Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Ekim 2018 Pazar

ADATEPE



Tarihi , Antik dönemlere kadar uzanan , Edremit Körfezi İda Dağları'nın yamaçlarında kurulmuş olan Adatepe , doğal SİT alanı içinde yer aldığından bölgenin en iyi korunan köylerinden biri . Köy sahilden karayolu ile 4 km.yukarıda Zeus Altarı'nın bulunduğu tepenin ardında , çam ve zeytin ağaçları ile çevrili . Bölgedeki diğer köyler gibi Adatepe antik dönemlerde korsan saldırılarından korunmak için tepelerde kurulmuş , ilerleyen dönemlerde tehlike geçtikten sonra sahil kesiminde yerleşimler başlamıştır. 

Köye ilk girdiğinizde selvi ağaçlarının altındaki kahvesi karşılar sizi . Kahvenizi yudumlarken Sabahattin Ali'nin o meşhur rüzgar şiirinin mısraları dökülür dudaklarınızdan :
'' Büyük , temiz bir arkadaş arıyor ruhum ,
  İşte rüzgar şimdi sana sığınıyorum ''
Karşıdan seyrederken bile bakmaya doyamadığınız güzellikler ruhunuza bir ferahlık veriyor . 

Biraz soluklandıktan sonra yeşillikler içine gömülmüş taş binaları , dar sokakları dolaşmaya başlayınca yine mübadelenin o acı öyküleri çıkıyor karşınıza . Mübadele öncesi Türklerle Rumların birlikte yaşadığı köyün rum ahalisi 1924 yılında Girit ve Midilli'ye gönderiliyor , adalardan gelenler de Adatepe'ye . Ruhunuzda yüzlerce yıllık geçmişi hissederek yürüdüğünüz yollarda , taş işçiliğinin en güzel örnekleri olan rum evleri şahane bir görsellik sunuyor . Ve yüreğinizde Goethe'nin sözleri :
'' Taşlar seslenin bana , konuşun yüce saraylar ''
Her iki yakadan gidenler ve gelenlerin ruhları aynı soruyu soruyor : NEDEN . Sevgi bazen bir kelebeğin kanadında , bazen bir yıldız , bir sincap , bir gülün tomurcuğunda . Sımsıcak bir tebessümde , bir avuç gökyüzünde . Bazen de rüzgarın getirip kulağımıza fısıldadığı evrenin derinliklerinden gelen o nağmelerde gizli değil mi  .

Cumhuriyet dönemi terk edilen köy , 1990 yıllarında şehir hayatından kaçan bir gurup tarafından keşfedilerek yeniden canlandırılıyor . Aslına uygun olarak restore edilen evlerin büyük bir bölümü otel , restoran , kafe olarak hizmet veriyor .

Adatepe denilince akla ilk gelenler Zeytinyağı Müzesi , Taş Mektep ve Zeus Altarı .

ZEYTİNYAĞI MÜZESİ: Türkiye'de ilk örneği olan bu müzeyi doğaya aşık üç arkadaş kurmuş. Küçükkuyu'daki tarihi sabunhane binası , restore edilerek , bir yandan kuru baskı tarzında üretime devam edilirken , diğer taraftan müze bölümünde , zeytinin toplandıktan sonra zeytinyağı elde edilene kadar geçirdiği tüm aşamaları tarihsel süreç içinde sergilemişler . Çevre köylerden toplanan eski sıkma presleri , zeytin toplama aletleri , çeşitli kaplar müzede yer almakta . Bunların yanı sıra geleneksel usulde zeytinyağı , sabun yapma tekniği de açıklamalı olarak gösterilmekte . Müze dükkanından taze zeytin , zeytinyağı , doğal sabun alma olanağı da var . Adatepe mutfak da çay , kahve , çeşitleri , taze meyve suları ile tamamen doğal malzemelerle hazırlanan yerel zeytinyağlı yemekleri tatmanız da mümkün . 

Müzeden alınan hediyelik ürünlerin ambalajında güzel bir kadın fotoğrafı dikkatinizi çeker . Türkler arasında Refika olarak bilinen Adatepeli bu Rum güzelinin gerçek adını kimse bilmez . Köyde herkes tarafından çok sevilen Refika'nın güzelliğiyle birlikte sesi de dillere destandır . Düğünlerde şarkılar söyleyip dans eden Refika , 1924 deki mübadelede Yunanistan'a giden Anadolu Rumlarından . Refika gittikten sonra adına türküler yakılır , düğünlerde onun şarkıları söylenir . Daha sonra Sakız adasına gittiği ve Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi seçildiğine dair efsaneler anlatılmaya başlanır . Bu efsaneleri duyan müze yetkilileri Sakız adasında Refika'nın izini sürer , ancak hiçbir ipucu bulamazlar . Bir antikacıda buldukları fotoğrafı daha önce köyün yaşlılarından dinledikleri Refika'ya çok benzetip , fotoğrafı alarak Adatepe'ye döner , yaşlılardan '' evet o '' cevabını alınca da Adatepe zeytinyağlarının ambalajında kullanıp Refika'yı ölümsüzleştirirler .

TAŞ MEKTEP : Adatepe ilkokulu 1947 - 1985  yıllları arasında hizmet verdikten sonra kapanır  okul binası kaderine terkedilir . Yıllar sonra 1997 yılında Kamil Fırat , Zerrin İren Boynudelik ve Erhan Şengel Çanakkale Valiliğinden kiraladıkları binayı restore ederek , yaz okuluna dönüştürüp adını da Taş Mektep koyarlar . 1997 Yılından beri her yıl Temmuz - Eylül ayları arasında felsefe , edebiyat , sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerlerin yapıldığı , ayrıca değişik disiplinlerde çalışan sanatçıların serbest atölye çalışmaları yapabilecekleri bir mekana dönüştürülür .

ZEUS ALTARI : Altarın olduğu bölgeye doğru tırmanırken zeytin ağaçları yerini yavaş yavaş çam ağaçlarına bırakıyor . Yerlere dökülmüş çam iğnelerinin kokusu , böcek sesleri , hafifçe esen rüzgarın kulaklarınızda bıraktığı nağmeler . Yolun sonu sizi Zeus Altarı'na götürüyor . Burası Antik Çağdaki adıyla Gargaran tepesi . Çok tanrılı eski uygarlıklarda önemli olayların öncesi ve sonrasında sunaklarda veya mabetlerde tanrılara kurbanlar adanırdı . Ormanları , pınarları , kanyonları , insanı sarhoş eden havasıyla '' hayvanların anası '' Kaz Dağları , Zeus'un evi . Zeus Altarı adını bu en kudretli tanrısından almış . Taş duvarlarla örtülü küçük bir oda kadar olan , içinde su bulunan sarnıç ,  ortasında küçük bir sunak olan oda halk arasında Zeus Mağarası olarak biliniyor .

Zeus Altarı'nın hemen yanında Çanakkale savaşlarında kahramanlık gösteren Erdem dedenin mezarı bulunuyor.

Zeus Sunağının bulunduğu nokta Edremit Körfezi'ne hakim , inanılmaz güzellikte bir manzaraya sahip . Bir yanın Ayvalık Adaları , bir yanın Midilli , karşında Ege'nin mavisi . Ve Can Yücel'in ölümsüz mısraları :

Dinlensin diyedir gözlerimiz ,
Bu önümüzde açılıp giden manzara . 
Bu dünya yoruldu mu kuşlar konsun diyedir ,
Ve tanrılar boşluktan bıkınca .

Gargaran Tepesi aynı zamanda Zeus'un Hera'yla evliliğine ve aşkına tanıklık etmiştir . Homeros İlyada'da şöyel anlatır bu aşkı :

Hera dosdoğru yürüdü Gargaran Doruğuna 
İda'nın en yüksek tepesiydi bu
Bulutları devşiren Zeus onu gördü .
Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını . 

Zeus ikinci karısı Hera'yı guguk kuşu kılığına girerek evliliğe razı eder . En yüksekler de oturan Zeus yağmurlar , şimşeklerle adaleti ve huzuru sağlarken sürekli kılık değiştirir .

Yine İlyada'da Zeus'un Truva savaşlarını sunaktan izlediği anlatılır . '' Uçup giden tunç ayaklı , altın yeleli atların sırtında vardılar , canavarların anası , kaynağı bol İda'ya . Gargaran'daydı Zeus'un tapınağı , kokulu sunağı . İnsanları tanrıların babası durdurdu , atları çözüp sürekli bir dumanla , koyu bir dumanla göz kamaştıran çalımıyla oturup dağın doruğuna , Troia'yı Akaların gemilerini süzdü . ''

Yavaş yavaş , aşağı doğru inmeden önce kır kahvesinde bir çay molası ve yüreğimizde Can Yücel mısraları .

O kadar önemli değildir bırakıp gitmeler
Arkalarında doldurulması mümkün olmayan 
Boşluklar bırakmasaydı eğer . 










1 yorum:


  1. Yazarımız;Tarihi,Antik dönemlere kadar uzanan , Edremit Körfezi İda Dağları'nın yamaçlarında kurulmuş olan Adatepeyi, Mitoloji efsanesiyle çok güzel anlatmış.👍
    Can Yücel’in mısralarıyla;
    ‘’Dinlensin diyedir gözlerimiz ,
    Bu önümüzde açılıp giden manzara’’...

    YanıtlaSil