Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ekim 2018 Çarşamba

EGE MUTFAĞI-I




Homeros Odysseia'da yemeğin önemini şöyle dile getirir '' Ne zaman ki tüm insanlar arasında mutluluk vardır , ne zaman ki evlerde sıra , sıra oturan konuklar , yanı başlarındaki masalar ekmek ve et doluyken bir ozanı dinleyebilir ve saki ağzına kadar dolu kaselerden şarap getirip onların kadehlerini doldurur ; bu benim gönlüme göre en iyisidir . ''

Yeme içme alışkanlıkları dönem ve yöre kültürünün anlaşılmasında önemli bir rol oynar . Arkeologların yaptıkları çalışmalar , Antik Çağ toplumlarının yeme , içme alışkanlıkları konusunda önemli bilgiler veriyor . Bu çalışmalar ışığında o toplumdaki hiyerarşik yapılar , kadın erkek ilişkileri , kadının toplumdaki yeri , üretim biçimleri , ekonomileri ve sosyal yaşamları hakkında pek çok veriye ulaşabiliyoruz . Bu dönemlerden günümüze kalan duvarlar , kaplar , kupalar üstlerinde ki resimlerden , ören yerlerinde ortaya çıkarılan mozaiklerden zamanın toplumsal ilişkileri konusunda belli önermelerde bulunabiliyoruz .  

Bu kalıntıların en çarpıcısı Pompei'de yapılan kazılarda karşımıza çıkıyor . Soylu evin aşçısı erkek köledir . Bu aşçı Romalı ev sahibinin konuklarını en iyi şekilde ağırlamakla yükümlüydü . M.Ö 700  'lü yıllarda çocuklar kadınlar ve köleler ocak başında yemeklerini yerken , evin erkeği ve soylu konukları büyük masanın etrafında oturur ,  erkek köle et  ve ekmekten oluşan yemekleri bol baharat ve şarap eşliğinde ikram ederdi . 

Mitolojide tanrılar onuruna verilen ziyafetler felsefi kantolara , kahramanlık hikayelerine konu olurdu.Kutsal Kitaplara baktığımızda yeme içme konularında helal - haram kavramları işlenerek bazı yiyecekler ve içeceklere yasaklar getirildiğini görürüz.

Ege bölgesi tarihi boyunca farklı toplumlara ev sahipliği yapmıştır . Antik dönemde bölge mutfağının vazgeçilmezleri bal , sirke , mayalandırılmış balık sosu , kuru ve taze otlar , çeşitli baharatlardan oluşuyordu . İlerleyen dönemlerde Türklerin , Rumların , Boşnakların , Arnavutluların , Yahudiler  ve Levantenlerin kültürleri bölgede kendine has kozmopolit bir yapı oluşturmuştur . Bu yapı mutfak kültüründen, müziğinden , masallarına kadar hayatın her alanına yansımış , günümüze kadar uzanan zengin izler bırakmıştır .

Akdeniz tipi beslenme kültürünün görüldüğü kıyı bölgesinde ege mutfağı bol yeşil sebze , balık ve zeytinyağı içermesi , pişirme yöntemleriyle sağlıklı , zengin bir beslenme sunar . Ege otları bu beslenme kültüründe ayrı bir öneme sahiptir . 

Eski dönemlerde göçebe yaşam ve hayvancılığın hakim olduğu bölgenin iç kesimlerinde et , süt ve buğdaya dayalı bir mutfak kültürü çıkar karşımıza.

Sonuç olarak il , il farklı lezzetler karşılar bizleri . Değişik iklim koşulları , bitki örtüsü , karşı kıyılara giden , gelen mübadillerin gelenekleri bölgenin zenginliğini yansıtır . Bu zengin mutfak kültürünün unutulmaya yüz tutmuş özel yemek ve lezzetlerini kayıt altına almak , gelecek nesillere aktarmak amacıyla 2017 yılında  İzmir Ekonomi Üniversitesi bir proje başlatmış . '' Urla Mübadele Mutfağı '' adıyla çalışmalarına bu bölgeden başlayan ekip , köy , köy dolaşarak toparladıkları tarifleri bir kitapla gelecek dönemlere aktarmayı hedefliyor .





28 Ekim 2018 Pazar

ADATEPE



Tarihi , Antik dönemlere kadar uzanan , Edremit Körfezi İda Dağları'nın yamaçlarında kurulmuş olan Adatepe , doğal SİT alanı içinde yer aldığından bölgenin en iyi korunan köylerinden biri . Köy sahilden karayolu ile 4 km.yukarıda Zeus Altarı'nın bulunduğu tepenin ardında , çam ve zeytin ağaçları ile çevrili . Bölgedeki diğer köyler gibi Adatepe antik dönemlerde korsan saldırılarından korunmak için tepelerde kurulmuş , ilerleyen dönemlerde tehlike geçtikten sonra sahil kesiminde yerleşimler başlamıştır. 

Köye ilk girdiğinizde selvi ağaçlarının altındaki kahvesi karşılar sizi . Kahvenizi yudumlarken Sabahattin Ali'nin o meşhur rüzgar şiirinin mısraları dökülür dudaklarınızdan :
'' Büyük , temiz bir arkadaş arıyor ruhum ,
  İşte rüzgar şimdi sana sığınıyorum ''
Karşıdan seyrederken bile bakmaya doyamadığınız güzellikler ruhunuza bir ferahlık veriyor . 

Biraz soluklandıktan sonra yeşillikler içine gömülmüş taş binaları , dar sokakları dolaşmaya başlayınca yine mübadelenin o acı öyküleri çıkıyor karşınıza . Mübadele öncesi Türklerle Rumların birlikte yaşadığı köyün rum ahalisi 1924 yılında Girit ve Midilli'ye gönderiliyor , adalardan gelenler de Adatepe'ye . Ruhunuzda yüzlerce yıllık geçmişi hissederek yürüdüğünüz yollarda , taş işçiliğinin en güzel örnekleri olan rum evleri şahane bir görsellik sunuyor . Ve yüreğinizde Goethe'nin sözleri :
'' Taşlar seslenin bana , konuşun yüce saraylar ''
Her iki yakadan gidenler ve gelenlerin ruhları aynı soruyu soruyor : NEDEN . Sevgi bazen bir kelebeğin kanadında , bazen bir yıldız , bir sincap , bir gülün tomurcuğunda . Sımsıcak bir tebessümde , bir avuç gökyüzünde . Bazen de rüzgarın getirip kulağımıza fısıldadığı evrenin derinliklerinden gelen o nağmelerde gizli değil mi  .

Cumhuriyet dönemi terk edilen köy , 1990 yıllarında şehir hayatından kaçan bir gurup tarafından keşfedilerek yeniden canlandırılıyor . Aslına uygun olarak restore edilen evlerin büyük bir bölümü otel , restoran , kafe olarak hizmet veriyor .

Adatepe denilince akla ilk gelenler Zeytinyağı Müzesi , Taş Mektep ve Zeus Altarı .

ZEYTİNYAĞI MÜZESİ: Türkiye'de ilk örneği olan bu müzeyi doğaya aşık üç arkadaş kurmuş. Küçükkuyu'daki tarihi sabunhane binası , restore edilerek , bir yandan kuru baskı tarzında üretime devam edilirken , diğer taraftan müze bölümünde , zeytinin toplandıktan sonra zeytinyağı elde edilene kadar geçirdiği tüm aşamaları tarihsel süreç içinde sergilemişler . Çevre köylerden toplanan eski sıkma presleri , zeytin toplama aletleri , çeşitli kaplar müzede yer almakta . Bunların yanı sıra geleneksel usulde zeytinyağı , sabun yapma tekniği de açıklamalı olarak gösterilmekte . Müze dükkanından taze zeytin , zeytinyağı , doğal sabun alma olanağı da var . Adatepe mutfak da çay , kahve , çeşitleri , taze meyve suları ile tamamen doğal malzemelerle hazırlanan yerel zeytinyağlı yemekleri tatmanız da mümkün . 

Müzeden alınan hediyelik ürünlerin ambalajında güzel bir kadın fotoğrafı dikkatinizi çeker . Türkler arasında Refika olarak bilinen Adatepeli bu Rum güzelinin gerçek adını kimse bilmez . Köyde herkes tarafından çok sevilen Refika'nın güzelliğiyle birlikte sesi de dillere destandır . Düğünlerde şarkılar söyleyip dans eden Refika , 1924 deki mübadelede Yunanistan'a giden Anadolu Rumlarından . Refika gittikten sonra adına türküler yakılır , düğünlerde onun şarkıları söylenir . Daha sonra Sakız adasına gittiği ve Yunanistan'ın ilk güzellik kraliçesi seçildiğine dair efsaneler anlatılmaya başlanır . Bu efsaneleri duyan müze yetkilileri Sakız adasında Refika'nın izini sürer , ancak hiçbir ipucu bulamazlar . Bir antikacıda buldukları fotoğrafı daha önce köyün yaşlılarından dinledikleri Refika'ya çok benzetip , fotoğrafı alarak Adatepe'ye döner , yaşlılardan '' evet o '' cevabını alınca da Adatepe zeytinyağlarının ambalajında kullanıp Refika'yı ölümsüzleştirirler .

TAŞ MEKTEP : Adatepe ilkokulu 1947 - 1985  yıllları arasında hizmet verdikten sonra kapanır  okul binası kaderine terkedilir . Yıllar sonra 1997 yılında Kamil Fırat , Zerrin İren Boynudelik ve Erhan Şengel Çanakkale Valiliğinden kiraladıkları binayı restore ederek , yaz okuluna dönüştürüp adını da Taş Mektep koyarlar . 1997 Yılından beri her yıl Temmuz - Eylül ayları arasında felsefe , edebiyat , sanat ve sanat tarihi alanlarında seminerlerin yapıldığı , ayrıca değişik disiplinlerde çalışan sanatçıların serbest atölye çalışmaları yapabilecekleri bir mekana dönüştürülür .

ZEUS ALTARI : Altarın olduğu bölgeye doğru tırmanırken zeytin ağaçları yerini yavaş yavaş çam ağaçlarına bırakıyor . Yerlere dökülmüş çam iğnelerinin kokusu , böcek sesleri , hafifçe esen rüzgarın kulaklarınızda bıraktığı nağmeler . Yolun sonu sizi Zeus Altarı'na götürüyor . Burası Antik Çağdaki adıyla Gargaran tepesi . Çok tanrılı eski uygarlıklarda önemli olayların öncesi ve sonrasında sunaklarda veya mabetlerde tanrılara kurbanlar adanırdı . Ormanları , pınarları , kanyonları , insanı sarhoş eden havasıyla '' hayvanların anası '' Kaz Dağları , Zeus'un evi . Zeus Altarı adını bu en kudretli tanrısından almış . Taş duvarlarla örtülü küçük bir oda kadar olan , içinde su bulunan sarnıç ,  ortasında küçük bir sunak olan oda halk arasında Zeus Mağarası olarak biliniyor .

Zeus Altarı'nın hemen yanında Çanakkale savaşlarında kahramanlık gösteren Erdem dedenin mezarı bulunuyor.

Zeus Sunağının bulunduğu nokta Edremit Körfezi'ne hakim , inanılmaz güzellikte bir manzaraya sahip . Bir yanın Ayvalık Adaları , bir yanın Midilli , karşında Ege'nin mavisi . Ve Can Yücel'in ölümsüz mısraları :

Dinlensin diyedir gözlerimiz ,
Bu önümüzde açılıp giden manzara . 
Bu dünya yoruldu mu kuşlar konsun diyedir ,
Ve tanrılar boşluktan bıkınca .

Gargaran Tepesi aynı zamanda Zeus'un Hera'yla evliliğine ve aşkına tanıklık etmiştir . Homeros İlyada'da şöyel anlatır bu aşkı :

Hera dosdoğru yürüdü Gargaran Doruğuna 
İda'nın en yüksek tepesiydi bu
Bulutları devşiren Zeus onu gördü .
Görür görmez aşk sardı düşünceli kafasını . 

Zeus ikinci karısı Hera'yı guguk kuşu kılığına girerek evliliğe razı eder . En yüksekler de oturan Zeus yağmurlar , şimşeklerle adaleti ve huzuru sağlarken sürekli kılık değiştirir .

Yine İlyada'da Zeus'un Truva savaşlarını sunaktan izlediği anlatılır . '' Uçup giden tunç ayaklı , altın yeleli atların sırtında vardılar , canavarların anası , kaynağı bol İda'ya . Gargaran'daydı Zeus'un tapınağı , kokulu sunağı . İnsanları tanrıların babası durdurdu , atları çözüp sürekli bir dumanla , koyu bir dumanla göz kamaştıran çalımıyla oturup dağın doruğuna , Troia'yı Akaların gemilerini süzdü . ''

Yavaş yavaş , aşağı doğru inmeden önce kır kahvesinde bir çay molası ve yüreğimizde Can Yücel mısraları .

O kadar önemli değildir bırakıp gitmeler
Arkalarında doldurulması mümkün olmayan 
Boşluklar bırakmasaydı eğer . 










27 Ekim 2018 Cumartesi

YEŞİLYURT




İda'daki yolculuğumuza çam ormanlarının içinde , eski bir rum köyü olan Yeşilyurt'la devam ediyoruz . '' Kimi ister , kimi verir , doğa ile insan bir bütündür '' der Aristo . Bu sözün anlamını çam , zeytin , badem ağaçları içinde kaybolmuş insanları büyüleyen bu şirin kuzey ege köyünde anlıyorsunuz . Likyalılar , Persler ve Romalılara yurt olmuş bölge antik İyonya'nın önemli geçiş noktalarından biri . Büyük Çetmi adıyla 1355 yılında kurulan köyün tam karşı tepesinde birde Küçük Çetmi köyü yer alıyor . Bir vadinin ayırdığı iki köy arasında yol bulunmamakta . Yirminci yüzyılın başlarına kadar Türklerle Rumların birlikte yaşadığı köyde mübadelenin hazin öyküleri karşımıza çıkıyor . 1924 yılında Ege'nin iki yakası tarihte örneği görülmemiş zorunlu bir göç dalgasına tanıklık ediyor . Bu süreçte Rum nüfus Girit ve Midilli'ye , adalardan  gelen mübadiller de Yeşilyurt'a yerleştiriliyor .

Köyün parke taşlı sokaklarında kuş sesleri , ağaçların fısıltıları , çiçek kokuları arasında dolaşırken karşınıza çıkan eski rum evleri sizi bulunduğunuz zamandan alıp mübadele öncesi eski zamanlara götürüyor . Şairin dediği gibi :

Ilık bir ses taşırım
Yorulmadan
Sonsuz özlemler büyütürüm yarına
Ben mızıka çalarım
Siz onu duymasanız da 
Mızıkamın içindedir yaşam...( Haydar Ergülen )

Bazı yerler vardır hani anlatılmaz yaşanır . Ruhunuzun bir yanı huzur , diğer yanı hüzün . Orjinaline sadık kalınarak restore edilmiş evlerin mimarisi ruhunuza yerleşen hüznü dağıtıyor . O muhteşem , kendine has ruhu olan kapıların ardında ki avluları , yaşanmışlıkları merak ediyorsun . Kimler geldi , kimler geçti çam , zeytin kokulu , erguvan ağaçlarıyla süslü bu yerlerden . Gitmek mi yoksa kalmak mı zor diye soruyor insan kendine ve ne yazık ki cevabını veremiyor. 

Köy meydanındaki kahvede oturup çayını yudumlarken günü sessizlik içinde dinlemek . Mis gibi gözleme kokusu ; ve kulaklarında Gothe'nin sözleri '' İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için önce o şeyi sevmesi gerekir '' Biz gerçekten doğayı sevebildik mi , açgözlülük olmadan .


Bölge SİT alanı olduğu için yapılaşma izni verilmiyor . Görkemli taş binalar restore edilerek neredeyse yarısı otel  , restoran ve cafe olarak kullanılıyor . Rum ustaların eseri olan meydandaki cami görülmeye değer .

Ege'nin mimarisi bozulmamış bu güzel köyünden Konfüçyus'un sözleriyle ayrılıyoruz '' Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar ''

İDA - KAZ DAĞLARI



Çok tanrılı dinler döneminde kutsal bir dağ olan İDA , tanrı ZEUS'un evi . Homeros'a göre '' Bin pınarlı , çok pınarlı , hayvanı ve bitkisi bol olan yerdir .''

Edremit körfezinin kuzey kıyısı boyunca devam ederek Assos'a doğru uzanan ve Bababurnu'nda denizle buluşan kaz dağları ülkemizin en önemli güzelliklerinin başında gelmektedir . Tertemiz havası , yemyeşil doğası , ormanları , kanyonları , insanı sarhoş edecek kadar bol oksijeni ve doğanın bütün renkleriyle sizi bir cennete davet eder . Antik Çağdan günümüze farklı kültürlere ev sahipliği yapmış İda yani Kaz Dağları doyumsuz efsaneleri , büyülü atmosferi ile ruhunuzu yıkayıp aydınlatacak bir sığınak , bir liman .

Bir insan neden başını alıp gitmek ister uzak diyarlara . Bir kaçış mı , yoksa o güne kadar deneyimlediği yaşamında farklı bir soluk almak , ruhunda kopan fırtınaları dindirmek , farklı zaman dilimlerinde ki efsanelerin , mitlerin gizemini çözmek için mi . İnsan neyi arar gökyüzündeki bulutlarda , bir kahve fincanının dibinde , yada  bir türküyü dinlerken yüreğine dokunan hüzünde , Tolika'da bacıka al beni diyen küçük kızın sesindeki korkuda . Kim bilir belki Arkadya'dan gelen Pan'ın flütünün ezgileri , belki kızılçamlar , meşe ağaçları , sarmaşıklar söyler bulamadığımız soruların cevaplarını . Belki de en tepe de sarıkızın mezarında buluruz gerçek sevginin yolunu .

İda'nın ana kütlesi Çamlıbel köyünün kuzeyinde yer alır , tamamen ağaçsız bu kütlenin üzerinde üç zirve bulunur . İda denildiğinde bu kütle anlatılmak istenir . Bu kütlenin adı Babadağ , yerli halk içinse Cılbaktır. Cılbak Sarıkız söylencesindeki   sarıkızın babasıdır . Bu ana kütlenin denizden yüksekliği 1700 metre olup , en yüksek noktası 1774 metre ile Karataş ( Gargaros ) zirvesidir . Edremit körfezine hakim olan bu tepenin kuzeybatısında 1750 metre ile Babatepe ( Kotilos ) yer alır , burası aynı zamanda sarıkızın babasının mezarının bulunduğu yerdir . Bu tepeden Troia ve Çanakkale ile Marmara Denizi kıyıları seyredilir . Karataş tepesinin güneydoğusunda 1720 metre yükseklikteki Sarıkız zirvesi bulunur . Burası Edremit ovası ve Balıkesir yönüne hakimdir , Sarıkızın mezarı bu tepenin üzerindedir .

Antik Çağ mitoslarında tanrıların evi olarak adı sıkça geçen bu dağlar bazen tanrılara , efsanevi kişilere , bazen de çok önemli olaylara ev sahipliği yapar . Zeus Hera'yla burada görkemli bir düğünle evlenir , ilk güzellik yarışması burada yapılır , Zeus ünlü Troia savaşlarını buradan yönetir . 

Bir yıldız vardır hani
Bütün yıldızlar içinde der Homeros
Ne kopmuştur hiç bir zaman 
Kök saldığı kutsal yerinden
Ne de boyun eğmiştir 
Ölüm kusan hiç bir karanlık önünde 
Nasıl susulursa
Bin yıllık zamana karşı okyanus dilinde 
Aynen öyle parlamıştır
Tüm gecelerin gökyüzünde
Aynen öyle ( Adnan Yücel )

Geçmişin ve geleceğin şahitleri vadiler , kanyonlar , denizler , ağaçlar , toprak ana . Edremit Körfezi kıyıları , Kaz Dağları ve Madra Dağı'nın yamaçları dünyanın en güzel zeytinyağlarının çıkarıldığı zeytinliklerle kaplıdır . Bu zeytinliklerin bir kısmı , ilerleyen bölümlerde de değineceğimiz gibi ne yazık ki yazlık sevdalarına , ranta yenik düşmüştür..


20 Ekim 2018 Cumartesi

ZEYTİNİN HİKAYESİ - I -






Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı ,
Yetmişinde bile , mesela zeytin dikeceksin .
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil ,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için .

Nazım Hikmet 1947'de yazdığı bu dizelerde hayata olan inancımızı tazelemekte . Ademden günümüze kadar  barışın , huzurun ve bereketin simgesi olan zeytin , bütün ağaçların ilki olarak kabul edilir . 

Efsaneye göre yasak meyveyi yiyerek Havva ile birlikte cennetten  kovulan Adem , 930 yaşında öleceğini hissedince Tanrıdan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir . Bu konuda oğlu Şit' i görevlendirerek onu cennet bahçesine gönderir . Bahçenin bekçiliğini yapan melek Şit ' in duası üzerine , iyi kötü ağacından aldığı üç tohumu vererek , babasını gömmeden önce tohumları onun ağzına koymasını söyler . Kısa bir süre sonra ölen Adem , Tabo dağı yakınındaki Hebron vadisine gömülür . Adem'in gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir ; bunlar zeytin , sedir ve selvidir . 

İnsanlık tarihinde zeytin ağacı dışında hiç bir ağaç bu kadar kutsal kabul edilmemiş , üstüne efsaneler , mitler yaratılmamıştır . Tüm kutsal kitaplarda , mitlerde insanlık için zeytinin önemi vurgulanır .  

Eski Ahit' de yer alan efsaneye göre Hz . Nuh suların çekilip çekilmediğini anlamak için , geminin penceresinden bir güvercini güneşin battığı yöne doğru gönderir . Güvercin ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağı ile gelince  , Hz . Nuh suların çekildiğini anlar . Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin o günden günümüze kadar bolluğun ve barışın simgesidir .

Gene eski Ahitte' ki söyleme göre , ağaçlar kendilerine kral seçmek için önce zeytin ağacına giderler . Zeytin ağacı onlara '' Allah'ın ve insanın bende sena ettikleri ( övdükleri ) yağımı bırakayım ve ağaçlar  üzerinde sallanmaya mı gideyim '' der . Ağaçlar bunu üzerine incir ve asmaya giderler , ancak onlardan da '' HAYIR '' yanıtını alınca kara çalıyı kral seçerler .

Eski Mısırlılar bundan  6000 yıl önce evlilik tanrıçası İsis'den zeytin ağacı yetiştirmeyi ve ürünlerinden yararlanmayı öğrenirler . Eski Mısır'da zeytin tanrısal erdemlere eşlik eder . III. Ramses güneş tanrısı Ra'ya zeytin dallarını sunarken şu sözleri dile getirir '' Senin şehrin Heliopolis'i zeytin ağaçlarıyla süsledim . O zeytin ağaçları ki meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir . Bu zeytinyağı , senin tapınaklarını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır ''

Eski Yunan'da zeytin bereket ve barışı temsil eden tanrıça Athena'nın hediyesidir . Zeytin bekareti ve arılığı temsil eder , onu yalnız bakireler toplayabilir ,onların dışında kimse bu meyveye el süremez . Antik Yunan'da zeytin ağacı o kadar önemlidir ki , kutsal bir aileden gelmiş olmanın en önemli işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Bu arada Homeros'un zeytin ağacı ve zeytinyağı ile ilgili zengin tasvirlerini ve benzetmelerini de unutmamak gerekir .

Zeytin , hurma , incir , üzüm ve nar . Allah'ın bütün kutsal kitaplarında anılan bu meyvelerden zeytin Kuranı Kerim'in Tin , Nur , En'am , Nahl surelerinde geçer . Kudüs'ün doğusundaki  '' Zeytin Dağı '' üç semavi din içinde kutsaldır . 

Mehmet Başaran'ın o güzel sözleriyle yazımızı tamamlamaya ne dersiniz ''Ağaçların bilgesi zeytindir kuşkusuz . En çelimsizi bile kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık , bir suskunluk içinde . Yaşlarını bilen yok . Roma'nın Bizans'ın izlerini taşıyor bazıları . Zamanlar geçmiş , sahipler değişmiş , ama onlar kendi ölümsüzlüklerinde . Gene kendi kendilerinin .''

ZEYTİNİN HİKAYESİ - ANADOLU'DA ZEYTİN - II





Yaşamak sadece sevmektir , inan bana
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor .
Yaşamak suda , toprakta , insanlarda görünerek ;
Bir zeytin ağacı gibi  , ne güzel .
Denize yakın olacaksın ,
uzayan dallarında , yapraklarında ışık , ta derinlerde köklerin .
Bir zeytin ağacı gibi bin yıl severek ,
Yaşamak her gün . (Arif Damar )

Bilgeliğin ,sabrın , sevginin ve barışın simgesi zeytin ağacı . Anadolu toprakları Antik Dönem'den itibaren farklı devletlere , uygarlıklara ev sahipliği yapmış , bağrında nice filozoflar , mitler , kültürler barındırmıştır . Özellikle Batı Anadolu'nun Ege kıyılarında 12 şehir devletinin bağlı olduğu İyonya'da yaşayan doğa filozofları bilimi öne çıkararak yaşadıkları topluma önemli katkılar yapmışlardır . Bu filozofların doğayı gözlemlemeleri sonucu elde ettikleri bilgiler dönemin endüstrisine de yansımıştır.

İyonya'daki antik kentler Phokai ( Foça ) Klazomenia ( Urla  sınırları içinde ) Erythrai ( Çeşme Ildır Köyü ) Teos ( Seferihisar  yakınlarında ) , Kolophon ( İzmir Menderes ilçesine bağlı Değirmendere köyü ) , Lebedos (Selçuk Ürkmez köyü yakınlarında ) , Ephesos ( Efes ) , Priene ( Aydın Söke ilçesi yakınlarında ) , Myos (Söke Avşar köyü yakınlarında ) , Miletos ( Milet ) ile birlikte Khios ( Sakız ) ve Samos ( Sisam ) ada kentleridir . Bu kentler M.Ö. 1000 dolaylarında Aka'lar tarafından kurulmuştur.

Denizci insanlar olan İyonlar Akdeniz limanlarına mal taşıyarak hayatlarını kazanıyorlardı . En parlak devirlerini M.Ö. VIII-VI yüzyıllarda yaşayan İyon uygarlığı V. yüzyılda Atina uygarlığının doğmasında önemli rol oynamıştır.

1992 yılında Urla İskele mahallesi mevkisinde Hamdi Balaban'a ait  tarlada  yürütülen kazı çalışmaları sırasında M.Ö.VI. yüzyıldan kalma Anadolu'da bilinenler arasında en eski zeytinyağı üretim tesislerinden birisi açığa çıkarılmıştır . Antik zeytinyağı işliği Klazomenia kentinde yaşayan İon'lar tarafından inşa edilmiş ve işletilmiştir.

Antik Çağ'da Batı Anadolu'da zeytin ve zeytincilik konusunda Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih bölümünden Gülhan Mumkaya'nın yüksek lisans tezi önemli bilgiler içeriyor . Antalya Kaş açıkları Uluburun'da deniz arkeologları tarafından ortaya çıkarılan batık bir teknede nar , üzüm , incir ve bademle birlikte zeytin de bulunmuştur . ( M.Ö. 1300 ) . Gene M.Ö. 2000-1200 yıllarında Kilikya Ovasında ( Çukurova ) zeytincilik yapıldığı Hitit metinlerinden anlaşılmaktadır . Günümüzden yaklaşık 3300 yıl önce yine Uluburun'da batan bir ticaret gemisinin ambarlarında zeytin kalıntılarına rastlanmıştır.

Krya bölgesi ( Aydın , Denizli , Muğla illerinin sınırları içinde kalır ) ve Foça'da zeytin ticaretinin önemli bir yeri vardır . Bu bölgelerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan işlik örnekleri kabaca düzenlenmiş yatakları ve sıvı toplama yerlerinden oluşmuştur . Kap oturtma yuvaları ve depolama mekanları bu bölgedeki üretim organizasyonunun diğer kanıtlarıdır .

Nagidos , Kelenderis , Korykos gibi Kilikya'nın deniz kıyısı kentlerinde zeytinyağı ticaretini kanıtlayan pek çok bulgu gerek toprak altı , gerekse su altı arkeolojik araştırmalarında ortaya çıkarılmıştır. 

Yazımızı Lawrence Durell'in Prospero'nun Hücresi yapıtında söylediği o anlamlı sözlerle tamamlayalım '' Akdeniz'in tümü , dişlerin arasındaki siyah zeytinlerin acı tadından yükseliyor sanki . Etten ve şaraptan daha eski bir tat , serin su kadar eski bir tat . Bölgede zeytin ve zeytinyağı kadar eski olan tek şey var , deniz , en eski antik toplumlardan  bugüne kadar , hiçbir tabiat ürünü uygarlıklar üzerinde zeytin kadar biçimlendirici bir etkiye sahip olmadı ''









ASSOS - II






Yıldızlara bak yıldızım
Ah gökyüzü olaydım da 
Sana binlerce gözle bakaydım . ( Platon )

Platon'un bu güzel satırlarıyla Assos gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz .

AGORA : Akropolün güney yamacında bulunan Agora , halka şeklinde geniş , açık alanlardan  oluşan , insanların bir araya geldiği ,kentin en hareketli yeridir . Şehirle ilgili politik , dini , ticari her türlü  faaliyetin gerçekleştiği bölgesidir.

ANTİK TİYATRO : Andezit taşından inşa edilmiş olup Yunan tiyatrolarının karakteristik özelliklerini taşır . Tiyatroya doğu - batı yönünden diazomaya açılan iki tonozlu geçitten girilmektedir . 1881-1883 yılları arasında Amerikan kazı heyeti tarafından kazılan tiyatro 1980 yılında Türk arkeologlar tarafından tamamen açığa çıkarılarak restorasyonu yapılmıştır.

MECLİS BİNASI : Şehir yaşamı ile ilgili kararları veren kent meclisinin toplandığı yapı , agoranın doğusunda olup , kürsü , heykeller ve küçük anıtsal yapılardan oluşur . 

GYMNASİUM : Gençlerin bedensel ve toplumsal eğitim aldıkları , genelde spor yapılan bina olup  en az agora kadar önemlidir . M.Ö. II yüzyılda yapılmış olup agora ile batı kapısı arasındadır . Dört yanı dorik üsluptaki sütunlarla çevrili taş döşeli bir avlu biçimindedir . 

STOA : Yağmur ve güneşten korunmak amacıyla yapılan , genellikle agoralarda bulunan stoalar , önü sütunlu , üstü örtülü galeriler olup , dinsel törenlerde , siyasi ve felsefi toplantılarda , kültürel etkinliklerde kullanılırdı . Felsefi Stoa okulu duvarları resimlerle süslü sütunların oluşturduğu bir yerde kurulduğu için sütunlu galeri anlamına gelen Stoa adını almıştır . Biri agoranın güneyinde , diğeri kuzeyindedir .

NEKRAPOL : 5. ve 7. yüzyıldan kalma mezarlıklardır . Son günlerde Prof. Dr. Nurettin Arslan başkanlığında  bölgede yürütülen kazı çalışmalarında 2300 yıllık bir aile mezarlığı bulundu . Yakılarak gömülmüş bireylerin külleri ve iskeletlerine ulaşılan aile mezarlığında 21 farklı defin yapıldığı belirlendi . 

HÜDAVENDİGAR CAMİİ : Assos Antik Kent akropolünün kuzeyinde yer alan Hüdavendigar zamanı mimarisinin önemli özelliğini taşıyan cami I.Murat zamanında XIV. yüzyılda Assos yıkıntılarının bulunduğu tepeye kurulmuş olup , caminin giriş kapısı daha eski dönemde yapılan Cornelius kentinin giriş kapısıdır. İbadete açık olmayan cami turistlerin uğrak yerlerinin başında gelir .

HÜDAVENDİGAR KÖPRÜSÜ : Araç trafiğine kapalı olan I.Murat tarafından XIV. yüzyılda Tuzla Çayı üzerinde yapılan köprünün kemerleri görülmeye değer muhteşemlikte . 

ASSOS VE FELSEFE : Assos'un felsefe dünyasında özel bir yeri var . Antik kentin girişinde sizi karşılayan Aristo '' Hayatı bir şölen sofrası gibi bırakmalı , ne susuz ne de sarhoş olarak '' sözleri ile tüm hoşgörü ve bilgeliğini size aktarıyor . Assos'un yönetimindeki Hermenias , Atina'da Platon'un akademisinden Aristo ile tanışır , kendisini Assos'a davet eder . Hocası Platon ölünce M.Ö. 347 yılında Assos'a gelen Aristo , Hermenias'ın yeğeni Pythias'a aşık olur , evlenirler . M.Ö. 347 - 344 yılları arasında bir felsefe okulu kuran bu büyük düşünür üç yılın sonunda karşı kıyıya Midilli'ye geçer . Antik çağ felsefecilerinin ortak yanı '' Gerçekliğe ulaşma çabasında felsefe ve sanat kendi yolunu çizen iki bağımsız alan . Buluştukları ortak nokta ise insan '' der Didem Demiralp Antik Dönemde Felsefe ve Sanat çalışmasında. Bence bu ortak özellik her iki alanında yaşamın içinde olmaları . Felsefe bilgelik arayışı , bilgiyi sevmek , araştırmak , peşinden koşmaktır . Antik çağda filozoflar bilgiye ulaşmaya çalışan kişiler olmuşlardır. Hayata yeni sözler , cümleler ve bilgiler koyarak toplumların yaşamında önemli bir yer tutmuşlardır . Temelinde yatan öz sevgidir .

Assos'ta Aristo'yla beraber Stoacılığın kurucusu Zenon'un öğrencisi Assos'lu Kleanthes'inde derin izler bıraktığını unutmamak gerekir . Doğaya uygun hareket etmeyi , erdemi öne çıkaran staocular , erişilmeyen bir gücün altında kaybolan bireyi temsil eder . 

Yaşamı sorgulamak , neden , nasıl gibi oldukça basit sorularla kendimizle yüzleşmek . Yani hep daha iyiye , daha güzele gitmeye çalışmak . İnsanlığın mutluluğunun yapı taşları . Dolu dizgin dünyayı yok etmeye çalışarak yaşadığımız bu tüketim çağında bir an için gözlerimizi kapatıp , evrenin bize gönderdiği fısıltıları dinlemek . Eminim hayat herkes için çok daha yaşanılır olurdu .

Felsefenin hiç unutulmadığı Assos'ta Felsefe , Sanat , Bilim Derneği kurucu üyesi ve yönetim kurulu başkanı Prof . Dr . Örsan K . Öymen'in öncülüğünde 17 yıldır felsefeye gönül verenleri buluşturan ulusal ve uluslararası toplantılar düzenleniyor . 

Aristo' nun güzel bir sözüyle felsefeyi noktalayıp bir kahve molası vermeye ne dersiniz '' isteklerini tutsak al ,vicdanına tutsak ol ''

Behramkale köy kahvesinde damla sakızlı kahvenizi yudumlarken , insanların sıcaklığı , ortamın dinginliği içinize ayrı bir huzur veriyor . Dört bir yanı saran kekik kokuları , parke taşlı sokakları , orta çağ mimarisini andıran eski taş evleri sizi bir masal dünyasına çağırıyor . 

Assos aynı zamanda hristiyan dünyası için ayrı bir öneme sahip . Anadolu'da hristiyanlığı en erken kabul eden kentler arasında , Anadolu' yu adım adım gezen Aziz Pavlus'un ziyaret ettiği önemli bir durak aynı zamanda .

Kendimize dahi yabancılaştığımız , bireysel ve toplumsal hafızamızı kaybettiğimiz bu zamanlardan sıyrılarak o büyük şairimizin dizileriyle sonlandıralım Assos gezimizi :

Anlamak sevgilim , o müthiş bir bahtiyarlık
Anlamak gideni ve gelmekte olanı (Nazım Hikmet)



ASSOS - I



Anatole France'ın dediği gibi '' Yol güzelse nereye vardığının ne önemi var '' Hele de o yol sizi büyülü İda Dağının eteklerinde denizle kucaklamışsa . Bazen geçmiş hiç solmasın isteriz ya , işte bu sözün Assos'da anlam kazandığını tüm ruhunuzla hissediyorsunuz .

Yerleşimin Tunç çağına kadar indiği ( M.Ö. 3000-1200 ) bir yerleşim yeri olan Assos ,  tarihinin farklı zaman  dilimlerinde Midilli'den gelen Aidler'den Pers'lere , Büyük İskender'den Roma İmparatorluğu'na kadar pek çok krallığın egemenliği altına girer . Bu arada M.Ö. 478 yılında kurulan Delos Deniz Birliği'ni de değinmeden geçmek olmaz , Phokaia (Foça ), Teos , Pitane ( Çandarlı ) , Miletos gibi o dönemde İzmir çevresinde kurulmuş olan İon ve Aiolia'nın görkemli kentleriyle beraber , Pers işgaline karşı Atina'nın önderliğiyle kurulan birliğin merkezi Delos adası . M.Ö. 404 yılına kadar varlığını sürdüren birlik Sparta ve Atina arasında yapılan Pelepones savaşları sonunda Atina'nın yenilmesiyle dağılır . Bölge 14. yüzyılda Osmanlılar'ın egemenliğine girer .

Assos , Ayvacık ilçesinin Behramkale köyü sınırında bulunan , büyüleyici güzelliğe sahip bir liman kenti. İlk kuruluşundan Osmanlı'ya kadar deniz tarafında süren hayat , daha sonra kara tarafına doğru kayarak zaman içinde Behramkale köyünü doğuruyor . Antik liman Assos'un deniz kıyısı o dönemde oldukça işlek bir konuma sahip . Özellikle Midilli ile olan ilişkilerde . Bugün batık olan o limanın yerine yapılmış olan iskele 1980 yılına kadar palamut ambarı olarak kullanılıyor . 1950 -1960 yılına kadar Assos'un denizden içeriye doğru yaklaşık 50 kilometrelik arka bölgesinin büyük bölümü özel mülkiyet palamut ormanlarıyla kaplıydı . Palamutlar boya ham maddesinde kullanılmak üzere limandan dış ülkelere ihraç edildiği için , bölgedeki yapılar palamutların depolanmasında kullanılıyordu . Yeni buluşlarla palamut sektördeki önemini kaybedince yöre halkı ağaçların büyük bir bölümünü keserek odum kömürü yapımında kullanır . Şu anda ne yazık ki bölgede az miktarda palamut ağacı mevcut . 

Günümüzde eskiden depo olarak kullanılan bu yapılar oteller , lokantalar , kafeler olarak gelen turistlere hizmet vermekte . Sahilde kumsal olmadığı için , denize doğru uzanan lüks iskeleler yapılmış , bu iskelelerden denize girmek mümkün . Liman yazın araba girişine kapalı olduğundan  arabanızı limana 50 metre mesafedeki park yerine bırakabilirsiniz . Otellerin çoğu butik tarzında , bölge SİT alanı olduğu için sadece restorasyona izin veriliyor . 

Tarihi dokuyla denizin iç içe geçtiği , kendinizi geçmiş zamanlarda hissettiğiniz olağanüstü bir liman . Gerçek sevginin ve ölümsüzlüğün gizemi çıkılan bu yolculuklarda değil mi zaten...

Suların tanıdığı bir şiir olmak
Dağların tanıdığı bir iyilik
Bulutların tanıdığı bir rüya
Ve yolların tanıdığı bir yaprak. ( Haydar Ergülen )

Tam bu noktada Anatole France'nin bir sözü geldi yüreğimin bir köşesine yerleşti '' Sırrı olmayan bir şeyin çekiciliği de yoktur '' zamanın durduğu , unutulduğu ayrı bir dünya Assos. Hem denize , hem karaya egemen Akropol 238 metre yükseklikte yer alıyor . 3200 metre uzunluğunda , 20 metre yüksekliğinde surlarla çevrilmiş durumda . 

Akropolün en yüksek noktasına  ( M.Ö. 530 ) yapılan Athena tapınağı mimarlık tarihi açısından önemli bir özelliğe sahip , kabartmalı frizleri ve işçiliğiyle dikkat çekiyor . Arkaik dönemin ilk örneği olan tapınak Dor düzeninde yapılmış olup Anadolu'da tektir . Zeus'un kızı  Athena Kuzey Ege'nin en önemli tanrıçası . Smyrna (İzmir) , Troy (Truva) , Phokaia (Foça)'yla birlikte Assos'un koruyucu tanrıçası olma hakkını Poseidon'la giriştiği yarış sonunda kazanır . Poseidon deniz , atlar ve depremler tanrısıdır . Olimpos tanrılarının gözetiminde yapılan  yarışmada her ikisinden insanlık için yararlı bir hediye istenir . Poseidon topraktan bir at  , Athena ise  zeytin ağacı çıkarır . Ve Athena tanrıça ilan edilir . Yaşayabilmek için sürekli zeytin ağacı görmesi gereken Athena'nın sembollerinden biri de aynı zamanda barışın simgesi olan zeytin dalı . Tüm dinlerde kutsal sayılan zeytin ağacı için çıkarılan kanunlar içinde en bilineni zeytine zarar verenlerin ölümle cezalandırıldığı Solon kanunlarıdır . Biz ise günümüzde egenin o güzelim zeytinliklerini yok edip yazlık sevdalarımızı tatmin etmeye çalıştık .

Athena tapınağının en tepesinde Ege'ye karşı gözlerini kapatıp , ruhunu özgür bırakarak , bugüne bağlanıp kalmış hayatlarımızdan sıyrılıp yüzyıllar öncesinden kopup gelen , kulağına fısıltılar bırakan rüzgarın nağmelerini duyarak , bir elinde zeytin dalı , sanki aradan binyıllar geçmemiş gibi Ege'nin ninnisini dinlemek . Karşıda elini uzatsan yakalayabileceğin  Midilli efsaneleri .

Ve en önemlisi Homeros'un rüyasında dile gelen zeytin ağacının sözleri '' Herkese aitim ve kimseye ait değilim , siz gelmeden önce de burdaydım , siz gittikten sonra da burada olacağım ''






EROS İLE PSİKE'NİN AŞKI

                           



Gitmek gerekir bazen...Fazla yormadan,daha çok bıktırmadan ....Eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan . ( Can Yücel )


Zaman , zaman hepimizi yoklayan ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz duygular . Özellikle ilerleyen yaşlarda yaşamımızla ilgili radikal değişiklikler zor gelir ; o zaman başımızı alıp gitmelerin en güzel ilacı sihirli sözcükler , cümlelere sığınmak olur . Düşüncelerimizi , ruhumuzu özgür bırakmak , bedenimiz burada kalsa bile o sihirli halıya binip dünyayı dolaşmak  ; gerçek sevgileri , ruh dinginliğini bulmak .

Ege kıyılarında filizlenen destanlar , ezgiler , mitler bu topraklarda yaşamış , uygarlıklar kurmuş halkların hikayeleridir . Freud'un dediği gibi iletişim yalnız kültürel tarihle değil , aynı zamanda insan ruhunun işleyişi ilgilidir . Mitoloji özgür düşünceyi destekler , bilimin gelişmesi de insan düşüncesinin özgürleşmesine bağlıdır . Değişim ve dönüşüm aradan geçen yüzyıllar içinde mitleri farklılaştırmış olabilir , ancak öz her zaman orada durmaktadır . Bu öz Eros ve Psike mozaiğinde olduğu gibi aşk ve ruhun birleşmesidir .

Bu sürekli dönüşüm ve yenilemede insanoğlu sevginin ve ölümsüzlüğün gizemini anladığı zaman ruhlar özgürlüğe kavuşur .

Günümüzde Psike ve Eros'un aşkı gibi saf sevgiyi yakalamak , ruhumuzu arındırmak , neden bu kadar zor ? Sadece düşüncemizle , ruhumuzla yakalayabileceğimiz sevgileri reddedip , düşmanlıkları  , bencillikleri büyütmemizin temelinde yatan hangi duygular ?

Biz saf sevgiyi seçip bir zamanlar mitlere ev sahipliği yapan Kuzey Ege kıyılarından başlıyoruz yolculuğumuza .

Bu bloğu açma ilhamını aldığım Ege Kıyıları- Assos'tan Knidos'a kitabının yazarı sayın Ümit Otan'a  buradan yürek dolusu sevgiler .