![]() |
Kaz Dağları mitolojideki adıyla İda . Günümüze kadar gelen efsaneleriyle büyülü bir hayat okulu . 9 Ocak 2007 ' de doksanüç yaşında ölen Jean-Pierre Vernant , XX. yüzyılın yetiştirdiği en büyük Antik Çağ tarihçisiydi . Onu kaleminden Mehmet Emin Özcan'ın o güzel çevirisiyle İda'daki ilk güzellik yarışmasına gidip o günleri yaşamaya ne dersiniz ?
Zeus ile tanrılar oy birliğiyle Phthia kralı Teselyalı Peleus'un Thetis ile evlenmesi gerektiğine karar verirler . Thetis dönüşebilme , kılıktan kılığa girme yeteneğiyle , göz alıcı , baş döndürücü bir tanrıçadır . Tanrıçanın rızası nasıl alınmalıdır . Kral da olsa bir ölümlüyle evlenmekle hiç bir şey yitirmeyeceğine nasıl ikna etmelidir onu ? Demek ki Peleus'un eşini elde etmek için kendi başının çaresine bakması , tıpkı deniz tanrıçalarını dizginleyen , onlardan istediklerini alan diğer kahramanlar gibi davranması gerekmektedir .
Günlerden bir gün Peleus deniz kıyısına gelir . Thetis ortaya çıkar , Peleus ona seslenir , kollarından yakalar , Thetis kaçmak için her kılığa girer , Peleus'u daha önce uyarmışlardır , deniz tanrıçalarına yapılacak tek şey onları sımsıkı sarmak , kollar arasına hapsetmektir . Tanrıçayı kolları arasına alması , sıkıca kavraması , girdiği kılık ne olursa olsun öylece tutması gerekmektedir . Tanrıça ister bir domuz , ister güçlü bir aslan , ister yakıcı bir ateş , ister su olsun öylece tutması gerekmektedir . İşte o zaman tanrıça yenildiğini anlar . Bütün kılıklara girip çıktıktan sonra ilk haline , genç , güzel tanrıça haline geri döner . Tanrıça yenilmiştir . Thetis'in girdiği en son kılık mürekkep balığıdır . O gün bugündür bu yere denize doğru ilerleyen buruna Sepias yani mürekkep balığı burnu denilmiştir . Neden mürekkep balığı . Çünkü bu balık yakalanacağı zaman suya mürekkep salar , bu mürekkep de onu tamamen gizler , balık kendi yarattığı karanlığın içinde kaybolur , yok olur gider . Thetis'in son çaresidir bu , tıpkı mürekkep balığı gibi onun da mürekkep salması gerekir . Bu kapkara mürekkep içinde Peleus iyi direnir , elindekini bırakmaz . Nihayet Thetis pes eder . Onunla evlenecektir .
Düğün Pelion'un zirvesinde yapılır . Tanrılar Peleus'un düğününde sevinç içinde , şarkılar , danslar arasında eğlenip cömertçe hediyeler sunarken , davetsiz bir misafir gelir : Düzensizlik , kıskançlık , kin tanrıçası Eris . Davet edilmemesine karşın elinde olağanüstü bir hediyeyle , düğünün orta yerinde çıkagelir . Bu hediye sevilen kişiye duyulan tutkuyu belirten altın bir elmadır . Eris bu muhteşem hediyeyi şölenin tam ortasına atar . Ancak meyvenin üstünde bir şey yazmaktadır '' En güzele '' Elmanın kendi hakkı olduğunu söyleyen üç tanrıça çıkar : Athena , Hera , Aphrodite .
Troya savaşına yol açacak hikayenin ilk bölümü işte böyle biter . Tanrısal güzelliğin ödülü olan bu elmayı kim alacaktır ? Tanrılar karara varamazlar . Eğer Zeus seçerse tanrıçalardan birini memun edecek ama diğer ikisini bir yana bırakmak zorunda kalacaktır . Bu işi de yine sade bir ölümlü yapacaktır . Tanrılar üstlenmek istemedikleri karaların sorumluluklarını bir kez daha insanların üstlerine atarlar , tıpkı kendileri için istemedikleri acıları ya da ölümcül yazgıları insanlara gönderdikleri gibi .
İkinci bölüm İda dağı . Orada Troas'da , o dağda kahraman gençler eğitilirler. Pelion gibi ekilip biçilmeyen , kentlerden uzak , zahmetli kır yaşantısını hüküm sürdüğü , sadece çoban ile sürüsünün bulunduğu , vahşi hayvanların avlandığı o ıssız , yüksek yer .
Üç tanrıça arasındaki yarışmaya noktayı koymak için seçilen kişinin adı Paris'dir . Paris Priamos'un oğullarının en küçüğüdür . Hermes peşine üç tanrıçayı takıp İda'nın dağlarına doğru inerek Paris'ten hakemlik yapmasını istediğinde , Paris koyunları otlatmaktadır . Olağan üstü bir çocukluğu , gençliği olmuştur . Troya kralı Priamos'un karısı Hekabe'nin en genç oğludur. Hekabe doğumdan önce düşünde bir çocuk değil , bir meşale doğurduğunu , meşalenin de Troya'yı ataşe verdiğini görür . Kahinler ve yakınları ona açık açık şunu söylerler : Bu çocuk Troya'nın sonunu getirecek , yakılmasına ateşe verilmesine neden olacak . Priamos çocuğu bir çobana verir , götürüp bir yere bırakmasını söyler . Çocuk vahşi hayvanların bol olduğu o ıssız yerlere , yiyeceksiz , savunmasız olarak bırakılır . Birkaç gün dişi bir ayının onu sütüyle beslediği Paris'i , çobanlar bulup yanlarına alır , Aleksandros ismini verirler .
![]() |
Kraliyet ailesine tekrar katılan Paris , bütün hayatını çoban olarak geçirdiği İda'ya geri döner . Üç tanrıçayı karşısında görünce korkuya kapılır . Hermes onu rahatlatır . Seçim yapmanın , ödülü vermenin ona kaldığını , çünkü tanrıların böyle karar verdiğini söyleyip üç tanrıçadan hangisini daha güzel bulduğunu bildirmesini ister . Üç tanrıçanın her biri ona farklı şeyler sunar . Athena zafer ve bilgelik , Hera krallık ve bütün Asya'nın hakimi olmayı teklif eder . Aphrodite ise '' Eğer beni seçersen tam bir baştan çıkarıcı olacaksın , nerede bir dişi varsa elde edeceksin , ayrıca güzelliği dillere destan güzel Helene'yi alacaksın . Helene seni görür görmez dayanamıyacak . Güzel Helen'in aşığı , kocası olacaksın '' Paris Helene'yi seçer .
Böylece tarihin ilk güzellik yarışmasının birincisi Aphrodite olurken , Helene'nin Paris'le kaçması Troya savaşına yol açar .
Son söz gene Jean -Pierre Vernant'ın . Işıklar içinde uyu güzel insan . '' Mitin konumu çok farklıdır . Mit , çağların en eskisinden gelmiş , herhangi bir yazar anlatmadan önce de var olan bir anlatı biçiminde ortaya çıkar . Bu anlamda mitik anlatı bireysel yaratımla ya da yaratıcı düş gücüyle değil , aktarımla , hafızayla oluşur . Aktarım ile hafıza arasında , ezberlemeye dayalı bu sıkı ilişki sayesinde mit şiire yaklaşır ; belli ki şiir de kaynağında , ilk kez gün ışığına çıkarken mitik yaratım süreciyle sarmaş dolaş olmuştur . ''
Mitolojiyi güzelleştiren,süsleyen,besleyen eski Yunan edebiyatının ölmezliği...
YanıtlaSilNurcan hanım; İda’da güzellik yarışmasını öyle güzel anlatmışki...🙏