Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Kasım 2018 Cuma

BİR SEVDA KÖYÜ : ZEYTİNLİ




Bir sevda öyküsü Zeytinköy



Homeros'un bin pınarlı , sık ormanlı İda'sının eteklerinde Hasan'ın köyü Zeytinli'deyiz . Büyülü atmosferiyle bizi kucaklayan bu güzel Ege köyünde , deniz ve dağlar bağrından çıkan güzellikleri ve efsaneleri anlatmak için bizi çağırıyor . 

Tüm Ege köylerinde olduğu gibi girişte , geniş bir alana yayılmış çınar ağaçlarıyla çevrili  , köy meydanındaki kahve karşılıyor bizleri . Kuş sesleri , çiçek kokuları arasında yeşille , mavinin o muhteşem ahengini izlerken Nazım'ın o güzel dizeleri geliyor aklımıza :

Sen benim sarhoşluğumsun 
Ne ayıldım
Ne ayılabilirim
Ne ayılmak isterim
Başım ağır
Dizlerim parçalanmış
Üstüm başım çamur içinde 
Yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim . 

Kaz Dağları ve çevresi çağlar boyunca bağrında barındırdığı tarihi , Antik Kentleri , efsaneleri , mitleri günümüze taşıyarak ; bizlere gerçek sevgiyi anlatan bir hayat okulu olmuştur. M.Ö 1400'lere dayanan tarihiyle bir dönem Truva - Bergama yolu üzerinde olan bölge Roma , Yunan , Osmanlı medeniyetlerinin izlerini taşır . 1880 ' li yıllardan itibaren dönem dönem ,  Bulgaristan , Selanik ve Girit'den göç almaya başlamış , mübadele döneminin o hüzünlü yıllarını yaşamış olan Zeytinli ; tarihi , doğası ve kültürel kaynaklarıyla bize farklı bir yaşamın sayfalarını açıyor .

Zeytinli Çayı

Köyün dar sokaklarını dolaşırken , Rumlardan kalan taş evler çıkıyor karşımıza . Havada evlerini bırakıp gitmek zorunda kalan insanların hüznü , zeytin kokuları , kulaklarımızda rüzgarın taşıdığı Ege ninnileri . Ayı deresi pınarından gelen dünyanın en lezzetli suları ve pınarın çevresinde büyülü güzelliğiyle piknik alanları . 


İda'nın sislerle kaplı dorukları , denizin mavisi arasında tıpkı Nazım dediği gibi başımızı alıp gitmek isteriz :

Denize dönmek istiyorum !
Mavi aynasında suların :
Boy verip görünmek istiyorum !
Denize dönmek istiyorum .

Bu zeytin diyarında sahilde dağların denizle buluşmasını , İda'nın puslu zirvelerini , güneşin batışını izlemek  ; töreye yenik düşen bir sevdanın , Hasan'la Emine'nin öyküsünü dinlemek için Zeytinli bizleri bekliyor . 





14 Kasım 2018 Çarşamba

GERÇEK SEVGİNİN DİYARI : KIZILKEÇİLİ



Kızılkeçili : Huzur


Ağaçlar ve çiçeklerle bezeli yolun sonu bizi Kızılkeçili'ye çıkarıyor . Kaz Dağları etekleri pınarları , ağaçları , çiçekleri , kuşları kısaca tüm doğasıyla  gittiğimiz yerlerde aynı güzelliklerle kucaklıyor bizleri . Ama gidilen yerlerin ruhlarını , yaşanmışlıklarını , hikayelerini , bağrında biriktirdiği anılarını anlayabilmek için zamana ihtiyacı oluyor insanın . Efsaneleri , Antik Kentleri , mübadele öyküleri tamamlıyor o büyülü dünyayı . 

Aslında en zor şeydir bir yeri anlatmak , güzellikler hep aynıdır çünkü ; çam ağaçlarının , çiçeklerinin kokuları , kuşlarının şarkıları , anlatmak istediğimiz yer Kaz dağları olunca daha da zorlaşır bu masal diyarını anlatmak . Köyün girişinde çınarlı kahve karşılıyor bizleri . İda'dan gelen rüzgarların fısıltıları arasında kahvemizi yudumlarken Leyla Erbil'in Kalan'da yazdıkları geliyor aklımıza :

''' Yazıyorsun ''' Anlatıp duruyorsun ''' Asıl anlatmak istediğin bunlar değil ''' Biliyorsun ''' Fakat bunlarsız olmaz diyen bir dürtü var önleyemediğin ''' Seni asıl olandan alıkoyan ''' Asıl olan ne bilmiyorsun ''' Bulacaksın ''' Anlatma artık ''' Anlatma ''' Anlatarak bulabilirimsin ''' Neyi ''' Bilmediğin aradığın şeyi unut artık '''

Tıpkı Leyla Erbil'in dediği gibi neyi aradığımızı bilmeden , bu hoyrat , metalaşmış , anlamsız ilişkilerden  kaçmak isteriz . Kim bilir belki de aradığımız saf sevgidir . Ama diye sorarız kendimize : NEREYE . Kolay mıdır kaçışlar , bugüne kadar kurduğumuz yaşamı bırakıp gitmeler . Boğulduğumuzu hissettiğimizde imdadımıza bir kuşun sesi , penceremizden gördüğümüz bir ağaç ve bir avuç gökyüzü yetişir . Ve içsel bir yolculuğa çıkarız Kızılkeçiliye doğru ; doğayla bütünleşmek , onun bir parçası olduğumuzu hatırlamak için .

Bu güzel doğa asırlık çınarları , zeytinlikleri , mitleriyle bize sevgiyi , kardeşliği anlatır . Bu ağaçlar içinde en bilineni 30 metre boyunda , çevresi 8 metre gelen asırlık çınar ağacı . Köyün simgesi haline gelen Anıt Ağaç , yaklaşık 850 yıllık yaşıyla çok farklı uygarlıklara tanıklık etmiş .
Bilgeliğin Anıtı

Bizans , Selçuklu , Osmanlı ve son olarak cumhuriyet dönemlerini yaşamış . Dile gelse Homeros'un rüyasındaki zeytin ağacı gibi kim bilir neler neler anlatırdı bizlere. Belki de Fazıl Hüznü Dağlarca'nın o güzel dizelerini okurdu bizlere :

Görüyor musunuz 
Anadolu'nun başka evren olduğunu
Burada
Nice ulusların yüz bin yıldır
Kardeşliklerle harman olduğunu ...


Tarihi 2000 yıl öncesine kadar giden Kızılkeçili taş evleri , parke taşlı sokakları , asırlık ağaçları ve en önemlisi huzur , sevgi dolu insanlarıyla bizi bir masal dünyasına götürüyor . Kaz dağlarından tıpkı bir gelin gibi süzülerek gelen Kızılkeçili deresi , derenin kenarındaki piknik alanları , havada İdanın kokusu . Ve bu muhteşem görselliğe eşlik eden böceklerin , kuşların ve rüzgarların o muhteşem düeti .

Bazı güzellikler vardır anlatılmaz yaşanır . Kızılkeçili doğası , efsaneleriyle bizi çağırıyor ; gerçek sevgiyi anlatmak için , tıpkı Hasan'la Emine'nin o ölümsüz aşkları gibi .



12 Kasım 2018 Pazartesi

BİR ANKARA MASALI



Anafartalar Caddesi 1935

Bir efsane vardır hani , Yahya Kemal'e Ankara'nın en çok nesini seviyorsunuz diye sorduklarında onun cevabı '' İstanbul'a dönüşünü '' olur . Bende Ankara'ya dönüşleri seviyorum . 

Bir kıvılcım düşer önce 
Büyür yavaş yavaş 
Bir bakarsın volkan olmuş 
Yanmışsın arkadaş .

Öyledir kentler , tıpkı Melike Demirağ'ın o güzel sesiyle sevdiğimiz arkadaştaki gibi . Yaşadığımız yerle bütünleşiriz , onunla ilgili anılar biriktiririz  , kalbimizde , ruhumuzda . Tıpkı evimiz gibidir , köşeyi dönünce hangi ağaçla karşılaşacağımızı  , hangi saat de kuşların günün bitişini kutsamak için o muhteşem danslarına başlayacaklarını biliriz . Bir sevgili , bir dost , bir arkadaş olur yaşadığımız mekanlar . Gün gelir gölgesinde oturduğumuz ağaçla paylaşırız küçük sırlarımızı . Evet kaçışlar güzeldir ama , uzun süreli olduğunda geride bıraktığımız anıları , sokakları , bizi tanıyan gittiğimizde her zamankinden mi diyen garsonlarını , kuşlarını , ağaçlarını özleriz . Yaşadığımız yerler birer hafıza mekanlarımızdır aynı zamanda . 

Bugün Ege kıyılarındaki yolculuğumuza ara verip , tarihi çok eskilere dayanan Ankara'ya doğru gitmeye ne dersiniz .

Memleketim 
Çam ormanlarını , en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven 
Alabalık 
ve onunun yarım kiloluğu
Pulsuz , gümüş derisinde kızıltılarla 
Bolu'nun Abant gölünde yüzer
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler . ( Nazım Hikmet )

Kimler gelip geçmemiş ki bu topraklardan : Batı Anadolu'da Lidya devletine başkentlik yapmış Sardes ile İran'ın Susa kenti arasında uzanan kral yolu üzerinde yer alan Ankara , Hatti uygarlığından Hititlere  , Frigyalılardan  Perslere , Galatlardan Roma İmparatorluğu ve Bizanslara kadar dönemin farklı kültürlerine ev sahipliği yapmıştır . Kuruluşuyla ilgili farklı efsaneleri bağrında barındırır . 1414 yılında Osmanlı hakimiyetine giren kentin ilk yerleşim bölgesi Ankara Kalesi ve çevresidir . Bugün Dış Kapı , İtfaiye Meydanı , Denizciler Caddesi , Anafartalar Caddesi , Hacı Bayram , Hamam Önü ve Konya sokak çevresi geçmişin izlerini taşıyan yapıları barındırır. Ayakta kalmaya çalışan bu yapılar geçmişi günümüze taşıyarak o dönemin ruhunu bize anlatır .

M.S. 1. Yüzyılda St. Paulus'un çalışmaları sonucu Hristiyanlığı kabul eden bölge halkı , bugün Hacı Bayram Veli  camisinin yanındaki Augustus tapınağı çevresine yerleşirler . M.S. 2. yüzyıl sonlarında yapılan , dünyanın üç büyük hamamından birisi olan Roma hamamında kullanılan su Elmadağ'dan getirilerek bütün yerleşim yerlerine dağıtılıyordu . Bir zamanlar meşe ve gürgen ağaçlarıyla kaplı geniş ormanları , üzüm bağları ve tiftik keçileriyle ünlüydü Ankara . Bağcılık ve şarapçılığın yanı sıra tiftik üretimi ve sof dokumacılığında önemli bir yere sahipti . 

1920 yılında Kurtuluş Savaşı sırasında merkez üs olarak seçilen Ankara , 23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisinin açılışına tanıklık eder , 13 Ekim 1923 'de Gazi Mustafa Atatürk tarafından yeni Türkiye'nin başkenti ilan edilir . 

Resim yazısı ekle

Friglerden Romalılara , Bizansdan Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait Antik Kentlerden , tarihi eserlere , tapınaklardan camilerine kadar farklı kültürleri yansıtan Ankara , Atatürk'ün ebedi istirahatgahı  Anıtkabir'e de ev sahipliği yapmanın haklı gururunu taşır . 

Memleket isterim
Yaşamak , sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikayet ölümden olsun .( Cahit Sıtkı Tarancı )


Her dönemin bir ruhu vardır ; bu ruh mekanlarından , semtlerine kadar o dönemin kültürünü yansıtır . bizim kuşağın mekanları o güzelim pastaneleri , kitapçıları , tiyatro ve sinemalarıydı . Büyüklü , küçüklü sohbetlerin ya da kaçışların yerleriydi o mekanlar . Yerini simitçilerin , bistroların aldığı günümüzde sevimli , kendini evindeymiş gibi hissettiğin yerler ne yazık ki çok az kaldı . Tunalı Hilmi'nin o güzel Flamingosu , belki hatırlayan çıkar Atatürk Bulvarı üstünde şimdiki Engürü  pasajının yerinde , rahmetli Yıldırım Önal'ın bir masasında oturduğu eski Yaprak pastanesi . 15 yıl Bodrum'da yaşadıktan sonra tekrar memleketi Ankara'ya dönen Cemal beyin Aşağı Ayrancıda açtığı küçük ve sevimli mekanı Az Şekerlide  yaptığımız sohbetlerde o dönemleri özlemle anarken ; aslında hayatımızın en güzel yıllarına duyduğumuz özlemi anlatıyorduk . Zafer Çarşısında kitapları karıştırıp derin sohbetler girdiğimiz çay ocağı , Soysal Pasajın altında felsefeci rahmetli Tuncer Tuğcu'nun Hat kitap evi , Cebeci Sun sineması , hemen yanında İnci pastanesi ve sineması . Neler yoktu ki , kapısında kuyruklar oluşturduğumuz Ankara Sanat Tiyatrosu , Çağdaş Sahne , Akün sineması . Ve tabii ki Ankara'nın simgesi PİKNİK .

Tıpkı Stefan Zweig'in dediği gibi : İnsan yaşlandıkça kendi gençliğini arıyor ve küçük anılar budalaca mutluluklar yaşatıyor . 

Az Şekerlide yeni bir Ankara nostaljisinde buluşmak dileğiyle sevgiler.




11 Kasım 2018 Pazar

AKÇAY




Sarıkız Meydanı
Kaz Dağlarının yeşiliyle körfezin mavi sularının buluştuğu Akçay Türkiye'nin ilk tatil beldelerinden . İda  Dağı eteğinde , milli parkın güzelliklerini ve efsanelerini barındıran bölge bol ve soğuk artezyen suları ile ünlü . 

Bazı güzellikler vardır , müzik gibi , şiir gibi ruhumuzu sarıp sarmalayan . Tıpkı Ferdi Merter'in kuğular şarkı söylemez'de dediği gibi :

Hayatın anlamı nerede saklıdır biliyor musun ?
Mona Liza'nın gülüşünde .
Hepimizin hüznü vardır o gülüşte ,
Ve hepimizin ikilemleri . 

Anadolu tıpkı Monaliza'nın gülüşü gibi ne çok şey anlatır bizlere , tüm güzelliği ve bilgeliğiyle . O güzellikleri ve sevgiyi görmek için ruhumuzun kapılarını açık bıraktığımızda ; Kuzey Ege kıyılarının o büyülü dünyası tıpkı dans eden bir kuğu gibi bizi bulunduğumuz çağdan , mekandan alıp bambaşka bir dünyaya götürür . 

Baba bir masal anlat bana , 
İçinde deniz ve balıklar , 
Yağmurla  kar olsun ,
Güneşle ay .

Aslında bir varmış , bir yokmuş diye başlar güzel Ege'nin hikayesi , tıpkı bir masal gibi . Bölgeden kimler gelip geçmemiş ki : Eski Yunanlılarda Ege kıyılarında kurulan şehir devletleri filozofları , mimarisi , devlet adamları ve yönetim şekilleriyle döneme damgasını vurarak , hayata yeni sözler , yeni umutlar bırakmışlardır . 

Antik Dönemde askeri ve stratejik açıdan oldukça önemli olan bölgede kurulan kentlerin ortak özelliği , M.Ö.1100  yıllarında Yunanistan ve Ege Adalarının Dorlar tarafından istila edilmesiyle Batı Anadolu kıyılarına doğru yapılan göçlerde gizlidir . M.Ö.1100 - 900 yıllarında Güney Ege'ye  Dorlar , Orta Ege'ye İonlar , Kuzey Ege'ye Aioller yerleşerek ; VIII. yüzyıl ortalarına doğru dinsel ve ticari ağırlıklı on iki şehir kurarlar . Şiir ve müziğe düşkünlükleriyle tanınan Aiollerin kurduğu kentler arasında Akçay civarında yer alan Khrysa'da vardır . Homeros'un şiirlerinde adı Stoeis olarak geçen Akçay bölgesi İlyada destanının I. bölümünde Akhalar'ın Turuva'ya saldırmadan önce aralarında Khrysa'nında bulunduğu civar kentleri yağmalayıp , yakıp , yıkmalarının öyküsünü anlatır . 
Strabon , eski Khrysa kentinin Edremit Körfezi kıyılarında  bulunduğunu , Turuva'nın müttefiki olarak yağmalandıktan sonra sürgün edilen halkın , Ezine - Ayvacık yakınlarında  Gülpınar civarında yeni kenti kurduğunu söyler . Strabon'a göre eski Khrysa kenti Edremit ovasında Antandros ile Adramyttion ( Ören ) arasında bir yerde ve deniz kıyısındadır .

Eski iskeleden geride kalanlar

1800' lü yıllarda Edremit 'in iskelesi konumunda olan Akçay , XX. yüzyılın başlarına kadar Fransız maden şirketi tarafından kurulan iskelesinden maden ihraç edilen bir limana sahiptir . 

Duyuyor  musunuz
Anadolu'nun yarınlara dönük olduğunu
Burada 
Eski çağlardan yeni çağlara yaşamanın
Sevmek olduğunu ( Fazıl Hüsnü Dağlarca )

İstediğiniz yerden denize girebileceğiniz sahillerinin yanı sıra , Kaz Dağlarının eteğinde milli parkın doyumsuz havasını solumak . Kordonda akşam üstleri büyülü Ege manzarası eşliğinde kahvemizi yudumlarken güneşin batışını izlemek . 

Mavi yaz akşamları , patikalarda dalgın ,
Gideceğim sürtüne , sürtüne buğdaylara .
Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların .
Yıkasın bırakacağım başımı rüzgara ,
Ne bir şey düşünecek , ne bir laf edeceğim ;
Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi ,
Göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
Mesut sanki yanımda bir kadın varmış gibi . (Arthur Rimbaud)

Çevresinde efsanelerinden , doğasına kadar çok farklı güzellikleri barındıran Akçay yolculuğumuza Kızılkeçili köyü ile devam ediyoruz.