Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Temmuz 2019 Pazar

SEVDAYA DAİR: DÖVMENİN TARİHİNE YOLCULUK

SEVDAYA DAİR: DÖVMENİN TARİHİNE YOLCULUK: Altaylarda bulunan , M.Ö.5-3. yüzyıllara ait buz prensesinin dövmesi. Kafatasının ölçülerine göre portre düzenlenmiş. Geçmişten ...

30 Mart 2019 Cumartesi

ANTANDROS



Fotoğraf : Altinolukrehberi.com
Antik yazarların kuruluşunu farklı kökenlere dayandırdıkları Altınoluk'un 2.5 kilometre doğusunda yer alan Antandros'tayız . '' Uzakta bir ışık görür görmez işte benim ateşim bu ışık içinde dedim . Ve benim ışığım bu kıyılarda '' Kim bilir döneminin ünlü şairlerinden Ovidius'un dediği gibi bizim yani insanlığın ışığı da çoğu toprak altında kalmış suskun kentlerin bağrında barındırdığı bu gizemde saklıdır .

''Gençler tezgaha yaklaşıyor , kadife örtüye dokunuyor , kitabı incelemekten sakınarak bir sınırda duruyorlar . Bir kitabı güzel kılan diyor sahaf , ondaki duygunun başka hiçbir kitaptan  elde edilememesidir . Güzel kitaplar bu yüzden birbiriyle kıyaslanamaz .'' ( Burhan Sönmez - Labirent ) Antik Kentlerde değerli kitaplar gibidir . Bulunan arkeolojik eserler bize bir yandan hayatın devamlılığını , kültürlerin geçiş genliğini anlatırken , diğer yandan dönemin politik , sosyal ve kültürel hayatı hakkında bilgi verir.

Antandros'da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular kentin tarihinin M.Ö.7-8 . yüzyıla kadar dayandığını gösterir . Antik limanı , İda'nın kerestelerinden gemi yapılan tersaneleriyle döneminin önemli kentlerinden biridir. Mysia bölgesi ( Bugünkü Balıkesir ve çevresi ) ile Aiolis 'i ( Edremit Körfezi'nden Foça'ya kadar)  Troia'ya bağlayan yolu kontrol eden bir konumda olması , uzun deniz savaşlarının yaşandığı zamanlarda Antandros'a ayrı bir üstünlük kazandırıyordu .

Fotoğraf : anadolugezgini.wordpress.com


Kazı alanının girişinde , 800 yıllık bilge zeytin ağacının altında oturuyoruz .Candan Erçetin'in o güzel sesi ruhumuzda :

Geri döndüren gördün mü geçmişi
Boşa soldurdun o nazlı gençliği
Bir avuç toprak için yor kendini
Dünyada ölümden başkası yalan .

Kimler gelip geçmemiş ki bu topraklardan : Kimmerlerden Perslere , Spartalılardan Atinalılara , Lesboslulardan Romalılara kadar farklı uygarlıklarla tanışmış ; yıkımlara savaşlara sahne olmuş . İşte tam altında soluklandığımız şu bilge zeytin ağacı da 800 yıl boyunca yaşananlara tanıklık etmiş , geçmiş zamanlardaki sevinçleri , hüzünleri o yorgun gövdesinde saklamış . Anatole France'nin Kırmızı Zambak'da söyledikleri aklımıza geliyor '' Sizin bulunmadığınız bu kentte gördüğüm tek şey sizsiniz . '' Bizde terk edilmiş bu antik kentte üç güzeller yarışmasını izliyoruz.

Fotoğraf : Paris Louvre müzesi


Strabon'a göre '' İç kısımda Antandros bulunur , bunun yukarısında da Paris'in hakemlik yaptığı söylenen Aleksandreia dağı vardır '' Bilge ağacın gölgesinde Troya savaşlarına yol açan mitolojideki güzellik yarışmasını seyrediyoruz . Üç tanrıça arasındaki yarışmaya son noktayı koyma görevi verilen Troya kralı Priamos'un oğlu Paris , kendisine güzelliği dillere destan Helene'nin aşkını teklif eden Aphrodite'yi , bu dağda yarışmanın birincisi olarak seçerken Troya savaşlarına giden yolu da açmış olur .
Milattan önceki zamanlarda Zeus'un sunağından izlediği Troya savaşları ve Troya'nın hazin sonu .

Ey bir zamanlar ulu olan , şimdi 
Barbarlar arasında nefes alan Troya ,
Kısa sürede ünlü adını yitireceksin .
Seni ateşe verdiler , bizi de köle olarak 
Ülkeden götürmek üzereler . Oy tanrılar!
Ateşe koşmalıyım . Benim için en iyisi 
Vatanımla birlikte ateşe atılıp ölmek .
( Troyalı kadınlar - Euripides )

Fotoğraf : britannica .com



Ve ateşler içinde yanan Troya'dan yanında babası , oğlu ve sağ kurtulanlarla kaçan Aeneas'ın İda'yı aşıp keresteleriyle ünlü kente gelişine tanıklık ediyor ; Antandros'ta yolculuk için yapılan gemiler tamamlanınca yeni bir yurt kurmak için denize açılışlarında onları uğurluyoruz . Vergilius'un ünlü destanındaki Aeneas rotasının son durağı Roma ve Roma'nın kuruluşu .



M.Ö . 2. yüz yılda Roma egemenliğine giren kent tersaneleri sayesinde gittikçe gelişir . M.S. 4. yüzyıla gelindiğinde , görkemli villalarıyla oldukça zengin bir kente dönüşmüştür artık . Antik kentlerin kuruluş efsaneleri ve tarihleri bizlere o dönemlerdeki yayılmacı politikaları anlatır . Ege medeniyetlerinin kalbinde yer alan Antandros 'da 2000 yılında başlayan ve günümüzde de devam eden arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan paha biçilmez eserler bu konuda bize rehberlik eder . Oldukça geniş bir alana yayılan  kentin toprak altındaki her katmanında ayrı bir dünya , ayrı bir zaman dilimi , yaşanan hayatlar yer alır . 

Fotoğraf : antandros.org

Efes'den Antandros'a ,  Assos'dan Troya 'ya kadar tüm antik kentlerin bir koruyucu tanrıçası ve bu tanrıçaya adanmış tapınakları vardı . Burada Antandros'da da Artemis kültünün egemenliği söz konusuydu . M.Ö. 5. yüzyılda basılan sikkelerin ön yüzünde Artemis başı , arka yüzünde keçi betimi bulunmaktaydı . Toplumsal ilişkiler sonucu Anadolu'ya gelen Artemis kültü ile Antik Yunan'daki Artemis , anlam ve şekil yönünden farklılıdır . Ancak tanrı ve tanrıçalar şekil değiştirse de doğal güçleri aynı kalır .

Sitem etme haberi yok dağların 
Gözlerinle ellerini bağladın 
Faydası yok geç kalınmış figanın 
Dünyada ölümden başkası yalan .

Fotoğraf : tr.foursquare.com


Kentin batısında , Çanakkale asfaltına yakın kısmında ; üstünde büyük binaların yükseldiği nekropolis alanındayız . M.Ö. 8. yüzyıldan M.Ö. 1. yüzyıla kadar kesintisiz kullanılması nedeniyle Anadolu'da bir ilk olma özelliği taşıyan nekropolde yapılan kazılarda , antik dönemlerdeki tüm ölü gömme gelenekleri çıkar karşımıza . 2-3 katlı yerleştirilen lahitler , kremasyon ( Ölü yakma yeri ) direk toprağa gömme yoluyla defin ve pitos mezarlar ( Küp mezarlar ) . Özellikle Antik Yunan'da kullanılan pitos mezarlar büyük boyutlu küpler olup , bazı zamanlarda aile mezarlığı olarak da kullanılmaktaydı .


Yolların gül sesleri olduğunu 
Ben söyledim ;
Onların beni yazın ta içine 
Çağırdıklarını söyledim .

Giden ben değilimdir yoldur 
Dizesi de benimdir .
Yollarsa biraz her zaman küskündür
Yokuşlarda ve inişlerde .

Nekropol alanında yürütülen kazılar sonucu zamanında Antandros'u Gargara'ya (Küçükkuyu) bağlayan antik yola ulaşılır . Nekropulün ortasında uzayıp giden yolda geçmiş zamanlarda yürümek . Tıpkı Hilmi Yavuz'un dediği gibi ,  yüzyıllardır kullanılmayan bu antik yol biraz küskünde olsa bizleri affedecek , biliyoruz yazın içine ,gül seslerinin olduğu yere götürecek .

Fotoğraf : altınolukrehberi.com

Efes'de örneğini gördüğümüz muhteşem Roma villaları burada da karşımıza çıkıyor , taban mozaikleri ve duvar resimleriyle ayrı bir görsellik sunuyor bizlere . Yapılan kazılar sonucunda ulaşılan bu Roma villası M.S. 4. yüzyılda inşa edilerek , 6-7. yüzyıla kadar kullanılmış , bugüne kadar ortaya çıkarılan kısımları bizleri dönemin zenginliği hakkında aydınlatmakta. Tıpkı Efes yamaç evleri gibi muhteşem mozaikleri , mermerden yapılan odaları , hamamı ve kanalizasyon sistemi ile Ege kıyılarında bir dönem yaşanan ihtişamlı dünyayı anlamamıza yardımcı oluyor . Mozaikleri , freskleri yapan ustaların isimleri , yaşadıkları yerler farklı olsa da Antik yunan ve Roma kültünün tüm Ege kıyılarına yayıldığını bizlere anlatıyor .




Kazı çalışmaları günümüzde ne yazık ki çok az bir bölümde , bu işe gönül vermiş arkeologlar tarafından yürütülmekte . Henüz tüm Roma kentlerinde görülen antik tiyatro , agora , tapınak gibi kamusal alanlara ulaşılabilmiş değil . Yamaç evin hemen önünde bulunan dükkanlarda ele geçen kozmetik ürünlerin saklandığı kaplar , seramikler ; nekropol alanının üst kısmında şarap üretilen işlikler kentte canlı bir ticaret hayatının göstergeleri .



Yaprak döker bir yanımız 
Bir yanımız bahar bahçe . ( H.Hüseyin Korkmazgil )

Usta şairin dizeleri gibi burada , binlerce yıldır toprak altında uyuyan Antandros'da ruhumuzun bir yanı hüzün , diğer yanı bahar bahçe . Antanros Derneği yöneticilerine , Antandros'a ve Altınoluk'a Ankara'dan kucak dolusu sevgiler.

Kaynak : antandros.org

14 Mart 2019 Perşembe

ALTINOLUK



Fotoğraf : mapio.net


İda'nın eteklerinde gizemli ormanları , şelaleleri , ırmakları ve dinlemesine doyum olmayan efsaneleriyle ünlü ışıklar sahilinde , Altınoluk'dayız . Bu içsel yolculukta yıldızlara uğurladığımız Barış Akarsu'nun o güzel sesi eşlik ediyor bizlere :

Yabancısın buralara , nerelerden geliyorsun
Otur dinlen baş ucuma belli ki çok yorulmuşsun
Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat .

Tıpkı şarkıdaki gibi yabancıyız buralara , buradaki huzura . Uzaklardan , büyük kentlerin kargaşasından , sıkışıp kaldığımız sevgiyi unutmuş diyarlardan geliyoruz . Çam mahallesi eski Papazlıkta , bugüne kadar 26 dilde okunmuş Homeros'un ışıklar sahilinde arıyoruz gerçek sevgiyi .Tarihi boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış , yeşille mavinin buluştuğu bu bilge topraklara emanet ediyoruz ruhumuzu .

'' Anacığım , beni ağlatma , göğsümdeki yüreğime dokunacak söz söyleme : Ölümden kurtulup geldim işte - Odysseia - Homeros ''

Fotoğraf : izlerveyansimalar.blogspot.com


Eski Papazlıkta ulu çınar ağaçlarının altında yudumluyoruz kahvelerimizi . Tam karşımızda körfez tüm güzelliği ile uzanıyor . Ruhumuzu özgür bırakarak bu eşsiz manzaranın tüm benliğimizi ele geçirmesine izin veriyoruz. Van Gogh'un tablolarındaki gibi önümüzde açılan bu büyülü renkler arasında kayboluyoruz . İlahi bir gücün fırçaları değmişçesine mavinin ve yeşilin ahengi serili önümüzde . Zamanda yolculuğa çıkar gibi parke taşlı sokaklarında , eski Rum evleri arasında dolaşırken rüzgarlar İda'nın doruklarından taşıyor Tuncel Kurtiz'in o güzel dizelerini :

Var gücünle asıl sükunetime 
Çığlığım kopsun 
Uzat ellerini güneşe dokun 
Uyandır uykusundan
Tut yüreğimden ustam tut 
Tut beni , sür sürgüne .

Fotoğraf :  izlerveyansimalar.blogspot.com

Asırlık çınar ağaçlarının arasından süzülüp ruhumuza dolan güneş , havada zeytin ağaçlarının kokusu , yamaçlara sırtını dayamış tarih kokan evlerin hikayesi . Şimdi hatırlayamadığımız bir yazıda okumuştuk çok güzel bir cümleydi '' Çamaşırlarımızı aynı güneşte kurutuyoruz , biz kardeşiz '' Gerçekten neyi paylaşamamıştık bu güneşin altında . Hırs , öfke ve nefretlerine yenik düşüp sevgiyi ve merhameti ne zaman unutmuştu insanlık . Tıpkı Suç ve Ceza'da Raskolnikov'un Sonya'nın önünde yere diz çöküp '' Senin önünde yere kapanmadım , insanlığın çektiği acıların önünde yere kapandım '' dediği gibi bizde bu hoyrat ve sevgisiz dünyada yaşanan onca acı karşısında bu eski tarihi evlerin önünde kapanıyoruz yere . Oysa rüzgar tanrıçası Alkyone çok uzaklardan taşıyor sonu mutlulukla biten masalları . Zeytin ağaçlarının kokusuna kuşların şarkılarının eşlik ettiği bu güzel köyde dinliyoruz o güzel masalları . Çam mahallesinden  Mehmet Güreli'nin o unutulmaz şarkısı eşliğinde Narlı köyüne gitmek üzere ayrılıyoruz :

Bulut geçti 
Göz yaşları kaldı çimende 
Gül rengi şarap 
İçilmez mi böyle günde . 

Fotoğraf : balikesir.com


Bir insan görmeden aşık olabilir mi , ruhunda o güzelliği ve huzuru orada yaşıyormuşçasına hissedebilir mi ? Sanki geçmiş yaşamlarımızdan süzülüp gelmişçesine tanıdık Narlı'nın sokakları , havada dolaşan rüzgarın fısıltıları . Binlerce yıldır nice uygarlıkları bağrında barındırmış Anadolu 'nun evrensel dili bu coğrafyada da bizi sarıp sarmalar . Sevdalar , savaşlar , efsanelere dair ne varsa barındırır bağrında . Yaşanan acılar kadar sonu mutlulukla biten hayatlar da yer alır bu masal gibi yaşamların içinde . 

Fotoğraf : neredekal.com 

Çanakkale - İzmir yolu üzerinde , Kaz dağlarının eteklerinde asırlık ağaçların , çam ormanlarının arasında seyrediyoruz önümüzde uzayıp giden muhteşem manzarayı : Bir yanda Midilli , Ayvalık adaları diğer yanda uzayıp giden körfezin mavi suları . Burhan Sönmez bu etkileyici manzara eşliğinde sesleniyor bizlere '' Yeniden gülmeye başladık , insan bir sarhoşken , birde gülerken geleceği unutur , hayatı umursamazdı . Acı çekerken zamanın durması gibi , gülerken de zaman dururdu . Geçmiş ve gelecek silinir , an denen sonsuzluk kalırdı - İstanbul İstanbul '' Narlı sokaklarını dolaşırken bu satırları düşünüyoruz . Bu masal diyarında zamanı durdurup , geçmişi ve geleceği unutarak sadece anı yaşıyoruz . Dağların kokusu , rüzgarın tatlı nağmeleri , ağaçların ve kuşların düeti eşlik ediyor bizlere . 

Ve Körfezin mavi sularıyla güneşin tüm renklerinin buluşma anı : Gün batımı . Gökyüzünün tüm kapıları açılıyor önümüzde , Van Gogh'un o güzel sözleriyle rüyalar alemine yolculuk zamanı '' Resmimi hayal ediyorum ve sonra hayalimi boyuyorum '' 

Fotoğraf : onedio.com

Gün batışının ardından  gelen Narlı geceleri , elimizi uzatsak yakalayacağımız  yıldızlar , özlemler , hüzünler bütün yoğunluğuyla ruhumuzda .Tıpkı Van Gogh'un dediği gibi  '' Hiç bir şeyi net olarak bilmiyorum , ama yıldızlara bakmak düş kurmamı sağlıyor '' Karşımızda Midilli , Ayvalık adaları ve körfezin bize göz kırpan ışıltıları . 
Ferhat Göçer'in o güzel şarkısı eşlik ediyor gecenin seslerine:

Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor 
Yastayım hiç kimse bilmiyor .

15 . Yüzyıldan getiriyor gök tanrıçası Uranus  özlem ve göç temalı bu güzel ezgileri .Kim bilir belki başka bir zamanda , başka bir boyutta yakalarız sevgiyi dostluğu . Tıpkı şarkıdaki gibi '' Bu kez sana söyleyecek ne çok şey vardı '' Hoşça kal Narlı , gitsek bile ruhumuz sana emanet . Sevgiyle kal .




28 Şubat 2019 Perşembe

EFES ANTIK KENTİ II



Fotoğraf : Wikiwand


İda'nın o huzur veren bağrından , efsanelerinden kopup Efes ' e doğru yola çıkma zamanı :

'' Çek git öyleyse ; madem ki gönlün böyle arzu ediyor , ben sana yanımda kal diye yalvaracak değilim - İlyada  '' Ruhumuzda Homeros'un sözleri Efes ' in mermer caddesinin sonunda yer alan antik tiyatro ile devam ediyoruz yolculuğumuza .
Fotoğraf : aliozkan.club

Panayır Dağı'nın kuzeybatı bölümünde yer alan 24.000 kişilik tiyatronun yapımına imparator Cladius zamanında başlanır ve M.S. 117 yılında tamamlanır . Üç katlı sahne yapısıyla dünyanın en büyük tiyatrosudur artık . Her katı farklı dönemlerde yapılan bu görkemli yapı imparator Nero ve Trajan dönemlerinde genişletilir . Yüksekliği 18 metreyi bulan sahnesi , orkestra alanı ve izleyici bölümü ile üç ana kısımdan oluşan tiyatronun sütunlarının arkasında bulunan nişlerde heykeller yer almaktaydı . Bağ bozumu şenliklerinden , tiyatro gösterilerine , gladyatör dövüşlerinden halk meclisi ( Ekklesia ) toplantılarına kadar dönemin toplumsal olaylarına ev sahipliği yapan bu yapı Antik Efes kentinden bir kesit sunar bizlere .

Sanat için çarpardı yüreğim
Alkışlarla alkışlarla
Hüzün dolu olsa da gözlerim
Alkışlarla alkışlarla
Her gün açılmalı diye perde
Alkışlarla alkışlarla
Çıktın neşe içinde sahneye
Alkışlarla alkışlarla ( Sanatçının Kaderi )

Esin Avşar'ın o güzel bir o kadar da hüzünlü şarkısı eşlik ediyor bizlere . Tiyatroların kökeni Antik Yunan'da şarap tanrısı Dionysos onuruna yapılan bağ bozumu şenliklerine dayanır . Zeus ve Semele'nin oğlu , insana coşku ve mutluluk veren Olympos tanrılarının sonuncusu Dionysos .

Fotoğraf : sepyadergi.com


Tıpkı bereket tanrısı Demeter gibi o da insanların arasında yaşardı . Bu iki ölümsüz tanrının  insanların yaşamında çok önemli bir yeri vardı . Biri ekmeğin diğeri üzümlerin tanrısıydı . Bağ bozumu ve hasat şenlikleri aynı zamanda sonbaharın ve kışın habercisiydi . Her iki tanrıda bizlere mevsimlerin dönüşümünü ve toprağın verimini anlatırdı .


'' Bu tanrı kimse Thebes'ten hoş geldi ,
Çünkü o pek çok yönden çok yücedir .
O bize acılarımızı dindirecek şarabı verdi .
O olmazsa aşk da olmaz , Afrodit'de ve insana hoş gelen başka hiç bir keyif de '' ( Euripides  M.Ö.480-440 , Bakhalar )

Antik tiyatroda bağ bozumu şenlikleri beş gün sürer , maskelerle coşku ve hüznün yer aldığı kutlamalar yapılırdı . Bu kutlamalarda komediler olsa da ağırlık trajedilerdeydi .Bugün tiyatroların simgesi olan gülen ve ağlayan masklar o dönemlerden bize kalan miraslardandır. Şenlikler boyunca Efes'de kardeşlik havası eser , tutsaklar  affedilir , bir coşku havası hakim olurdu kent genelinde .


Fotoğraf : ispartakulturturizm.gov.tr ( Pavlus )


'' Sevgi haksızlığa sevinmez , ama gerçek olanla sevinir . Sevgi her şeye katlanır , her şeye dayanır . Kalıcı olan üç şey vardır : İman , ümit ve sevgi . Bunlardan en üstün olanı da sevgidir '' Bu sözler  Hristiyanlığın yayılmasına öncülük eden Hz. İsa'nın on iki havarisinden biri olan Tarsus doğumlu Aziz Pavlus'a aitti . Şam , Kudüs , Hatay , Kıbrıs , Makedonya , Yunanistan ve Anadolu'yu dolaşan Pavlus'un yolu M.S. 1. yüzyılda üç yıllığına Efes'le kesişir . M.Ö. 550 yılında tamamlanan , tamamen mermerden yapılmış Artemis tapınağı aynı zamanda bir hac merkezidir .

'' Böyle dedi Tydeusoğlu da birazcık geriledi ,
Attığını vuran Apollonun öfkesinden korkmuştu .
Apollon çekti aldı kalabalıktan Aineis'i
Götürdü kodu tapınaklı kutsak kaleye 
Orada ok saçan Artemis'le leto ,
İç tapınakta iyi ettiler onu ,
Geri verdiler sağlığını , ününü '' (Homeros - İlyada )

Fotoğraf : ahmetustanindefteri.blogsapot.com