Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gezi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2019 Salı

EFES ANTIK KENTİ III



Fotoğraf: www.bing.com 
Efes Celsus kütüphanesini büyük tiyatroya bağlayan mermer caddede gezimize devam ediyoruz . Yolun batı kısmında mermer blok üstüne çizilmiş kadın yüzü , ayağı ve okla delinmiş kalp betimlemesi bizi , köle ve gayrı meşru doğmuş kadınların bedenlerinin satıldığı zamanın genel evine götürüyor .

Celsus kütüphanesinin karşısında üç evden oluşan yapı topluluğunun ortasında , M.S.I.Yüzyılda imparator Trajan döneminde yapılan iki katlı genel ev yer alır . Ana koridor ve bu koridora açılan odalardan oluşan yapı kentin koruyucu tanrısı Aphrodita'ya adanmış . Ev Kuretler caddesi ve Mermer caddeden iki girişinin dışında Skolastika hamamı ve Celsus kütüphanesine de gizli geçitlerle bağlanıyor . Efsaneye göre evin sahibi olan hanım Celsus kütüphanesine önemli bir bağışta bulunarak bu gizli geçidin yapılmasını sağlamış .

Aşk evinin en önemli müşterileri bir liman kenti olması nedeniyle Efes'e gelen gemiciler olsa da , Efes'in soylu erkekleri de kütüphane ve hamamdaki gizli geçitleri kullanarak bu eve geçerlerdi . Duvarları içinde soğutma ve ısıtma sisteminin yer aldığı evin tabanı dört mevsimin işlendiği mozaiklerle , duvarları ise burada çalışan kadınların resimlerinden oluşan fresklerle kaplıydı .
Fotoğraf : Efes Müzesi Aphrodite heykeli

Bugün Efes Müzesinde sergilenen tanrı Bes yani Priapos'un heykeli de bu evde bulundu . Tanrı Dyonissos'la Aphrodit'in oğlu bereket tanrısı Priapos . Başlangıçta Çanakkale bölgesi tanrısı olsa da daha sonra Yunanistan'dan İtalya ve İskenderiye'ye kadar farklı şekillerde çıkar karşımıza . Gelen müşteriler hemen girişte yer alan Aphrodite heykelinin önünde kısa bir ritüelden sonra içeri girerlerdi .

Bu insan başları sıra sıra
Bu kalabalık
Camlardaki bu sürekli kalabalık
Tenime yabancılaştım,etime
Acıma , sevincime insan yanıma
Kendime yabancılaştım . ( Şükrü Erbaş )

Evlerin içinde yorgun , çilekeş , ruhları yaralı kadınların dramı , satılan bedenler .

Antik Çağdan günümüze kadar meta olarak kullanılan , alınıp satılan kadın bedenleri :KUTSAL FAHİŞELİK . Ve bunun karşılığı elde edilen gelirin tapınaklara aktarılması . Sümer dilinde yazılmış destanda rastlarız bu kutsallığa . '' Şefkatli bir fahişeyim ben . Tanrıça İştar .'' Toprağın verimi ve bereketini arttırmak için kullanılan kadın bedenleri Antik Yunan'dan Mısır'a , Hindistan'dan Çin'e , Babil'den Sümerler'e , Mayalar'dan İnkalar'a kadar tüm uygarlıklarda yerini alır .

Solon heykeli,  Amerikan Kongresi Kütüphanesi,
Thomas Jefferson Binası.
Heykeltraş; Frederick Wellington Ruckstull.


Tarihte bilinen ilk genelev ,  M.Ö.VI.yüzyılda  M.Ö. 640 - 560 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen şair , aynı zamanda Atina'da demokrasinin temelini atan devlet adamı Solon tarafından açılır . Gene M.Ö.384 - 322 yıllarında yaşamış Atina'lı ünlü politikacı Demosthenes'in sözleri tıpkı Solon gibi geçmişten günümüze kadınlara ataerkil bakış açısını çarpıcı bir şekilde özetler .

Antik dünyada fahişelerde kendi içlerinde guruplara ayrılıyorlardı . Yunan'lılarda en üst sınıfta iyi eğitimli , esprili , zeki kadınlardan oluşan hetairesler vardı . Bunlar kendi paralarını yönetebilir , sokakta dolaşabilirlerdi .Orta sınıfa hizmet eden Auletridesler soyluların dışındakilerle birlikte olabilir , en alt sınıftakilerin mahrum olduğu haklardan yararlanabilirlerdi . En alt sınıfta dikteriadesler bulunurdu . Bu kadınların kutsal alanlara girmeleri , güneş doğmadan sokağa çıkmaları yasaktı . Halkın en alt tabakasına hizmet eden yetim ve kölelerden oluşan  bu insanlar özel üniforma giymek , saçlarını sarıya boyatmak veya sarı peruk takmak zorundaydılar . Antik Roma'da fahişeler sınıflara ayrılmasalar da farklı isimlerle anılırlardı .Onlarda saçlarını sarıya boyatmak ve erkek togası giymek zorundaydılar . 

Saçlarım o eski güzelliğini 
Çoktan yitirdi
Şimdi yalnız bilmem neden 
Zaman zaman yüzüme vuran 
Bir utancı perdeliyor sadece . ( Şükrü Erbaş )

Roma genelevi bozuk parası Fotoğraf:nereye.com.tr

Görkemli yaşamları , tapınakları , yamaç evleri , tiyatrolarıyla bir döneme damga vurmuş Efes aynı zamanda köle ticaretinin merkezi konumundaydı . Gözlerimizi kapatıp o çağlara geri dönüyoruz : Köle pazarlarında satılan kadınların , çocukların arasında dolaşıyor ruhumuz . Korsanlar tarafından kaçırılan , tıpkı Troyada olduğu gibi şehirleri yağma edilip yakılırken kendileri köle olarak getirilip satılan kadınlar ; ya da gayrı meşru doğduğu için sokağa terk edilen çocuklar . Yaşadığımız çağda da  ne kadar tanıdık geliyor bizlere değil mi . Ne yazık ki geçmişten günümüze değişmeyen tek şey : Kadın , çocuk bedeni ticareti . Ve Antik Şairin dediği gibi istismar edilen bu bahtsız insanların parmak izlerine değiyor ruhumuz . 

Yağmuru kim döküyor 
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı
Hiç bir şey sormuyor .

Sezen'in o buğulu sesi tüm ruhumuzu esir alıyor .İsimsiz , kimsesiz , toplumdan dışladığımız , karşılaştığımızda bir gülümsemeyi esirgediğimiz kadınlar . 

Antik Roma , Yunan kentlerinde önemli bir gelir kaynağı olan bu evler Efes'te de aynı kölelik gibi kabul görüp , toplumsal ve hukuki olarak benimsenmiştir . Çoğu toprak altında kalmış bu suskun kentlerin bize anlattığı ne çok şey var aslında . Daha mutlu , sevgi dolu bir dünyada yaşayabilmemiz onların dilini anlamaktan geçmiyor mu ? Efes aşk evinden yola çıkıp geçmişten günümüze kadına bakış açımızı değiştirerek , erkek şiddetinden arındırılmış bir dünyada yaşamak. 

Varmadan sekizine 
Ergin oldu Ünzile 
Hem çocuk hem de kadın
on ikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile .

Kadına şiddetin , çocuk gelinlerin , kadın ve çocuk bedeni ticaretinin olmadığı bir dünya dileğiyle ayrılıyoruz Efes'den . Ankara'dan kucak dolusu sevgiler .


Kaynaklar :

Arkeopolis .
Yeni Papirüs
Nereye .com
Hüseyin Kılıç Antik Çağdan günümüze batıda kadın ve cinsellik.
N.Roberts Batı tarihinde fahişeler .
Efes ve diğer İon kentleri - Uranus gezi rehberi . ( Antik Kentler 2 )

30 Mart 2019 Cumartesi

ANTANDROS



Fotoğraf : Altinolukrehberi.com
Antik yazarların kuruluşunu farklı kökenlere dayandırdıkları Altınoluk'un 2.5 kilometre doğusunda yer alan Antandros'tayız . '' Uzakta bir ışık görür görmez işte benim ateşim bu ışık içinde dedim . Ve benim ışığım bu kıyılarda '' Kim bilir döneminin ünlü şairlerinden Ovidius'un dediği gibi bizim yani insanlığın ışığı da çoğu toprak altında kalmış suskun kentlerin bağrında barındırdığı bu gizemde saklıdır .

''Gençler tezgaha yaklaşıyor , kadife örtüye dokunuyor , kitabı incelemekten sakınarak bir sınırda duruyorlar . Bir kitabı güzel kılan diyor sahaf , ondaki duygunun başka hiçbir kitaptan  elde edilememesidir . Güzel kitaplar bu yüzden birbiriyle kıyaslanamaz .'' ( Burhan Sönmez - Labirent ) Antik Kentlerde değerli kitaplar gibidir . Bulunan arkeolojik eserler bize bir yandan hayatın devamlılığını , kültürlerin geçiş genliğini anlatırken , diğer yandan dönemin politik , sosyal ve kültürel hayatı hakkında bilgi verir.

Antandros'da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular kentin tarihinin M.Ö.7-8 . yüzyıla kadar dayandığını gösterir . Antik limanı , İda'nın kerestelerinden gemi yapılan tersaneleriyle döneminin önemli kentlerinden biridir. Mysia bölgesi ( Bugünkü Balıkesir ve çevresi ) ile Aiolis 'i ( Edremit Körfezi'nden Foça'ya kadar)  Troia'ya bağlayan yolu kontrol eden bir konumda olması , uzun deniz savaşlarının yaşandığı zamanlarda Antandros'a ayrı bir üstünlük kazandırıyordu .

Fotoğraf : anadolugezgini.wordpress.com


Kazı alanının girişinde , 800 yıllık bilge zeytin ağacının altında oturuyoruz .Candan Erçetin'in o güzel sesi ruhumuzda :

Geri döndüren gördün mü geçmişi
Boşa soldurdun o nazlı gençliği
Bir avuç toprak için yor kendini
Dünyada ölümden başkası yalan .

Kimler gelip geçmemiş ki bu topraklardan : Kimmerlerden Perslere , Spartalılardan Atinalılara , Lesboslulardan Romalılara kadar farklı uygarlıklarla tanışmış ; yıkımlara savaşlara sahne olmuş . İşte tam altında soluklandığımız şu bilge zeytin ağacı da 800 yıl boyunca yaşananlara tanıklık etmiş , geçmiş zamanlardaki sevinçleri , hüzünleri o yorgun gövdesinde saklamış . Anatole France'nin Kırmızı Zambak'da söyledikleri aklımıza geliyor '' Sizin bulunmadığınız bu kentte gördüğüm tek şey sizsiniz . '' Bizde terk edilmiş bu antik kentte üç güzeller yarışmasını izliyoruz.

Fotoğraf : Paris Louvre müzesi


Strabon'a göre '' İç kısımda Antandros bulunur , bunun yukarısında da Paris'in hakemlik yaptığı söylenen Aleksandreia dağı vardır '' Bilge ağacın gölgesinde Troya savaşlarına yol açan mitolojideki güzellik yarışmasını seyrediyoruz . Üç tanrıça arasındaki yarışmaya son noktayı koyma görevi verilen Troya kralı Priamos'un oğlu Paris , kendisine güzelliği dillere destan Helene'nin aşkını teklif eden Aphrodite'yi , bu dağda yarışmanın birincisi olarak seçerken Troya savaşlarına giden yolu da açmış olur .
Milattan önceki zamanlarda Zeus'un sunağından izlediği Troya savaşları ve Troya'nın hazin sonu .

Ey bir zamanlar ulu olan , şimdi 
Barbarlar arasında nefes alan Troya ,
Kısa sürede ünlü adını yitireceksin .
Seni ateşe verdiler , bizi de köle olarak 
Ülkeden götürmek üzereler . Oy tanrılar!
Ateşe koşmalıyım . Benim için en iyisi 
Vatanımla birlikte ateşe atılıp ölmek .
( Troyalı kadınlar - Euripides )

Fotoğraf : britannica .com



Ve ateşler içinde yanan Troya'dan yanında babası , oğlu ve sağ kurtulanlarla kaçan Aeneas'ın İda'yı aşıp keresteleriyle ünlü kente gelişine tanıklık ediyor ; Antandros'ta yolculuk için yapılan gemiler tamamlanınca yeni bir yurt kurmak için denize açılışlarında onları uğurluyoruz . Vergilius'un ünlü destanındaki Aeneas rotasının son durağı Roma ve Roma'nın kuruluşu .



M.Ö . 2. yüz yılda Roma egemenliğine giren kent tersaneleri sayesinde gittikçe gelişir . M.S. 4. yüzyıla gelindiğinde , görkemli villalarıyla oldukça zengin bir kente dönüşmüştür artık . Antik kentlerin kuruluş efsaneleri ve tarihleri bizlere o dönemlerdeki yayılmacı politikaları anlatır . Ege medeniyetlerinin kalbinde yer alan Antandros 'da 2000 yılında başlayan ve günümüzde de devam eden arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan paha biçilmez eserler bu konuda bize rehberlik eder . Oldukça geniş bir alana yayılan  kentin toprak altındaki her katmanında ayrı bir dünya , ayrı bir zaman dilimi , yaşanan hayatlar yer alır . 

Fotoğraf : antandros.org

Efes'den Antandros'a ,  Assos'dan Troya 'ya kadar tüm antik kentlerin bir koruyucu tanrıçası ve bu tanrıçaya adanmış tapınakları vardı . Burada Antandros'da da Artemis kültünün egemenliği söz konusuydu . M.Ö. 5. yüzyılda basılan sikkelerin ön yüzünde Artemis başı , arka yüzünde keçi betimi bulunmaktaydı . Toplumsal ilişkiler sonucu Anadolu'ya gelen Artemis kültü ile Antik Yunan'daki Artemis , anlam ve şekil yönünden farklılıdır . Ancak tanrı ve tanrıçalar şekil değiştirse de doğal güçleri aynı kalır .

Sitem etme haberi yok dağların 
Gözlerinle ellerini bağladın 
Faydası yok geç kalınmış figanın 
Dünyada ölümden başkası yalan .

Fotoğraf : tr.foursquare.com


Kentin batısında , Çanakkale asfaltına yakın kısmında ; üstünde büyük binaların yükseldiği nekropolis alanındayız . M.Ö. 8. yüzyıldan M.Ö. 1. yüzyıla kadar kesintisiz kullanılması nedeniyle Anadolu'da bir ilk olma özelliği taşıyan nekropolde yapılan kazılarda , antik dönemlerdeki tüm ölü gömme gelenekleri çıkar karşımıza . 2-3 katlı yerleştirilen lahitler , kremasyon ( Ölü yakma yeri ) direk toprağa gömme yoluyla defin ve pitos mezarlar ( Küp mezarlar ) . Özellikle Antik Yunan'da kullanılan pitos mezarlar büyük boyutlu küpler olup , bazı zamanlarda aile mezarlığı olarak da kullanılmaktaydı .


Yolların gül sesleri olduğunu 
Ben söyledim ;
Onların beni yazın ta içine 
Çağırdıklarını söyledim .

Giden ben değilimdir yoldur 
Dizesi de benimdir .
Yollarsa biraz her zaman küskündür
Yokuşlarda ve inişlerde .

Nekropol alanında yürütülen kazılar sonucu zamanında Antandros'u Gargara'ya (Küçükkuyu) bağlayan antik yola ulaşılır . Nekropulün ortasında uzayıp giden yolda geçmiş zamanlarda yürümek . Tıpkı Hilmi Yavuz'un dediği gibi ,  yüzyıllardır kullanılmayan bu antik yol biraz küskünde olsa bizleri affedecek , biliyoruz yazın içine ,gül seslerinin olduğu yere götürecek .

Fotoğraf : altınolukrehberi.com

Efes'de örneğini gördüğümüz muhteşem Roma villaları burada da karşımıza çıkıyor , taban mozaikleri ve duvar resimleriyle ayrı bir görsellik sunuyor bizlere . Yapılan kazılar sonucunda ulaşılan bu Roma villası M.S. 4. yüzyılda inşa edilerek , 6-7. yüzyıla kadar kullanılmış , bugüne kadar ortaya çıkarılan kısımları bizleri dönemin zenginliği hakkında aydınlatmakta. Tıpkı Efes yamaç evleri gibi muhteşem mozaikleri , mermerden yapılan odaları , hamamı ve kanalizasyon sistemi ile Ege kıyılarında bir dönem yaşanan ihtişamlı dünyayı anlamamıza yardımcı oluyor . Mozaikleri , freskleri yapan ustaların isimleri , yaşadıkları yerler farklı olsa da Antik yunan ve Roma kültünün tüm Ege kıyılarına yayıldığını bizlere anlatıyor .




Kazı çalışmaları günümüzde ne yazık ki çok az bir bölümde , bu işe gönül vermiş arkeologlar tarafından yürütülmekte . Henüz tüm Roma kentlerinde görülen antik tiyatro , agora , tapınak gibi kamusal alanlara ulaşılabilmiş değil . Yamaç evin hemen önünde bulunan dükkanlarda ele geçen kozmetik ürünlerin saklandığı kaplar , seramikler ; nekropol alanının üst kısmında şarap üretilen işlikler kentte canlı bir ticaret hayatının göstergeleri .



Yaprak döker bir yanımız 
Bir yanımız bahar bahçe . ( H.Hüseyin Korkmazgil )

Usta şairin dizeleri gibi burada , binlerce yıldır toprak altında uyuyan Antandros'da ruhumuzun bir yanı hüzün , diğer yanı bahar bahçe . Antanros Derneği yöneticilerine , Antandros'a ve Altınoluk'a Ankara'dan kucak dolusu sevgiler.

Kaynak : antandros.org

14 Mart 2019 Perşembe

ALTINOLUK



Fotoğraf : mapio.net


İda'nın eteklerinde gizemli ormanları , şelaleleri , ırmakları ve dinlemesine doyum olmayan efsaneleriyle ünlü ışıklar sahilinde , Altınoluk'dayız . Bu içsel yolculukta yıldızlara uğurladığımız Barış Akarsu'nun o güzel sesi eşlik ediyor bizlere :

Yabancısın buralara , nerelerden geliyorsun
Otur dinlen baş ucuma belli ki çok yorulmuşsun
Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat .

Tıpkı şarkıdaki gibi yabancıyız buralara , buradaki huzura . Uzaklardan , büyük kentlerin kargaşasından , sıkışıp kaldığımız sevgiyi unutmuş diyarlardan geliyoruz . Çam mahallesi eski Papazlıkta , bugüne kadar 26 dilde okunmuş Homeros'un ışıklar sahilinde arıyoruz gerçek sevgiyi .Tarihi boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış , yeşille mavinin buluştuğu bu bilge topraklara emanet ediyoruz ruhumuzu .

'' Anacığım , beni ağlatma , göğsümdeki yüreğime dokunacak söz söyleme : Ölümden kurtulup geldim işte - Odysseia - Homeros ''

Fotoğraf : izlerveyansimalar.blogspot.com


Eski Papazlıkta ulu çınar ağaçlarının altında yudumluyoruz kahvelerimizi . Tam karşımızda körfez tüm güzelliği ile uzanıyor . Ruhumuzu özgür bırakarak bu eşsiz manzaranın tüm benliğimizi ele geçirmesine izin veriyoruz. Van Gogh'un tablolarındaki gibi önümüzde açılan bu büyülü renkler arasında kayboluyoruz . İlahi bir gücün fırçaları değmişçesine mavinin ve yeşilin ahengi serili önümüzde . Zamanda yolculuğa çıkar gibi parke taşlı sokaklarında , eski Rum evleri arasında dolaşırken rüzgarlar İda'nın doruklarından taşıyor Tuncel Kurtiz'in o güzel dizelerini :

Var gücünle asıl sükunetime 
Çığlığım kopsun 
Uzat ellerini güneşe dokun 
Uyandır uykusundan
Tut yüreğimden ustam tut 
Tut beni , sür sürgüne .

Fotoğraf :  izlerveyansimalar.blogspot.com

Asırlık çınar ağaçlarının arasından süzülüp ruhumuza dolan güneş , havada zeytin ağaçlarının kokusu , yamaçlara sırtını dayamış tarih kokan evlerin hikayesi . Şimdi hatırlayamadığımız bir yazıda okumuştuk çok güzel bir cümleydi '' Çamaşırlarımızı aynı güneşte kurutuyoruz , biz kardeşiz '' Gerçekten neyi paylaşamamıştık bu güneşin altında . Hırs , öfke ve nefretlerine yenik düşüp sevgiyi ve merhameti ne zaman unutmuştu insanlık . Tıpkı Suç ve Ceza'da Raskolnikov'un Sonya'nın önünde yere diz çöküp '' Senin önünde yere kapanmadım , insanlığın çektiği acıların önünde yere kapandım '' dediği gibi bizde bu hoyrat ve sevgisiz dünyada yaşanan onca acı karşısında bu eski tarihi evlerin önünde kapanıyoruz yere . Oysa rüzgar tanrıçası Alkyone çok uzaklardan taşıyor sonu mutlulukla biten masalları . Zeytin ağaçlarının kokusuna kuşların şarkılarının eşlik ettiği bu güzel köyde dinliyoruz o güzel masalları . Çam mahallesinden  Mehmet Güreli'nin o unutulmaz şarkısı eşliğinde Narlı köyüne gitmek üzere ayrılıyoruz :

Bulut geçti 
Göz yaşları kaldı çimende 
Gül rengi şarap 
İçilmez mi böyle günde . 

Fotoğraf : balikesir.com


Bir insan görmeden aşık olabilir mi , ruhunda o güzelliği ve huzuru orada yaşıyormuşçasına hissedebilir mi ? Sanki geçmiş yaşamlarımızdan süzülüp gelmişçesine tanıdık Narlı'nın sokakları , havada dolaşan rüzgarın fısıltıları . Binlerce yıldır nice uygarlıkları bağrında barındırmış Anadolu 'nun evrensel dili bu coğrafyada da bizi sarıp sarmalar . Sevdalar , savaşlar , efsanelere dair ne varsa barındırır bağrında . Yaşanan acılar kadar sonu mutlulukla biten hayatlar da yer alır bu masal gibi yaşamların içinde . 

Fotoğraf : neredekal.com 

Çanakkale - İzmir yolu üzerinde , Kaz dağlarının eteklerinde asırlık ağaçların , çam ormanlarının arasında seyrediyoruz önümüzde uzayıp giden muhteşem manzarayı : Bir yanda Midilli , Ayvalık adaları diğer yanda uzayıp giden körfezin mavi suları . Burhan Sönmez bu etkileyici manzara eşliğinde sesleniyor bizlere '' Yeniden gülmeye başladık , insan bir sarhoşken , birde gülerken geleceği unutur , hayatı umursamazdı . Acı çekerken zamanın durması gibi , gülerken de zaman dururdu . Geçmiş ve gelecek silinir , an denen sonsuzluk kalırdı - İstanbul İstanbul '' Narlı sokaklarını dolaşırken bu satırları düşünüyoruz . Bu masal diyarında zamanı durdurup , geçmişi ve geleceği unutarak sadece anı yaşıyoruz . Dağların kokusu , rüzgarın tatlı nağmeleri , ağaçların ve kuşların düeti eşlik ediyor bizlere . 

Ve Körfezin mavi sularıyla güneşin tüm renklerinin buluşma anı : Gün batımı . Gökyüzünün tüm kapıları açılıyor önümüzde , Van Gogh'un o güzel sözleriyle rüyalar alemine yolculuk zamanı '' Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum '' 

Fotoğraf : onedio.com

Gün batışının ardından  gelen Narlı geceleri , elimizi uzatsak yakalayacağımız  yıldızlar , özlemler , hüzünler bütün yoğunluğuyla ruhumuzda .Tıpkı Van Gogh'un dediği gibi  '' Hiç bir şeyi net olarak bilmiyorum , ama yıldızlara bakmak düş kurmamı sağlıyor '' Karşımızda Midilli , Ayvalık adaları ve körfezin bize göz kırpan ışıltıları . 
Ferhat Göçer'in o güzel şarkısı eşlik ediyor gecenin seslerine:

Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor 
Yastayım hiç kimse bilmiyor .

15 . Yüzyıldan getiriyor gök tanrıçası Uranus  özlem ve göç temalı bu güzel ezgileri .Kim bilir belki başka bir zamanda , başka bir boyutta yakalarız sevgiyi dostluğu . Tıpkı şarkıdaki gibi '' Bu kez sana söyleyecek ne çok şey vardı '' Hoşça kal Narlı , gitsek bile ruhumuz sana emanet . Sevgiyle kal .




28 Şubat 2019 Perşembe

EFES ANTIK KENTİ II



Fotoğraf : Wikiwand


İda'nın o huzur veren bağrından , efsanelerinden kopup Efes ' e doğru yola çıkma zamanı :

'' Çek git öyleyse ; madem ki gönlün böyle arzu ediyor , ben sana yanımda kal diye yalvaracak değilim - İlyada  '' Ruhumuzda Homeros'un sözleri Efes ' in mermer caddesinin sonunda yer alan antik tiyatro ile devam ediyoruz yolculuğumuza .
Fotoğraf : aliozkan.club

Panayır Dağı'nın kuzeybatı bölümünde yer alan 24.000 kişilik tiyatronun yapımına imparator Cladius zamanında başlanır ve M.S. 117 yılında tamamlanır . Üç katlı sahne yapısıyla dünyanın en büyük tiyatrosudur artık . Her katı farklı dönemlerde yapılan bu görkemli yapı imparator Nero ve Trajan dönemlerinde genişletilir . Yüksekliği 18 metreyi bulan sahnesi , orkestra alanı ve izleyici bölümü ile üç ana kısımdan oluşan tiyatronun sütunlarının arkasında bulunan nişlerde heykeller yer almaktaydı . Bağ bozumu şenliklerinden , tiyatro gösterilerine , gladyatör dövüşlerinden halk meclisi ( Ekklesia ) toplantılarına kadar dönemin toplumsal olaylarına ev sahipliği yapan bu yapı Antik Efes kentinden bir kesit sunar bizlere .

Sanat için çarpardı yüreğim
Alkışlarla alkışlarla
Hüzün dolu olsa da gözlerim
Alkışlarla alkışlarla
Her gün açılmalı diye perde
Alkışlarla alkışlarla
Çıktın neşe içinde sahneye
Alkışlarla alkışlarla ( Sanatçının Kaderi )

Esin Avşar'ın o güzel bir o kadar da hüzünlü şarkısı eşlik ediyor bizlere . Tiyatroların kökeni Antik Yunan'da şarap tanrısı Dionysos onuruna yapılan bağ bozumu şenliklerine dayanır . Zeus ve Semele'nin oğlu , insana coşku ve mutluluk veren Olympos tanrılarının sonuncusu Dionysos .

Fotoğraf : sepyadergi.com


Tıpkı bereket tanrısı Demeter gibi o da insanların arasında yaşardı . Bu iki ölümsüz tanrının  insanların yaşamında çok önemli bir yeri vardı . Biri ekmeğin diğeri üzümlerin tanrısıydı . Bağ bozumu ve hasat şenlikleri aynı zamanda sonbaharın ve kışın habercisiydi . Her iki tanrıda bizlere mevsimlerin dönüşümünü ve toprağın verimini anlatırdı .


'' Bu tanrı kimse Thebes'ten hoş geldi ,
Çünkü o pek çok yönden çok yücedir .
O bize acılarımızı dindirecek şarabı verdi .
O olmazsa aşk da olmaz , Afrodit'de ve insana hoş gelen başka hiç bir keyif de '' ( Euripides  M.Ö.480-440 , Bakhalar )

Antik tiyatroda bağ bozumu şenlikleri beş gün sürer , maskelerle coşku ve hüznün yer aldığı kutlamalar yapılırdı . Bu kutlamalarda komediler olsa da ağırlık trajedilerdeydi .Bugün tiyatroların simgesi olan gülen ve ağlayan masklar o dönemlerden bize kalan miraslardandır. Şenlikler boyunca Efes'de kardeşlik havası eser , tutsaklar  affedilir , bir coşku havası hakim olurdu kent genelinde .


Fotoğraf : ispartakulturturizm.gov.tr ( Pavlus )


'' Sevgi haksızlığa sevinmez , ama gerçek olanla sevinir . Sevgi her şeye katlanır , her şeye dayanır . Kalıcı olan üç şey vardır : İman , ümit ve sevgi . Bunlardan en üstün olanı da sevgidir '' Bu sözler  Hristiyanlığın yayılmasına öncülük eden Hz. İsa'nın on iki havarisinden biri olan Tarsus doğumlu Aziz Pavlus'a aitti . Şam , Kudüs , Hatay , Kıbrıs , Makedonya , Yunanistan ve Anadolu'yu dolaşan Pavlus'un yolu M.S. 1. yüzyılda üç yıllığına Efes'le kesişir . M.Ö. 550 yılında tamamlanan , tamamen mermerden yapılmış Artemis tapınağı aynı zamanda bir hac merkezidir .

'' Böyle dedi Tydeusoğlu da birazcık geriledi ,
Attığını vuran Apollonun öfkesinden korkmuştu .
Apollon çekti aldı kalabalıktan Aineis'i
Götürdü kodu tapınaklı kutsak kaleye 
Orada ok saçan Artemis'le leto ,
İç tapınakta iyi ettiler onu ,
Geri verdiler sağlığını , ününü '' (Homeros - İlyada )

Fotoğraf : ahmetustanindefteri.blogsapot.com

18 Ocak 2019 Cuma

EFES ANTIK KENTİ I




Fotoğraf :bizevdeyokuz.com


İda'nın o sislerle kaplı doruklarından , gizemli kayın ve köknar ormanlarından kopup , bir zamanların görkemli Antik Kenti Efes'e doğru yola çıkma zamanı . Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağını bağrında barındıran döneminin en önemli liman kenti : Efes .

Bundan tam 3000 yıl önce ışıklar ülkesi Likya'dan günümüze ulaşan bir şiir dolaşıyor ruhumuzda :

Beni bulamazsan üzülme 
Eşyalarımı bulacaksın 
Kestiğim taşları , açtığım yolları
İşlediğim heykelleri bulacaksın 
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden
Parmak izlerimiz değecek birbirine .

Unesco'nun dünya mirası olarak tescil ettiği , tarihi M.Ö. 6000- 7000'li yıllara Cilalı Taş Devrine kadar dayanan bu görkemli kent kimleri bağrında barındırmamış ki . İonlardan Hititlere , Lidyalılardan Büyük İskendere , Romalılardan Yunanlılara ve Bizans'dan Osmanlı'ya kadar farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış . Nice yıkımlar , savaşlar , katliamlar ve depremlere sahne olmuş .

Ayasuluk Tepesi : geziseli.com

Efsaneye göre Atina kralı Kodros'un oğlu cesur ve bir o kadar da meraklı olan Androklos Ege'nin karşı tarafını merak  ederek , buraları keşfetmek ister . Ancak bu isteğini yerine getirebilmek için Delfi kentindeki kutsal Apollon tapınağındaki kahinlerin görüşünü almak zorundadır . Kahinler balık ve domuzun olduğu bir yerde kent kuracağını söylerler Androklos'a . Androklos ve beraberindekiler   Küçük Menderes  nehrinin körfezle buluştuğu yerde karaya çıkarlar . Karınlarını doyurmak için yaktıkları ateşte balıkları pişirirken bir yaban domuzu çıkar çalıların arasından  ve balıkları alıp kaçar . Sonunda kehanet gerçekleşmiş , kentin kurulacağı yer belli olmuştur .

Çukuriçi Höyük , Ayasuluk Tepesi ( Selçuk Kalesi , St.John Bazilkası , İsa Bey Hamamı , İsa Bey Camii , Artemison ) Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evinden oluşan dört bölgeyi kapsayan Efes döneminin önemli bir ticaret merkeziydi . İonyanın on iki şehrinden biri olan bu Antik Kent en parlak yıllarını  Helenistik ve Roma dönemlerinde yaşamış , M.Ö. 133 yılında Roma hakimiyetine girerek V. ve VI. yüzyılda Küçük Asya eyaletinin başkenti olmuştur .

'' Yaşamda üç şey geri dönmez derlerdi . Neydi onlar ? İçlerinde çözülen sırlar da var mıydı ? Zamanı geri çevirebilmeyi isterdim . Geçen aya veya geçen yıla değil , en uzak çağa dönmeyi dilerdim . İnsan daha insan değilken , yeryüzünde zulüm diye bir şey yokken yaşamak ne güzeldi . Kaygı yoktu . Acı varlığın temeli değildi . Bakmak ve dokunmak insana yeterdi . Doğumların hesabı unutulmaz , ölümlerin sırası bozulmazdı . Sırlara da gerek kalmazdı .'' ( İstanbul İstanbul - Burhan Sönmez )

Mermer Cadde : yoldaolmak.com


Ünlü Mermer Caddesinden başlıyoruz Efes Antik Kentini gezmeye . Burhan Sönmez'in dediği gibi zamanı geri çevirip o uzak çağlara giderek binlerce yıl öteden gelen parmak izlerinin peşine düşüyoruz . Antik Efes'den Artemis Tapınağına kadar uzanan kutsal yolun Celsus Kütüphanesi ile Büyük Tiyatro arasında kalan , mermer bloklardan yapılmış bu yolda kimler yürümemiş ki . M.Ö. 500 de kurulan Efes Felsefe Okulunun en önemli temsilcisi Heraklitos M.Ö. 535 yılında Efes'de dünyaya gelir , M.Ö. 475 yılında ölümüne kadar metafizik , epistemoloji , etik , politika alanlarında önemli çalışmalar yapar . Evrendeki her şeyin zıt unsurların belli bir yasayla bir araya gelmesi sonucu oluştuğunu söyleyen Heraklitos'a göre , evrenin geçirdiği bütün değişim bu zıt unsurların yer değiştirmesi sonucu oluşur . Ona göre kozmos yani evren ilahi yasanın hüküm sürdüğü bir alandır ve ana maddesi ateşten oluşmuştur. Bu ateş hem ana madde hem de değişimin kendisidir . Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz derken evrendeki bu dönüşümü anlatır . '' İki kez giremezsin aynı ırmağa . Yeni yepyeni sular akar aynı ırmağa girenlerin üzerinden . O ırmak ki dağıtır , toplar , birikir , akar , yaklaşır , uzaklaşır '' Evrendeki değişimin karşıtların mücadelesi sonucu olduğunu savunan Heraklitos'un sözleri çınlıyor Efes'in üzerinde '' Bilmezler ki nasıl uyuşur karşıtlar . Uyumu karşıt gerilimlerin , yay ile lir gibi .''

Celsus Kütüphanesi : yoldaolmak.com


Mermer Caddenin köşesinde M.S.135 yılında vefat eden Efes valisi Julius Celcus Halemaenus'un oğlu Julius Agiula tarafından babasına ithafen yapılan Celsus Kütüphanesi . Bir yanında tiyatro , diğer yanında Augustus Kapısının hemen arkasında yer alan Agora ve kitaplığın içinde yer alan lahitte yatan Celcus . Zamanında yaklaşık 14000 kitap rulosunun bulunduğu tahmin edilen Romalı mimar Vitruoya 'ya yaptırılan kitaplığın orta kısmı ve kitap ruloları M.S. 3. yüzyılda yaşanan Got saldırısı sonrası tamamen yanar .  Eskiden bu kitaplığın önünde yer alan akıl , erdem , ilim ve kaderi temsil eden dört kadın heykeli ne yazık ki günümüzde Viyana Müzesinde sergilenmekte .

Arete: Erdem ve karakter .tarihvearkaoloji.blogspot.com

Sophia : Bilgelik ve akıl .tarihvearkoloji.blogspot.com 
Her şeye rağmen aradan geçen onca zamana direnen ön cephesi bize ne çok şey anlatıyor .

Burada bu coğrafyada 
İç içe geçen evler 
Birbirine açılan kapılar 
Aynı dalda büyüyen 
Birbirine yabancı çiçekler 
Hep kendisine çıkan sokaklar
Heybetli bulvarlarıyla 
Kaybolma aidiyetini
Rüyayla besleyen şehirler ( Turgut Toygar )


Ennoia:Kader ve muhakeme .tarihvearkoloji.blogspot.com

Antik Çağda bilim , felsefe , kültür ve ticarette söz sahibi olan kentte kimler yetişmemiş ki . Şair Calinos , hekim Soranos , Ressam Parrhasius , gramer bilgini Zenodotos . Got saldırısından sonra yeniden düzenlenen Celsus orta çağda yaşanan büyük depreme kadar hizmet vermeye devam eder . Depremde büyük hasar gören kütüphane uzun yıllar sonra yapılan kazılarda ortaya çıkarılarak Avusturyalı arkeolog Strocka ve mimar Hueber tarafından restore edilir .

Episteme:ilim ve bilim . tarihvearkeoloji.com



Tamamen mermerden yapılmış olan bu efsanevi kentin bir yanında görkemli yapıları , felsefe okuluyla beraber kültür ve sanattaki zenginliği , canlı ticaret hayatı yer alırken , diğer yanında köle pazarlarının karanlık yüzü bulunur . Heraklitos ''Doğuştan soyluluk ve soysuzluk yoktur . Çünkü belli bir ailede doğmak insanın elinde değildir . Fakat insan daha sonraki aşamada kendi imkanlarını oluşturabilir '' dese de köle olarak satılan insanların çocukları , torunları da bu kaderi yaşamak zorundaydı . Görkemli yıllarında 250000 kişinin yaşadığı düşünülen Efes nüfusunun yaklaşık 60000 ni kölelerden oluşuyordu . Bugün nefesimizi tutarak gezdiğimiz tiyatro binasında son nefeslerini veren , iugula çığlığı atan gladyatörlerin , yamaç evlerde çalışan kölelerin , aşk evinde seks kölesi olan kadınların dramı .

Sahi senden mi doğdum anne 
Yollar , nehirler , kuşluk vakitleri dururken 
Bir insandan mı doğar çocuk.

Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı 
Kuş olsa , çiçek olsa , gündüz olsa 
Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu . ( Haydar Ergülen )

Bir gecede Pers kralı tarafından katledilen on binlerce Efesli . Tarihteki Efes yolculuğumuzun ikinci bölümünde görüşmek üzere ruhumuzu  yıkamak için İda'nın o muhteşem doğasına teslim ediyoruz . Sevgiyle kalın .

17 Aralık 2018 Pazartesi

AYI DERESİ , VALLA ŞELALESİ





Fotoğraf : turistdegilgezgin.com



Milyonlarca yıl içinde meydana gelen jeolojik olaylar sonucu oluşan kanyonları , pınarları ile gizemli Homeros'un İda'sındayız. Trekkingcilerin gözdesi Ayı Deresi mevki ve Valla Kanyonu ile kesişiyor yolumuz . 22 Bin hektarlık bir alanda yer alan Milli Park sınırları içinde ancak rehber eşliğinde gidilebilen , kayalık ve dik  yapıya sahip bir doğa harikası .

Yaprak gibidir insan soyu 
Bir yandan rüzgar bakarsın onları döker yere 
Bir yandan bahar gelir ,
Yenilerini yetiştirir , yeşertir orman 
Böylece soyların biri göçer , biri doğar . ( İlyada )

Homeros'un dediği gibi sonbaharın gelmesiyle dökülen yapraklar  sararan orman , kışın gelmesiyle buz keser . Mitolojide mevsimlerin oluşumu masal tadında farklı öykülerle anlatılır . Bu efsanelerin tamamında tanrı veya tanrıçaların aşkları vardır . Persephone Zeus ile bereket tanrısı Demether'in güzeller güzeli kızı ; ilkbahar ve yaz tanrıçası . Bir gün su kenarında nergisleri toplarken toprak yarılır , siyah atların çektiği arabasıyla yarıktan çıkan yer altı tanrısı Hades , aşık olduğu Persephone'yi krallığına , ölüler diyarına kaçırır. Kızının kaçırılması üzerine hayata küsen Demether , Olympos'dan kaçarak ıssız bir yerde yaşamaya başlayınca toprağın bereketi kaçar . Kıtlık tehlikesi baş gösterir. Bu durum karşısında Zeus devreye girer , Persephone'nin yılın üçte ikisini Demether'in yanında ; üçte birini de kocası Hades'in ülkesinde geçirmesine karar verir . İlkbaharın başlangıcı , yaz Persephone'nin yeryüzüne çıktığı zamanlardır . Demether yeryüzüne baharı getirir , toprak uyanır . Kış ayları ise ayrılığı ve hüznü yansıtır . Hasret doruğa çıkar . Her mevsim ayrı güzellikleri sergileyen Kaz Dağlarının o büyülü dünyasındayız .

Fotoğraf : kazdağları.com



Bizi teslim almak isteyen bu sevgisiz zamanlarda kurtarıcımız olur İda ve sakladığı gizli güzellikler .

Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün 
Dünya günahkar ( Sezen Aksu )

Kuş ve cırcır böceklerinin sohbetine eşlik eden pınarların sesi , çam kokulu havasıyla Ayı Deresi'ndeyiz . Çiçek perisi Flora'nın elinin değdiği rengarenk doğa bize kim olduğumuzu hatırlatıyor . Binyıllar içinde oluşmuş kayalıklar ve bu kayalıkların arasından akan Kırlangıç Pınarı , Ayı Deresi'nin can damarı . Fauna yaban hayatın tüm güzellikleriyle donatmış bu gizemli dünyayı . Coşkuyla akan derelerin sesine karışan rüzgarların uğultuları ninnilerimiz gibi ruhumuzu ele geçiriyor . Ve soruyoruz kendimize kim nasıl kıyar bize bırakılan bu mirasa . Belki zeka tanrıçası Athena imdadımıza yetişerek anlatır bizlere .

Hiç kavga bilmez 
Gülle yaprak
Hiç kıyar mı
Ağaca toprak
Bu kimin oyunu 
İlk kim bozdu
Bu sessiz uyumu 

Fotoğraf : haberler.com


Sezenin o güzel sesi yankılanırken tüm İda'da bizde İkaros gibi uçmak isteriz , bu güzelliklerin üstünde . Belki bizim de yüreğimiz yanar , kıyamayız çocuklarımıza miras bırakacağımız bu güzelliklere . Bir zamanlar Sabahattin Ali'ye ilham kaynağı olan bu coğrafyada çam , meşe ağaçları arasında akan derelerin eşliğinde yol alıyoruz Valla kanyonu ve şelalesine doğru .

Kaz dağlarının en zengin sularına sahip olan Valla kanyonu ve çevresi tertemiz havasıyla bizleri karşılıyor . Işıklar sahilini besleyen derelerine karışan çiçek kokuları arasında benliğimizi doğaya teslim ediyoruz . İda'nın bu gizli cennetinde dinliyoruz doğanın o muhteşem ritmini . 50 Metre yüksekten dökülen şelalenin sesine karışan rüzgarların esintisi ve kuşlar eşliğinde söylüyoruz Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dizelerini :

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında 
Yekpare , geniş bir anının 
Parçalanmaz akışında .

Fotoğraf : trthaber.com

Tıpkı toprak ananın uyanışı gibi aydınlanıyor  tüm benliğimiz ; akçam ve meşe ağaçları arasında deniz seviyesinden yaklaşık 1100 metre yüksekte bu dik kayalıklarla çevrili masal dünyasında yeni bir sayfa açıyoruz hayatımızda . İçinde sevginin , dostluğun ve doğaya vefanın olduğu yeni bir sayfa . Zeytinli çayını oluşturan beş dereden  biri olan Valla deresi , üzerinde aynı adı taşıyan şelale ve şelalenin sularının oluşturduğu gölet . Tüm körfez kıyıları bu vadilerden gelen temiz hava ve sularla besleniyor . Ve biz şelalenin etrafında doğanın tüm renkleri , kuşlar , cırcır böcekleriyle birlikte söylüyoruz Sezen'in o güzel şarkısını :

Hayat kadere inat 
Seni sil baştan yaşayacağım 
Ahdım olsun .

Hoşça kal Ayı deresi , Valla şelalesi , hoşça kal büyülü İda . Ankara'dan kucak dolusu sevgiler .







9 Aralık 2018 Pazar

AĞLAYAN ŞELALE AFODİT'İN GÖZYAŞLARI




Fotoğraf : Wikimapia


Bu sevgisiz zamanlarda sessiz çığlığa dönüştüğü zaman sesimiz anlarız gitme vakti geldiğini . Ruhumuz İda'yla Ağlayan Şelale ile buluşur . Tıpkı  Afrodit'in sığındığı gibi sığınırız o büyülü dünyaya . Bir zamanlar Edremit'te yaşayan Sabahattin Ali'nin dizeleri , Nükhet Duru'nun o güzel sesiyle eşlik eder bizlere :

Seneler sürer her günüm 
Sensiz gitmekten yorgunum 
Zannetme sana dargınım 
Ben gene sana vurgunum .

Yaşadığımız kentlerde biriktirdiğimiz onca anıya rağmen , paylaşacak bir şeyimiz kalmadığında kaçış zamanıdır artık . Tarih öncesi zamanla günümüz arasında köprü kurarak bize sevgiyi anlatan İda'nın kollarına sığınma zamanı . Ağlayan Şelale diğer adıyla Afrodit'in göz yaşları . Asırlık çam , çınar , söğüt ağaçları ; 3 -4 metre yüksekten dökülen suların sesine karışan kuş ve çekirgelerin şarkıları . Antik dönemlerden gelen Orfe 'de elinde liriyle ve Şenay o güzel sesiyle eşlik ediyor bu cümbüşe :

Bütün dünya buna inansa 
Bir inansa 
Hayat bayram olsa 
İnsanlar el ele tutuşsa 
Birlik olsa 
Uzansak sonsuza 

Fotoğraf : Mitolojik Efsaneler 


Bu yemyeşil vadide doğanın sesini dinlerken masal gibi bizlere anlatıyor huzur perisi Oinone , Afrodit'le Adonis'in aşkını . Mavi denizlerin köpüğünden doğan aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit , görür görmez aşık olur yakışıklı Adonis'e ve onu yetiştirmesi için yer altı tanrıçası Persephone'ye emanet eder . Ama efsane bu ya , Persephone'de sevdalanır ve geri vermek istemez Adonis'i . İki tanrıça arasında çıkan kavgada Zeus kararını verir . Yılın ilk yarısında  ilkbahar , yaz  aylarında Afodit'le ; diğer yarısı olan sonbahar ve kış aylarında Persephone'yle kalacaktır . Ama zaman geçtikçe bu anlaşma bozulur ; yılın sekiz ayını Afrodit'le , dört ayını Persephone'yle geçirmeye başlar Adonis . Bu duruma sinirlenen yer altı tanrıçası , Afrodit'e aşık olan savaş tanrısı Ares'den yardım ister . Ares'in intikamı acımasızdır . Afrodit'le ava çıkan Adonis , yaban domuzu kılığına giren Ares tarafından öldürülür . Adonis'in kanının aktığı yerde Anemonlar (Manisa laleleri ) biter . Afodit'in ayağına batan dikenler nedeniyle beyaz güller kırmızıya boyanır , günümüzde aşkın simgesi olan kırmızı güller çıkar . Adonis'in ölümüne çok üzülen Afrodit'in sığınağı olur İda ; ve burada tutar yasını . Döktüğü göz yaşlarından oluşur Ağlayan Şelale .

Fotoğraf : Wikimapia


Kuşların dilini öğretin bana 
Çiçeklerin dilini 
Özlemlerin , eylüllerin , gurbetlerin 
Akarsuların ve zamanın 
Ateşi sönmeyen zamansızlığın 
Bir de .

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Refik Durbaş'ın o güzel dizelerini taşıyor rüzgar tanrıçası Alkyone , bir anne eli şefkatiyle okşuyor ruhumuzu .

Çam ve çınar ağaçlarının rengarenk uzun köklerinden akan suların melodileri eşliğinde yılların içimizde biriktirdiği hatıralardan oluşan tortuları atmaya çalışıyoruz . Kökler ki ne çok şey anlatır bizlere . Dayanışmanın , sevginin ve kardeşliğin en güzel örneğidir o kökler . Onlar aracılığıyla birbirlerine yardım eder , aralarındaki güçsüzleri gene o köklerle beslerler . Ve birbirleriyle gene o kökler aracılığıyla konuşur ağaçlar . Homeros'un bin pınarlı İda'sında öğreniriz dostluğu ve vefayı . 

Kiraz ve kamıştan kavalımızın 
Sesleri 
Dağılıyor havadan ( Onat Kutlar )

Havada kuşların düeti ve Pan'ın ezgileri .Ve bizler   yüzyıllar içinde oluşan bu cennet köşede aradığımız ışığı buluruz , aynı ışığa koşan kelebekler gibi .

Günümüzü Altınoluk Çam mahallesinde ki meydanda tamamlıyoruz . Işıklar sahili tüm güzelliğiyle karşımızda . Hoşça kal Ağlayan Şelale , hoşça kal Afrodit . Ankara'dan kucak dolusu sevgiler .

5 Aralık 2018 Çarşamba

BİR ANKARA MASALI III





Fotoğraf : kansudan.blogspot.com


Narlı Altınoluk'un  sessiz , huzurlu dünyasından tekrar Ankara'ya dönme zamanı . Sezen'in o güzel Nazan Öncel şarkısı dilimizde  :

Bir avuntu , biraz keder 
Böyle bize neler oldu 
Bu ayrılık bir de hasret
Çekilmez oldu .

Bir Ankara sabahında işe yetişme telaşındaki insanların mutsuz yüzlerine bakıyoruz . Biraz tebessüm , biraz huzur arıyoruz o yüzlerde . İçinde sevgiyi yitirmiş gözler karşılıyor bizi . Ve soruyoruz kendimize bize neler oldu diye . Artık yaşadığımız , içinde anılar biriktirdiğimiz kentlerimizi tanıyamaz olduk . Onat Kutlar'ın o güzel şiiri geliyor aklımıza :

Akşam üstü oturdum yol kıyısına 
Düşündüm 
Ne kalacak bizden geriye .
Balkan yaylasından ve bozkırlardan 
Kaf dağlarından giden şu bulut 
Sonsuz mevsimlerle esmerleşen 
Şu toprak ve derin çınar ağacı 
Biz yokken de vardı .

Kim bilir belki de en güzeli hiç bir iz bırakmadan çekip gitmekti , tıpkı göçmen kuşlar gibi . Yaşadığımız mekanların anıları içinde güzellikleri barındırsa da acı verir insana . Hani bir söz vardır  tarihi bilmek insanı yalnızlaştırır diye . Doğrudur , çünkü geçmişteki o yıkımların üstüne sevgi ve kardeşlikten beslenen bir yaşam kuramamıştır insanoğlu . Büyük kentlerde insanları saran yalnızlık duygusu da bu nedenle ruhlarımıza işler . Doğaya kaçmak isteriz , herkesin zihninde emeklilik sonrası bir sahil kasabasına yerleşmek hayali vardır . Onat Kutlar'ın sözleri gene zihnimizde '' Beni yüreğinin üstüne bir mühür gibi koy . Çünkü ölümden daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var . Geçmişin selvi ağaçlarından , sönen yıldızın ışığından , köşeyi dönerek kaybolan gençlikten kurtulmaya ihtiyacım var . Bir insan elinin sıcaklığına '' Biz o sıcaklıkları yitireli yıllar oldu .

Fotoğraf :kansudan.blogspot.com .



Ankara sokaklarındaki yolculuğumuza Hisarönü'ndeki eski cumhuriyet apartmanlarıyla devam ediyoruz . Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında siyasi tarihimizdeki önemli isimlere ev sahipliği yapan bölgenin hikayesi , tıpkı bir zamanların görkemli mahallesi Hisarönü gibi tarihin tozlu sayfaları arasında yerini aldı . 1916 yangınında küle dönen Konya Sokak ve çevresi . Bugün küçük iş yerleriyle çevrili bu bölgede Çantacılar Sokaktayız . Eski adıyla Nilüfer Sokak ve sokağın 1930 yılında yapılmaya başlanan cumhuriyetle yaşıt apartmanları . Eski CHP genel sekreteri Nafi Atuf Kansu'nun Arda apartmanın önündeyiz . Bir zamanlar giriş katında sevgili gök kuşağım Zeynep Sanac'ın dedesi kimyager Hicabi Kuşakçıoğlu'nun oturduğu , terasıyla birlikte dört katlı bu bina nelere tanıklık etmemiş ki . İlkokul yıllarına burada başlayan Hicabi Bey'in kızı Sn . Esin Sanac 'dan bu güzel anıları dinlerken duygulanmamak elde değil . Sümerbank'ın endüstri bölümünde kimyager olan Hicabi bey 1958 'de genç yaşta vefat edene kadar neler sığdırmamış ki o kısacık yaşamına . Bugün artık tarihin sayfalarına gömülmüş Sivas Çimento 'dan Türkiye'nin ilk marketler zinciri olan Gima'nın kuruluşuna kadar farklı çalışmalara imzasını atmış . Tıpkı masal gibi geçen bir ömür Esin hanımınki . Arda Apartmanında geçen çocukluk yıllarının ayrı bir yeri var yaşamında . Kimler yok ki o yıllarda bu sokakta : Kansu'lardan bir üst katlarında oturan 1950'li yılların Merkez Bankası Başkanı Mustafa Nail Gidel'e ; Kansu'ları ziyarete gelen İnönü'ye kadar önemli isimleri barındırmış bu tarihi mahalle . Arda Apartmanın arka bahçe bitişiğinde yer alan Köy Enstitülerinin  kurucusu döneminin İlk Ögretim  Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un müstakil evi , tam karşısında cumhuriyetin onuncu yılı olan 1933'de yapılan Onuncu Yıl Apartmanı . Şimdi iş hanı olan Nilüfer Sokakla Hisar Caddesinin kesiştiği yerde Kale Apartmanı . 

Ay karanlık hep karanlık yüzü bize döner oldu
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu
Gitme gitme gitme kal bu şehirde 
Gitme gitme yazık olur bize .
Fotoğraf : kansudan.blogspot.com



Tıpkı Sezen'in şarkısında söylediği gibi yazık oldu bu güzel Ankara sokaklarına . Bir zamanlar bestekar Şerif İçli , Prof .Dr.Rasim Adasal'ıda ağırlayan Nilüfer Sokak ve çevresi artık Çantacılar Sokak olarak yoluna devam esiyor . Tarihiyle bizi zamanda yolculuğa  çıkaran bu mahalle , komşusu Antik Roma Tiyatrosu ile bize hayatın devamlılığını anlatıyor .

Ankara'nın bu puslu havasında bizi büyük kentlerin o sıkışmışlık duygusundan kurtaran bir film yetişiyor imdadımıza . Sevgili dostum ,  eleştirmenim Nilgün Camcıoğlu ile gittiğimiz Bizi Hatırla ; Sevgiyi ve dostluğu anlatan , bize duygu dolu anlar yaşatan bir Çağan Irmak filmi . 

Ankara : Benim şiirim
İstanbul : Herkesin şiiri 

Haydar Ergülen 'in dediği gibi Ankara her şeye rağmen benim şiirim . Yüreğimin bir köşesinde sakladığım Narlı Altınoluk'a kucak dolusu sevgiler ...