Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Eylül 2024 Pazartesi

AYNADAKİ YÜZÜMÜZ VE MASKELER - II - ANTİGONE

 

Vikipedi

İnsan olarak kendimizi ne kadar tanıyorduk ? Kimdik ,nasıl bir insandık ; zevklerimizi , dünyaya bakış açımızı , diğer insanlarla olan iletişimimizi belirleyen ana öğe neydi ?  '' Ama önce sen kendini inşa etmelisin / Dimdik bir beden ve dimdik bir ruhla '' ( Nietzsche ) Maskemizi çıkarıp çıplak bir şekilde aynada gördüğümüz yüz bize ne ifade ediyordu ? Antik Çağdan günümüze felsefecilerin , filozofların cevabını aradığı ahlakın karşılığı tam olarak var mıydı bu dünyada ?  İnsanlık tarihi ölmenin ve öldürmenin kutsandığı , karşımızdakinin ötekileştirildiği bir tarih anlayışı üzerine kurulmuş .  Bu anlayış  kimi zaman aile ,sınıfsal konum , kimi zaman da bir üst yapı kurumu olarak karşımıza çıkar . 

tr.123rf.com 

     '' Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri düşünmeye '' ( Gülten Akın ) Başkalarının hayatına dokunmadan kendi maskelerimizin arkasına saklanarak bir tarih yazmışız dünya genelinde  . Erkek veya kadın , cinsiyet ayrımı gözetmeden fütursuzca kullanmışız o eril dili ve şiddeti . Tahakkümcü , acımasız o dili kullanırken acaba hangi maskemizi takıyorduk ; yoksa gerçek yüzümüz mü öyleydi ?  Ve sadece kendi çıkarlarımıza göre mi dizayn ettik insanlık tarihini ? İşimize geldiği gibi mi yorumladık toplumsal değerleri ? Mitolojide tüm kahramanların erkek olması , ölümün cengaverliğin kutsanması bir rastlantı mı ,  yoksa bilinçli bir seçim mi ? İçsel çatışmalarımız , değerlerimizin dışa yansımasıdır .   

Vikipedi


     '' Varoluşun anlamını yeniden kendimde kursam yavaş yavaş / Dünyada hiç kimsenin neden kendi olamadığı üzerine bir kitap yazsam '' ( Leyla Erbil - Kalan ) Gerçekten varoluşumuzun anlamını kavrayabilmiş miydik , ya da nedenini .  Avcı toplayıcı toplumdan günümüze kadar kimler gelip geçti dünyamızdan . Tebia Antik Kentinde geçer hikayemiz . Politik bir duruş , başkaldırıyla birlikte yas kültürünü anlatır insanlığa . Aynı zamanda muktedirlere karşı ilk kadın direnişini . M.Ö. 440 yılında Sophokles'in   Labdakos ailesinin efsanesinden esinlenerek  yazdığı tragedyasında  olayın kahramanı Thebai kralının kızı Antigone'dir .   Ölen iki kardeşinin yerine kral olan dayısı Kreon'a karşı bir başkaldırıdır onunkisi ; kralın siteye ihanet ettiğini düşünerek kurda kuşa yem olmak üzere sitenin dışına bırakılan kardeşinin usulüne uygun defnedilebilmesi için .




Vikipedi


Varoluşunun anlamıdır tarih boyunca cenaze törenleri  , bir vedadır aynı zamanda sevdiklerine . Bunun içindir mücadelesi Antigone'nin . Kral olan dayısına karşı bir başkaldırı , haksızlığa , zulüme karşı bir baş kaldırı . Ölümü göze alarak insanlık onuruna yakışır bir defindir tek isteği . Ve bunun bedelini yaşamıyla öder . Kral dayısı tarafından ölüme terkedildiği mezarda son verir hayatına .





''Yorulmuş /Çağlardır kovalanmaktan / İtilip kakılmaktan /Kaçmaktan ve kovalanmaktan '' ( Leyla Erbil  - Kalan ) Evet yorulmuştuk çağlardır süre gelen sahte yüzlerden , eril dilden , maskeli yaşamlardan . Ama tam umudu keseceğimiz zaman yaşamdan çağlar öncesinden gelen Antigone ' nin sesi eşlik ediyor bize  '' Nefret etmek için değil / Sevmek için yaratıldım '' İşte tam o noktada yaşama tekrar dört elle sarılıyoruz . Yüzünde maske taşımayan , eril dil ve şiddeten uzak insanlarla yolumuza devam ediyoruz . Tıpkı Antigone , Haypatia , Hekabe , Genco Erkal , Leyla Erbil ve diğreleri gibi . ''Rızkımı veren hüdadır , Kula minnet eylemem '' Sevgiler .

  • Sophokles       Antigone 
  • Leyla Erbil      Kalan 
  • Vikipedi

28 Ağustos 2024 Çarşamba

HAYATA DAİR NOTLAR -IV-

 

Foursquare


Aslında Hayatla olan yolculuğumuz doğduğumuz gün başlar . Televizyonda bir dizi vardı '' Doğduğun ev kaderindir '' diye. Gerçekten kader ve hayat çizgimizi belirleyen doğduğumuz ev ve üyesi olduğumuz aile miydi ? Yoksa , yoksa yaş aldıkça bize yol gösteren vicdanımız , iç sesimiz ve kendi tercihlerimiz mi ? Neydi hayat , yaşadığımız hüzünlerin sevinçlerin bir karması mı ? Yaşamımızı oturup yazmaya başladığımızda hayatımızın bazen  sayfalar dolusu hikayeler , bazen de çok kısa bir öyküden ibaret olduğunu görürüz  . ''  Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece '' Evet Aşık Veysel'in dediği gibi uzun ince bir yoldu bizimkisi . Kimi zaman acılar , kimi zaman mutluluklar .

İstoc


Çekilen acı veya hüzünler içinde öyle anlar olur ki çok güzel dostlukları yakalama şansı doğar insanın . Zaten hayat tüm bunların toplamı değil mi ? Bazen  beklemediğin anda uzanan hiç tanımadığın bir el . Bazı özel zamanlar vardır , içinde derin bir yorgunluk ve mücadele barındırsa da uzanan o hiç tanımadığın el yeni dostlukları beraberinde getirir . Kırk aya sığdırılan iki ameliyat , kemoterapi seansları sırasında yakalarsın o eli . Ve sıkı dostluklar oluşur . Çünkü hasta yakını olarak en iyi siz anlarsınız birbirinizi . Gecenin üçünde Hacettepe hastanesinin bahçesinde yıldızların altında birlikte kahve ve sigaranızı içerken paylaşırsınız umutlarınızı . Aslında bazılarıyla birkaç günlüğüne kurulan bu dostluğun sıcaklığını  yüreğinizin  köşesinde bir ömür boyu taşırsınız . '' Yalnızlığın bir kelimeden ibaret olması sizi yanıltmasın / Dünyanın en uzun cümlesidir o '' ( Haydar Ergülen ) Tam da kendinizi yalnız , terkedilmiş hissetiğiniz o anda uzanır o dost eli hastane bahçesinde sabahın üçünde sıcak bir merhabayla . Önemi kalmamıştır artık yakınlarınızın sizi terk etmesinin . Sıcacık , samimi bir insan sesi eşlik etmektedir içtiğiniz kahveye .

İstoc

''Öyle yıkma kendini / Öyle mahzun , öyle garip / Nerede olursan ol / İçerde , dışarda , derste , sırada / Yürü üstüne -üstüne /Dayan rüsva etme beni '' Ahmet Arif . Şairin dediği gibi dayandık hayat mücadelesinde , yıkılmadan her şeye rağmen hayattan zevk alarak , insandan umudu kesmeden . Şimdi üçüncü ameliyat zamanı . Gecenin üçünde yeni dostlarla yıldızların altında içilecek bir kahvenin taşıdığı o derin anlam . Ve umut geleceğe , güzel günlere . '' Ve bir akşam kuşlar gibi elimizden uçup giden mutluluk / Bir sabah ebem kuşaklarının altından dörtnala gelir '' Hasan Hüseyin Korkmazgil . Sevgiler .

24 Ağustos 2024 Cumartesi

AYNADAKİ YÜZÜMÜZ VE MASKELER



İstockphoto.com

Günlük yaşantımızda farklı farklı maskeler takarız , hayatlarımız bir maskeli balodur çoğu zaman . Bulunduğumuz ortama göre değişir taktığımız maskeler . Çünkü onlar sayesinde asıl yüzümüzü gizler , dış dünyayla iletişimimizde kabul görürüz . Oysa gerçek kişiliğimiz farklıdır . Sahte bir kimlikle  dolaşırız çoğu zaman . Carl Gustav Jung ' un dediği gibi '' Herkes bir gölge taşır '' Taktığımız maskelerin arkasında gölge yani gerçek kişiliğimiz yatar . Bu kişilik çevremizden sakladığımız gerçek yüzümüzdür .

İstockphoto.com


'' Persona '' İsviçreli psikiyatris Carl Gustav Jung'un geliştirdiği bir kavramdır . Bu terim bir kişinin dış dünyaya karşı sergilediği sosyal maskeyi ifade eder . Yani taktığımız maskeler bizim dış dünyaya gösterdiğimiz sahte yüzümüzdür . ( Wikipedia ) '' Bir kişinin kendi gölgesi ile yüzleşebilmesi için kendisini kendi ışığında görmesi gerekir '' ( Jung )




Bu topraklarda hepimizin ayrı hikayeleri , geçmişten günümüze aktarılan bir yaşam döngümüz vardır . Ve bu döngü içinde kendi iç sesimizle yön vermeye çalışırız hayata . Bilinç altımızdaki geçmişten gelen gölgeler kendi gerçeğimizden kaçmamızı engeller çoğu zaman . 

panzehirdergi.com 

'' Kalp ruha der ki / Ben severim , aşık olurum ama acısını / Nedense hep sen çekersin / Ruh da cevap verir : Sen yeter ki sev '' ( Şems-i Tebrizi ) Hep affedici ve anlayışlı olmak karşımızdakini düzeltir , öz eleştiri yapmasını sağlar mı ? Karşındakini kaybetmemek için hatalarıyla yüzleşir mi ? Çoğu zaman hep kendimizden veririz , yaptığımız her fedakarlık bize hüzün olarak geri döner . Oysa Metin Altınok'un dediği gibi '' Yarın farklıdır bu günden '' Yarının bugünden farklı olduğunu anladığımızda kendimizle barışırız . Severiz aynada maskesiz yansımamızı . Saçlarımıza ak düşüp ,  yüzümüzde kırışıklıklar oluşsa , yaş alsak bile ruhumuzdan yüzümüze yansıyan o masumiyeti hep koruruz ; cesurca hiç pişman olmadan .

panzehirdergi.com 

Kutsarız yaşamı , rüzgarı , ağaçları , kuşların düetini . Çok uzaklardan kulaklarımıza çalınır Pan'ın flütünün sesi . İçimizdeki kırgınlıkları , duygusal yaralarımızı kine , nefrete dönüştürmeden aynadaki maskesiz yansımamızla barışırız . Son söz Ataol Behramoğlu'nun '' Günümüzde insan olmanın / Çok ağır bir bedeli var / Ya parçası olacaksın alçaklığın / Ya seni parçalarlar / Oysa insan olmak / Çoğalabilmektir başkalarıyla / İnsansın , birinin canı yanarken / Seninde canın yanıyorsa '' Aynadaki yüzümüzle barışıp maskesiz hayatlar kurmak dileğiyle .Sevgiler .

10 Ağustos 2024 Cumartesi

HAYATA DAİR NOTLAR - III -

 


Lua Ribeira


Bazı kırılma anları vardır yaşamda . Duygularımızın yoğun olduğu , tutunmak için hayata bir dayanak aradığımız anlar . Geçmiş deneyimlerimiz sonucu yaşadığımız hayal kırıklıkları ve bunun sonucunda  yaşamamızdan duygusal olarak sonsuza kadar çıkardığımız yakınlarımız . '' Açık denizde , fırtına dalgaları döverken kıyıda durup denizdekilerin çabasını seyretmek ne tatlı ''  Bu sözler M.Ö.95 - M.Ö.55 yılları arasında yaşamış olan Romalı şair ve filozof Lukretius'a ait . Çağlar öncesinden gelen bu sözler aslında ne kadar tanıdık bizlere . İnsanlık tarihi bunun üstüne yazılmış , yaşadığın toplum , aile ile ters düştüğünde afaroz ve dışlanmayla karşı karşıya kalarak  yalnızlığa mahkum bir yaşam sürmek zorunda bırakılırsın . Kendi yaşam deneyimlerimiz bu olgunun ne kadar doğru olduğunu anlatır insana ; yeter ki duymasını , empati kurmayı , vicdanı hatırlayabilelim .

Enayad Asadi 

'' Gezginler yaşadıklarını dile dökerken bilirler , anlatılmayan hayat yaşanmış sayılmaz '' ( Burhan Sönmez - Kuzey ) Hayata dair inançlarımızı yitirdiğimizde ve bundan sonra ne yapacağımızı sorgulamaya başladığımızda yetişir imdadımıza yazmak . Öyle ya yaşam devam etmektedir , bizde  bir şekilde ayakta kalarak yolumuza devam edip , düşünce ve yaşam tarzımızdan ödün vermeden şairin de dediği gibi mutluğun resmini yapabilirdik . Aslında her ailenin ayrı bir hikayesi vardır ve bizler o ailenin bir parçası olarak yerimizi alırız . Burada en büyük ayrıntı hikayenin hangi parçası olduğumuzla ilgili . Kırılan , üzülen , yok sayılan  mı , yoksa tüm olanaklar önüne serilen bir üyesi mi . Böyle belirlenir yaşam döngümüz . Ve saklarız hüzünlerimizi , gülüşlerimizin arkasına . Son günlerin tartışılan dizisi ZEYTİN AĞACI'NDA söylendiği gibi atalarımızla yüzleşip bir fidan dikmekle geçer mi o hüzünler , ya da bağışlanır mı vaz geçtiğimiz hayaller .

Ada Marino


Ve bu yaşam döngüsü içinde biz nerede duruyoruz ; davranışlarımıza yön veren dünya görüşümüz hangisi : Lucretius'un dediği gibi bir seyirci olarak mı yaşayacağız , yoksa insanlık onurumuzu koruyup sorumluluk alarak mı. '' Yıkıldığın her an / Yok olmadığına şükret / Yüreğine güneş koy /Yüreğine bulut koy / Yüreğine yıldız koy / Yüreğine sabır koy ve yola devam et '' ( Şems-i Tebrizi ) 



Bianet

Teknolojinin baş döndüren hızı aynı zamanda insanlık tarihinde utanç sayfaları açıyor ve biz insanlar ya seyrediyoruz bu utanç sayfalarını  ya da çok kolay unutuyoruz yakın geçmişi . Biraz gerilere , 1945 yılını Ağustos ayına gittiğimizde Hiroşima ve Nagazaki'de patlayan atom bombalarının yıkımı ve insanlık dramı çıkar karşımıza . Bugün hala insanlığın karşısında en büyük tehdit olan ''NÜKLEER SİLAHLANMA '' karşısında ne yazık ki herkes hala seyirci . 1945 yılının Ağustos ayının o kabus dolu günlerinde 2 şehir tamamen yok oldu , on binlerce insan en acı biçimde ölürken  ; geride kalanların bir kısmı kısa bir süre sonra , diğer kısmı ise uzun acılardan sonra vefat etti . Ve ne yazık ki insanlık tarihi hiç bir yıkımdan ders almadı. Bireysel ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar en vahşi yönümüz belirledi davranışlarımızı. Hayallerimizi , ümitlerimizi başka baharlara erteledik . Şiddetin her türlüsünü deneyimledik yaşamlarımızda . Ve sonunda HAYIR demeyi öğretti bize hayat . Son söz Nazım'ın '' Çalıyorum kapınızı / Teyze amca bir imza ver / Çocuklar öldürülmesin / Şeker de yiyebilsinler  '' Sevgiler .