çünkü ölümün unutkanlığıydı bu . Marquez - Yüz Yıllık Yalnızlık ) Fizik ve moral gücünün tanrısı Herkül , yaşlılık tanrısı Geras'ı yenerek insanın ölümsüzlüğünü sağlamıştı mitolojide . Aktüel Arkeoloji Dergisi'nin editörü Murat Nağış ne güzel özetlemişti günümüz insanını '' Belki de son 12 bin yılda hayal etmeyi unuttuk . Toprak esir aldı bizi . Hayallerimizin yerini ise endişelerimizin arasına sıkıştırdığımız geleceğimiz aldı . Geriye tek düze bir uygarlık kaldı . Hayal etmeyen , öteki uygarlık . ''Tarih ve doğanın buluştuğu bu büyülü dünyada ışıklar sahilinin sularına karışan gün batımını izlerken , güneşin ışıklarına dokunmanın keyfini çıkarıp ruhunu temizlemeye çalıştı . Van Gogh'un dediği gibi bu ışıklarla hayalini boyadı . Neler yoktu ki bu hayalin içinde ; umut , sevgi ,sonsuz hatıralar . bu coşkuyla dolaştı bir zamanların görkemli kenti Adramyyteion'un sokaklarını . Toprak altında kalmış kentin sakinleri anlattı ona ölümsüzlüğü , o eril şiddetin vahşetini . Atinalılar tarafından yurtlarından kovulan Deloslular , savaş sonrası Persler tarafından katledilen bölge halkı , Sardesliler hep birlikte söylediler Ruhi Su'nun o güzel türkülerini . Romanın , Efesin arenalarında katledilen gladyatörlerin , kölelerin anlattıklarını dinledi kadın . Tıpkı Gothe'nin dediği gibi taşlar konuşmaya başlamıştı . İnsanlığın kurtuluşunun bu konuşan taşlara kulak vermesinden geçeceğini düşünerek teslim etti ruhunu o kadim zamanlara.

Fotoğraf:sanatlibiblog.com

Umudun ve sevginin olduğu bir dünyada bizden sonrakilere bırakacağımız anılarla ölümsüzlüğe ulaşabileceğimizi düşünerek katıldı doğanın kardeşliğine . Kadına , çocuğa şiddetin olmadığı bir dünyaydı bu . Yüreğinde Bedrettin Aykın'ın o güzel dizeleri :

Açık mı yüreğinin kapısı tüm sevgilere 
Duyuyor musun çağıltısını yaşamın .
Yürüyorsa o özsu hücrelerinde 
Kaçıncı baharında olursan ol
Vakit hep bir gülü sulama zamanı .


Kaynaklar:
  1. Marquez : Yüz Yıllık Yalnızlık
  2. Euripides : Troyalı Kadınlar
  3. Arkeofili
  4. Aktüel Arkeoloji
*Bedrettin Aykın 

26 Ağustos 2019 Pazartesi

TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK





Bir tünelden geçiyordu düşünde ; sisler içinde gizemli bir yolculuktu bu . Rutubetli dar tünelin sonuna yaklaştıkça duydu sesleri : Şarkılar söyleyen neşeli kadın seslerini . Tünelin çıkışında , bugüne kadar savaşlara , töre ve namus cinayetlerine , erkek şiddetine maruz kalmış kadınların , çocukların ruhları coşkuyla aralarına çağırıyordu kendisini .


  1. Hekabe:mavimelek.com

En önde yakılıp , yıkılan Troya'nın bahtsız kadınları : Troya'nın son kraliçesi Hekabe , savaş sonrası Achilles'in mezarında ona kurban edilen kızı Polyxena ,  Troya'nın heybetli kalesinden atılan Hektor'un oğlu Astyanax . Ve Hekabe'nin Yunan gemilerine haykırışı '' Haydi gidin , gidin ; Yunanlılar tutun yolunu yurdunuzun barış içinde ; donanmanız açsın artık yelkenlerini güven içinde , yarıp geçsin o özlediğiniz denizleri . Can verdi bir genç kız , bir delikanlı : Artık savaş sona erdi . '' Onların hemen yanı başında yine Troya savaşları sırasında kral babası Agememnon tarafından tanrıça Artemis'e kurban edilen güzeller güzeli İphigenia , efsanesi bugün bile dilden dile dolaşan Antigone .
Hypatia ölüme götürülürken Louis Figuier:
bilim.org

Filozof , matematikçi ve astronom  bilim kadını Hypatia'nın hazin sonu . Efes'in  köle pazarlarında satılan isimsiz kadınlar , çocuklar . Zaman içinde onlara eklenen bahtsız kadınların , kızların , çocukların ruhları . Töreye yenik düşen Güldünya ,  Özge Can , Şule Çet , Emine Bulut . İstismara uğrayıp katledilen çocuklar . Bugüne kadar şiddete , eril dile kurban edilenler şarkılar ve danslarla onu karşılıyorlardı , artık ruhları özgürdü ! Pan'ın flütünün sesi kuşların düetine karışıyor , havada ağaçların kardeşliği gibi bir büyü dolaşıyordu . Birden sıçrayarak uyandı genç kadın . Onu bu gizemli düşünden uyandıran içindeki coşkuydu . Bu duyguyla her şeyin yoluna gireceğine inanarak kahvesini yudumlarken okumaya başladı gazeteleri . Birden o habere takıldı gözü . Boşanma davası açan kocası tarafından doğumdan sonra hastanede , yatağında bıçaklanan G.Y.'nin haberine . Kahve fincanı devrildi , boyadı gazeteyi , tıpkı haberin iç karartıcı havası gibi . İçindeki tüm coşku yerini önce hüzne , sonra isyana bıraktı . Bir çınarın kökleri gibi tutunmak lazımdı hayata  , ancak böyle yenilebilirdi kadına ve çocuğa karşı şiddet . Kalktı kahvesini yeniledi ; Edip Cansever'in o anlamlı dizeleri dudaklarında . 

Ne çıkar siz bizi anlamasanız da 
Evet siz bizi anlamasanız da ne çıkar 
Eh yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da .

Fotoğraf : amatordenprofesyonele.blogspot.com

Ve gitmeye karar verdi ; sevginin , dostluğun hüküm sürdüğü ; cinsiyet ayrımının olmadığı başka bir dünyaya . Dudaklarında Nazan Öncel'in şarkısı , elinde valizi son kez dönüp baktı bu kör , sağır karanlığa ; o tünelin sonunda ki ışığı yakalamaya doğru coşkuyla yürüdü .

Beni geçirmeye kardeşim gelmesin ,
Annesinin bir tanesini kimseler üzmesin .

Kaynaklar
  1. Sophokles : Antigone
  2. Seneca  : Troıalı Kadınlar
  3. Euripides  : Troyalı Kadınlar
  4. Marıa Dzıelska : İskenderiyeli Hypatıa 

9 Kasım 2018 Cuma

YANKI İLE NERGİS




Efsanelerin dağı İda



Mitoslar , merkezinde tanrıların , tanrıçaların , hayvanların , insanların olduğu efsaneleri anlatır . Bu anlatım dinden , estetiğe , günlük yaşamın düzenlenmesinden , doğal zenginliklerine kadar hayatın her alanını kapsar . İnsanla doğanın barışmasının yolu bu mitosları anlamaktan geçer . 

Bana bir masal anlat baba
İçinde bütün oyunlarım
Kurtla kuzu olsun şekerle bal .

Yeni Türkü'nün bu güzel şarkısını hangimiz bilmeyiz ki ?  Masallar kısa bir süreliğine de olsa bizi , bambaşka dünyalara götürür . Güzel Ege kıyıları da masalları , mitleri ve efsaneleriyle ne çok şey anlatır bizlere . Temelinde sevgi , umut , kıskançlık kısaca insani duygular vardır .

Ahmet Ünver'in anlatımıyla Antik Çağlara gidip , sevgi ve kıskançlığı anlatan Yankı ile Nergisin masalını dinlemeye ne dersiniz :

Bir zamanlar , peri kızlarının içinde çok güzel sesli , çok sevimli bir peri vardı . Yankı'ydı adı . Her dinleyen bayılırdı Yankı'nın sesine . Ama kendi sesini en çok beğenen de yine kendisiydi . Yankı'nın çok hoşuna giderdi sesi . Konuşurken birden kendi sesinin güzelliğine , kendi kendini dinlemeye kaptırır ; konuşmayı unuturdu . 

Günlerden bir gün , gelinciklerle , papatyalarla, zambaklarla dolu yemyeşil kırlarda şarkı söyleyip , kendi sesine hayran dans ederken , Tanrıça Hera'yla karşılaşır . Tanrılar Tanrısı Zeus'un karısıydı Hera . Çok huysuz , geçimsiz , kıskanç bir tanrıçaydı . Kocası Zeus bile zaman zaman ona dayanamaz olurdu . Kıskanç Hera  , kendisine selam veren Yankı'yı ters ters süzdü . 

'' Günaydın Tanrıçam '' diyordu Yankı . '' Ne güzel bir gün değil mi ? Çiçekler açmış , mis gibi kokuyor çayırlar . Meltem ne güzel ! İçimden şarkı söylemek geliyor . Siz de istemez miydiniz ? '' Duyduğu sevinç Yankı'nın sesini daha da güzelleştirmişti . Hera kıskançlıktan neredeyse çatlayacaktı . Yankı , hayran hayran dinledi kendi sesini  ; sonra mutluluk içinde , Hera'ya '' Bu gün sesim her zamankinden daha güzel , değilmi Tanrıçam ? İsterseniz sizin için söyleyeyim şarkımı ! ''

Bu kadarı da çoktu doğrusu ! Bakındı şu densiz periye !  , Evet  sesi güzeldi güzel olmasına ya , yine de alt tarafı bir periydi işte . Tanrılar Tanrısının karısıyla konuşacak kadar önemli biri değildi . Ahhh!... Ama çok güzeldi sesi .  Niye sanki Hera'nın sesi onunki kadar güzel değildi ! Kıskançlıktan , öfkeden kıpkırmızı kesilmişti Hera . '' Bir de karşıma geçmiş , yüzüme karşı söylüyor sesinin güzelliğini .Öyle bir ceza vereyim ki şuna , pişman olsun ! '' diye söylendi kendi kendine . Sonra kaşlarını daha da çatıp , Yankı'ya haykırdı :

'' Seni gidi densiz peri ! Beni yolumdan alıkoyar , sesin güzel diye şişim şişim şişinirsin ha! Bana tek kelime fırsatı vermeden hem de ! Sana öyle bir ceza vereyim ki , aklın başına gelsin . Bundan sonra hiç konuşama ! Yalnızca biri sana bir şey söylediği zaman , onun son sözünü tekrarla . Bir daha o pek övündüğün sesini ne sen , ne de başkaları duysun ! ''

Çok ağır bir cezaydı bu . Yankı'cık bu kadar sert karşılanacak ne yapmıştı ki !  Üstelik ,Tanrıçaya şarkı söylemek istemişti yalnızca .İtiraz etmek için ağzını açtı , ama kulaklarına inanamadı Yankı : Ağzından bir tek '' duysun! '' sözcüğü çıkmıştı - kıskanç Tanrıça Hera'nın  son söylediği sözcük . 

Hera

'' Bu sana ve senin gibilere ders olsun ! '' diye bağırdı neşe içinde kötü huylu Tanrıça. '' olsun '' diyebildi Yankı'cık . O güzelim sesi yoktu artık . Ne şarkı söyleyebilecek , ne arkadaşlarıyla oynayabilecek , ne çiçeklere , nede kuşlara konabilecekti artık . O günden sonra hiç kimseye görünmedi . Dağlarda , tepelerde, ormanlarda yapayalnız ağlaya ağlaya dolaştı . 

O acılı günlerin birinde , mor taneleri olgunlaşmış , yemyeşil defne ağaçlarıyla dolu bir ormanda , kuş sesleri arasında gezinirken yakışıklı mı yakışıklı , gencecik bir delikanlı gördü . Delikanlının gür sarı saçları , güneş değdikçe pırıl , pırıl parlıyordu . İçinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti güzel peri kızı . Aşık olmuştu . 

Daha yakından görebilmek için , biraz ilerdeki defne ağacının arkasına saklanmak istedi . Delikanlı kırılan bir dalın sesini duyunca '' kim o'' diye seslendi . O diyebildi Yankı'cık . Onu duymuştu delikanlı ''Kim var orada '' Orada dedi  Yankı'cık. Saklandığı ağacın arkasından çıktı . Tanrım yakından çok daha güzeldi genç . İçi titredi Yankı'nın. Yasaktı konuşması , yasaktı ! Ağlamaya başladı . Delikanlı yaklaştı yanına '' Benim adım Narkissos .'' dedi yanağını okşarken Yankı'nın . '' Ya sen kimsin '' Kimsin diyebildi Yankı'cık . '' Hep benim söylediklerimi tekrarlıyorsun '' diyen Narkissos kızmıştı artık . Çok kızmıştı Narkissos , hırsla döndü , aldı başını gitti tek bir söz söylemeden . 

Zavallı yankı , öylece kalakalmıştı , yapayalnızdı yine işte . Narkissos'u çok sevmişti , ah, bir anlatabilseydi Hera'nın verdiği cezayı . Bu kadar kızmazdı belki o zaman. Ama anlamamıştı işte Yankı'nın derdini . Kalpsizdi demek . Yankı tutamadı kendini '' Sende benim gibi ol , sev ama anlatama .Sev ama karşılık görme '' demek geldi diyemedi . Tanrılar duydu onu , çok acıdılar , bu dileğinin gerçekleşmesine karar verdiler . 

Narkissos ormanda çok yürümüş , yorulmuş , susamıştı . Bir pınar gördü ilerde , şırıl şırıl akıyordu çakıl taşlarının üzerinde . Bir türlü konuşamayan Yankı'da bir ağacın arkasına sindi . Su çok güzeldi , pınarın güzelliği , serinliği sarmıştı Narkissos'un her yanını . Suyun kıpırtısız , ayna gibi yüzüne yansıyan gür sarı saçlı , ela gözlü , dünya güzeli bir yüz gördü . 

Hayran olmuştu gördüğü yüze . Ne bilsin Narkissos Tanrıların ona bir oyunu olduğunu . Ne bilsin suda gördüğünün kendi yansıması olduğunu . Aşık oldu yansımasına. Dokunmaya , okşamaya çalıştıkça kaybolan yansımasını hiç dokunmamaya okşamamaya çalışarak günlerce , gecelerce seyretti . Yemek yemeyi bile unutmuştu , günler geçti  , sonunda Narkissos açlıktan ve susuzluktan bir sabah gün doğmadan can verdi . Tanrılar bile dayanamayıp ağladılar . İş işten geçmeden yeni bir karar verdiler : Narkissos'u su kenarlarında yetişen nazlı , güzel kokulu , sarılı beyazlı bir çiçeğe dönüştürdüler . Bildiğimiz nergis çiçeğine . 

Sevgilisinin başına gelenleri gören Yankı perişan oldu , Peri kızları ölümsüz olduğu için , iğne ipliğe dönerek sonunda görünmez oldu . Kendini ıssız dağlara attı . Bugünde görünmez Yankı , o ıssız dağ başlarında yalnızca sesi duyulur . Kıskanç Hera'nın verdiği ceza sürdüğü için  , kendisine seslenenlerin son sözlerini tekrarlar hala .

Nergis ise , su kıyılarında narin boynunu eğip , kendi beyaz sarı yüzünü seyreder hayran hayran . İşte bu nedenle kendine hayran olanlara , Narkissos'tan esinlenerek  narsist denir günümüzde. 








5 Kasım 2018 Pazartesi

İDA'DA GÜZELLİK YARIŞMASI





Kaz Dağları mitolojideki adıyla İda . Günümüze kadar gelen efsaneleriyle büyülü bir hayat okulu . 9 Ocak 2007 ' de doksanüç yaşında ölen Jean-Pierre Vernant , XX. yüzyılın yetiştirdiği en büyük Antik Çağ tarihçisiydi . Onu kaleminden Mehmet Emin Özcan'ın  o güzel çevirisiyle İda'daki ilk güzellik yarışmasına gidip o günleri yaşamaya ne dersiniz ?

Zeus ile tanrılar oy birliğiyle Phthia kralı Teselyalı Peleus'un Thetis ile evlenmesi gerektiğine karar verirler . Thetis dönüşebilme , kılıktan kılığa girme yeteneğiyle , göz alıcı , baş döndürücü bir tanrıçadır . Tanrıçanın rızası nasıl alınmalıdır . Kral da olsa bir ölümlüyle evlenmekle hiç bir şey yitirmeyeceğine nasıl ikna etmelidir onu ? Demek ki Peleus'un eşini elde etmek için kendi başının çaresine bakması , tıpkı deniz tanrıçalarını dizginleyen , onlardan istediklerini alan diğer kahramanlar gibi davranması gerekmektedir . 

Günlerden bir gün Peleus deniz kıyısına gelir . Thetis ortaya çıkar , Peleus ona seslenir , kollarından yakalar , Thetis kaçmak için her kılığa girer , Peleus'u daha önce uyarmışlardır , deniz tanrıçalarına  yapılacak tek şey onları sımsıkı sarmak , kollar arasına hapsetmektir . Tanrıçayı kolları arasına alması , sıkıca kavraması , girdiği kılık ne olursa olsun öylece tutması gerekmektedir . Tanrıça ister bir domuz , ister güçlü bir aslan , ister yakıcı bir ateş , ister su olsun öylece tutması gerekmektedir . İşte o zaman tanrıça yenildiğini anlar . Bütün kılıklara girip çıktıktan sonra ilk haline , genç , güzel tanrıça haline geri döner . Tanrıça yenilmiştir . Thetis'in girdiği en son kılık mürekkep balığıdır . O gün bugündür bu yere denize doğru ilerleyen buruna Sepias yani mürekkep balığı burnu denilmiştir . Neden mürekkep balığı . Çünkü bu balık yakalanacağı zaman suya mürekkep salar , bu mürekkep de onu tamamen gizler , balık kendi yarattığı karanlığın içinde kaybolur , yok olur gider . Thetis'in son çaresidir bu , tıpkı mürekkep balığı gibi onun da mürekkep salması gerekir . Bu kapkara mürekkep içinde Peleus iyi direnir , elindekini bırakmaz . Nihayet Thetis pes eder . Onunla evlenecektir . 

Düğün Pelion'un zirvesinde yapılır . Tanrılar Peleus'un düğününde sevinç içinde , şarkılar , danslar arasında eğlenip cömertçe hediyeler sunarken , davetsiz bir misafir gelir : Düzensizlik , kıskançlık , kin tanrıçası Eris . Davet edilmemesine karşın elinde olağanüstü bir hediyeyle , düğünün orta yerinde çıkagelir . Bu hediye sevilen kişiye duyulan tutkuyu belirten altın bir elmadır . Eris bu muhteşem hediyeyi şölenin tam ortasına atar . Ancak meyvenin üstünde bir şey yazmaktadır '' En güzele '' Elmanın kendi hakkı olduğunu söyleyen üç tanrıça çıkar : Athena , Hera , Aphrodite . 

Troya savaşına yol açacak hikayenin ilk bölümü işte böyle biter . Tanrısal güzelliğin ödülü olan bu elmayı kim alacaktır ? Tanrılar karara varamazlar . Eğer Zeus seçerse tanrıçalardan birini memun edecek ama diğer ikisini bir yana bırakmak zorunda kalacaktır . Bu işi de yine sade bir ölümlü yapacaktır . Tanrılar üstlenmek istemedikleri karaların sorumluluklarını bir kez daha insanların üstlerine atarlar , tıpkı kendileri için istemedikleri acıları ya da ölümcül yazgıları insanlara gönderdikleri gibi . 

İkinci bölüm İda dağı . Orada Troas'da , o dağda kahraman gençler eğitilirler. Pelion gibi ekilip biçilmeyen , kentlerden uzak , zahmetli kır yaşantısını hüküm sürdüğü , sadece çoban ile sürüsünün bulunduğu , vahşi hayvanların avlandığı o ıssız , yüksek yer . 

Üç tanrıça arasındaki yarışmaya noktayı koymak için seçilen kişinin adı Paris'dir . Paris Priamos'un oğullarının en küçüğüdür . Hermes peşine üç tanrıçayı takıp İda'nın dağlarına doğru inerek Paris'ten hakemlik yapmasını istediğinde , Paris koyunları otlatmaktadır . Olağan üstü bir çocukluğu , gençliği olmuştur . Troya kralı Priamos'un karısı Hekabe'nin en genç oğludur. Hekabe doğumdan önce düşünde bir çocuk değil , bir meşale doğurduğunu , meşalenin de Troya'yı ataşe verdiğini görür . Kahinler ve yakınları ona açık açık şunu söylerler : Bu çocuk Troya'nın sonunu getirecek , yakılmasına ateşe verilmesine neden olacak . Priamos çocuğu bir çobana verir , götürüp bir yere bırakmasını söyler . Çocuk vahşi hayvanların bol olduğu o ıssız yerlere , yiyeceksiz , savunmasız olarak bırakılır . Birkaç gün dişi bir ayının onu sütüyle beslediği Paris'i , çobanlar bulup yanlarına alır , Aleksandros ismini verirler . 




Kraliyet ailesine  tekrar katılan Paris , bütün hayatını çoban olarak geçirdiği İda'ya geri döner . Üç tanrıçayı karşısında görünce korkuya kapılır . Hermes onu rahatlatır . Seçim yapmanın , ödülü vermenin ona kaldığını , çünkü tanrıların böyle karar verdiğini söyleyip üç tanrıçadan hangisini daha güzel bulduğunu bildirmesini ister . Üç tanrıçanın her biri ona farklı şeyler sunar . Athena zafer ve bilgelik , Hera krallık ve bütün Asya'nın hakimi olmayı teklif eder . Aphrodite ise '' Eğer beni seçersen tam bir baştan çıkarıcı olacaksın , nerede bir dişi varsa elde edeceksin , ayrıca güzelliği dillere destan güzel Helene'yi alacaksın . Helene seni görür görmez dayanamıyacak . Güzel Helen'in aşığı , kocası olacaksın '' Paris Helene'yi seçer .

Böylece tarihin ilk güzellik yarışmasının birincisi Aphrodite olurken , Helene'nin Paris'le kaçması Troya savaşına yol açar .

Son söz gene Jean -Pierre Vernant'ın . Işıklar içinde uyu güzel insan . '' Mitin konumu çok farklıdır . Mit , çağların en eskisinden gelmiş , herhangi bir yazar anlatmadan önce de var olan bir anlatı biçiminde ortaya çıkar . Bu anlamda mitik anlatı bireysel yaratımla ya da yaratıcı düş gücüyle değil , aktarımla , hafızayla oluşur . Aktarım ile hafıza arasında , ezberlemeye dayalı bu sıkı ilişki sayesinde mit şiire yaklaşır ; belli ki şiir de kaynağında  , ilk kez gün ışığına çıkarken mitik yaratım süreciyle sarmaş dolaş olmuştur . ''