![]() |
Anafartalar Caddesi 1935 |
Bir efsane vardır hani , Yahya Kemal'e Ankara'nın en çok nesini seviyorsunuz diye sorduklarında onun cevabı '' İstanbul'a dönüşünü '' olur . Bende Ankara'ya dönüşleri seviyorum .
Bir kıvılcım düşer önce
Büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş
Yanmışsın arkadaş .
Öyledir kentler , tıpkı Melike Demirağ'ın o güzel sesiyle sevdiğimiz arkadaştaki gibi . Yaşadığımız yerle bütünleşiriz , onunla ilgili anılar biriktiririz , kalbimizde , ruhumuzda . Tıpkı evimiz gibidir , köşeyi dönünce hangi ağaçla karşılaşacağımızı , hangi saat de kuşların günün bitişini kutsamak için o muhteşem danslarına başlayacaklarını biliriz . Bir sevgili , bir dost , bir arkadaş olur yaşadığımız mekanlar . Gün gelir gölgesinde oturduğumuz ağaçla paylaşırız küçük sırlarımızı . Evet kaçışlar güzeldir ama , uzun süreli olduğunda geride bıraktığımız anıları , sokakları , bizi tanıyan gittiğimizde her zamankinden mi diyen garsonlarını , kuşlarını , ağaçlarını özleriz . Yaşadığımız yerler birer hafıza mekanlarımızdır aynı zamanda .
Bugün Ege kıyılarındaki yolculuğumuza ara verip , tarihi çok eskilere dayanan Ankara'ya doğru gitmeye ne dersiniz .
Memleketim
Çam ormanlarını , en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
Alabalık
ve onunun yarım kiloluğu
Pulsuz , gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler . ( Nazım Hikmet )
Kimler gelip geçmemiş ki bu topraklardan : Batı Anadolu'da Lidya devletine başkentlik yapmış Sardes ile İran'ın Susa kenti arasında uzanan kral yolu üzerinde yer alan Ankara , Hatti uygarlığından Hititlere , Frigyalılardan Perslere , Galatlardan Roma İmparatorluğu ve Bizanslara kadar dönemin farklı kültürlerine ev sahipliği yapmıştır . Kuruluşuyla ilgili farklı efsaneleri bağrında barındırır . 1414 yılında Osmanlı hakimiyetine giren kentin ilk yerleşim bölgesi Ankara Kalesi ve çevresidir . Bugün Dış Kapı , İtfaiye Meydanı , Denizciler Caddesi , Anafartalar Caddesi , Hacı Bayram , Hamam Önü ve Konya sokak çevresi geçmişin izlerini taşıyan yapıları barındırır. Ayakta kalmaya çalışan bu yapılar geçmişi günümüze taşıyarak o dönemin ruhunu bize anlatır .
M.S. 1. Yüzyılda St. Paulus'un çalışmaları sonucu Hristiyanlığı kabul eden bölge halkı , bugün Hacı Bayram Veli camisinin yanındaki Augustus tapınağı çevresine yerleşirler . M.S. 2. yüzyıl sonlarında yapılan , dünyanın üç büyük hamamından birisi olan Roma hamamında kullanılan su Elmadağ'dan getirilerek bütün yerleşim yerlerine dağıtılıyordu . Bir zamanlar meşe ve gürgen ağaçlarıyla kaplı geniş ormanları , üzüm bağları ve tiftik keçileriyle ünlüydü Ankara . Bağcılık ve şarapçılığın yanı sıra tiftik üretimi ve sof dokumacılığında önemli bir yere sahipti .
1920 yılında Kurtuluş Savaşı sırasında merkez üs olarak seçilen Ankara , 23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisinin açılışına tanıklık eder , 13 Ekim 1923 'de Gazi Mustafa Atatürk tarafından yeni Türkiye'nin başkenti ilan edilir .
Friglerden Romalılara , Bizansdan Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait Antik Kentlerden , tarihi eserlere , tapınaklardan camilerine kadar farklı kültürleri yansıtan Ankara , Atatürk'ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir'e de ev sahipliği yapmanın haklı gururunu taşır .
Memleket isterim
Yaşamak , sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikayet ölümden olsun .( Cahit Sıtkı Tarancı )
Her dönemin bir ruhu vardır ; bu ruh mekanlarından , semtlerine kadar o dönemin kültürünü yansıtır . bizim kuşağın mekanları o güzelim pastaneleri , kitapçıları , tiyatro ve sinemalarıydı . Büyüklü , küçüklü sohbetlerin ya da kaçışların yerleriydi o mekanlar . Yerini simitçilerin , bistroların aldığı günümüzde sevimli , kendini evindeymiş gibi hissettiğin yerler ne yazık ki çok az kaldı . Tunalı Hilmi'nin o güzel Flamingosu , belki hatırlayan çıkar Atatürk Bulvarı üstünde şimdiki Engürü pasajının yerinde , rahmetli Yıldırım Önal'ın bir masasında oturduğu eski Yaprak pastanesi . 15 yıl Bodrum'da yaşadıktan sonra tekrar memleketi Ankara'ya dönen Cemal beyin Aşağı Ayrancıda açtığı küçük ve sevimli mekanı Az Şekerlide yaptığımız sohbetlerde o dönemleri özlemle anarken ; aslında hayatımızın en güzel yıllarına duyduğumuz özlemi anlatıyorduk . Zafer Çarşısında kitapları karıştırıp derin sohbetler girdiğimiz çay ocağı , Soysal Pasajın altında felsefeci rahmetli Tuncer Tuğcu'nun Hat kitap evi , Cebeci Sun sineması , hemen yanında İnci pastanesi ve sineması . Neler yoktu ki , kapısında kuyruklar oluşturduğumuz Ankara Sanat Tiyatrosu , Çağdaş Sahne , Akün sineması . Ve tabii ki Ankara'nın simgesi PİKNİK .
Tıpkı Stefan Zweig'in dediği gibi : İnsan yaşlandıkça kendi gençliğini arıyor ve küçük anılar budalaca mutluluklar yaşatıyor .
Az Şekerlide yeni bir Ankara nostaljisinde buluşmak dileğiyle sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder