Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Aralık 2024 Pazartesi

YENİ YIL

 


Bir kitabın sayfaları gibidir hayat , neler yoktur ki o sayfalarda . Hayallerimiz ,umutlarımız , bazen hüzün bazen de neşe .  2024 'ün bu son gününde geride bıraktığım 69 yılın hesabını yapıp kendimle yüzleşirken ,  insanın ömrünün ne kadar kısa olduğunun farkına vardım . Aslında zor değildi mutlu olmak , kırgınlıklardan , hayal kırıklıklarından , öfkeden kendimizi arındırabilseydik sevgi dolu bir yaşam kurabilirdik . Özellikle son dört yılın muhasebesini yaptığımda yaşadıklarımın hiç kolay olmadığını gördüm . Ama aynı zamanda umut vardı bu süreçte , yaşama olan umut  . Tek başına verilen kanserle mücadeleyle geçen bu 48 ay  çok güzel insanlar tanıma fırsatı verdi bana . İnsanlardan umudu kesmemeyi öğrendim . Yunus Emre ne güzel söylemiş '' Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni / Ben yanarım dünü günü / Bana seni gerek seni .'' Önemli olan karşımızdaki insanın yüreğini okuyabilmek . Bu zorlu süreçte yüreği güzel insanlarla karşılaştığında hayat kitabının sayfaları başka güzelliklerle doluyor . 


Tıpkı sihirli bir halıda yolculuk yapar gibi geçmişe gittiğimizde hayallerimizden vazgeçmiş olsak bile biriktirdiğimiz insan sevgisi , verdiğimiz yaşam mücadelesi aslında bu hayatı boşa yaşamadığımızı anlatıyor . Hani herkesin dilinde bir söz vardır '' Kendin için ne yaptın '' diye . Bu yaşama hangi pencereden baktığımız , kim olduğumuzla ilgili bir soru . Sadece kendimiz için mi yaşayacaktık , yoksa birey olarak sorumluluklarımızı yerine getirerek vicdanlı , halden anlayan insanlar mı olacaktık . Sanırım hayatın anlamı bu soruda gizliydi . Burada gene sözü Yunus Emre'ye bırakıyoruz '' Yol odur ki doğru vara / Göz odur ki Hakk'ı göre / Er odur ki alçakta dura / Yüceden bakan göz değil . '' Yılın bu son gününde kendimizle yaptığımız yüzleşme bize kim olduğumuzu anlatır . Ve  bir ağacın kökleri gibi hayata tutunmamızı sağlar ; umutla , sevgiyle . Karşımızdakini olduğu gibi kabul ederek ,  hatalarından çok güzel yanlarını görmeye çalıştığımızda kalan son baharımızı ilk bahara çevirme fırsatı sunar zaman .


Tıpkı bir varmış bir yokmuş  diye başlayan masallardaki gibi değil mi hayat sürprizleriyle . Biz istediğimiz gibi gelecekle ilgili plan yapalım kendi bildiğini okumuyor mu  . Gökten hangi elma düşecek başımıza bilmiyoruz . Alaaddin'in sihirli lambasındaki gibi bir  dev çıksa ne isterdik kendisinden insan olarak yılın  son gününde ?  Sorunun cevabı aslında geçmişten gelen deneyimlerimizde . Bu deneyimlerimizin bir  kısmı kişiliğimizle bağlantılı , bir kısmı atalarımızdan aldığımız genetik mirasımızda gizli . Burada son sözü yine Yunus Emre'ye bırakalım '' Ben yürürüm yana yana / Aşk boyadı beni kana / Ne akilem ne divane / Gel gör beni aşk neyledi . '' Evet kalan yaşamımızda yılın bu son günü isteğimiz neydi ; sevgi , vicdan , paylaşım ? Yoksa güzel yürekli insanlar , dostlar ? Cevap yüreğimizde gizli . Mutlu yıllar , sevgiler .

29 Aralık 2024 Pazar

ANKARA - GENÇLİK PARKI

 

fotoankara.com ( 1934 yılı Mithat Paşa Cad.)

Tarih  boyunca farklı kültürlere kucak açmış bir kadim şehir : ANKARA . Roma imparatorluğundan günümüze uzanan süreçte kalan antik eserler bize anlatır kentimizi . Ve Kurtuluş Savaşı yıllarının merkezi konumunda olan ANKARA cumhuriyetle birlikte yeniden ayağı kalkar . Her kentin kalbinin attığı belli semtleri , simgeleri vardır . Ankara'mızın  simgesi , kalbinin attığı yer olan Ulus aynı zamanda geçmişle gelecek arasında bir köprü görevi görür . Birinci ve ikinci meclis binaları , Evkaf  ve cumhuriyet apartmanları , Ankara Palas o sancılı  yılların tarihinin en güzel aynasıdır. '' Şair arkadaş bir derdin mi var / Bir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdinden / Ankara'ya gelmelisin '' Cemal Süreyya ' nın dediği gibi her derdimize deva olur çoğu zaman yaşadığımız kentler . 

pixabay.com
Bazı anlar vardır  hayatımızda dönüm noktası olan . O anın hayatımıza nasıl yön vereceğini hiç düşünmeden çıkarız yola . Bu bir kader mi , yoksa hayatın oyunu mu yorumlaması zor . Şiirlere , şarkılara konu olmuş ; kimi zaman hasreti , kimi zaman kavuşmayı anlatmış ;  ya da yeni bir yaşam kurmaya götüren bir aracı olmuş trenler . '' Kara tren gecikir , belki hiç gelmez / Dağlarda salınır da derdimi bilmez / Dumanın savurur halimi görmez /Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez '' Yavuz Bingöl ' ün seslendirdiği türküdeki gibi bir kara trenle başladı yolculuğumuz 1960 ' lı yılların başında Diyarbakır ' dan Ankara 'ya . Annemlerin gözü yaşlıydı , babamın görevi nedeniyle tayini sonucu kara tren  bizi yeni bir hayata götürüyordu . Yenimahalle ' ye bağlı Yuva köyüne çıkmıştı tayini babamın . Trenden inince ilk durağımız Cebeci Aydede sokakta anneannemlerin evi oldu . 


tr.wikipedia.org
Ankara'yla aslında tanışmamız Gençlik Parkı ile başladı . Bizim kuşağın önemli buluşma , eğlenme yerlerinin başında gelen ; gazinoları , çay bahçeleri , lunaparkı , sandalla gezilen havuz ve treniyle özel bir yere sahipti Ankaralılar için . Ve trenden indiğimizin ikinci günü akşamı dayım bu büyülü yere götürdü bizi  . Kapısının girişinde yanıp sönen ışıkların  dansı , biraz ilerde havuzdan fışkıran bir renk cümbüşü içinde adeta gökkuşağını andıran sular . Bizim için inanılmaz bir yerdi , bugün bile hatırladığımda beni tebessüm ettiren şey tuvaletlerin ücret karşılığı , ki o zamanki parayla 5 kuruş olmasıydı . Gecenin içinde yanıp sönen neon ışıkları , atlı karıncalar , semaverle gelen çayın güzelliği , insanların nezaketi hafızamda kalan en güzel anılardan bazıları . İster istemez Sezenin o buğulu sesi ruhumu ele geçiriyor '' Hani herkes arkadaş / Hani oyunlar sürerken / Hani Çerçeveler boş / Hani körkütük sarhoş  gençliğimizden / Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken / Eskidendi , eskidendi , çok eskiden '' Evet artık şarkılar incitiyor bizi o güzel günleri anarken . 

tr.wikipedia.org
 Jansen planı çerçevesinde Ankara Çayı'nın bataklık alanı olan yer kurutularak başkente yakışır bir eğlence mekanına dönüştürülmek üzere 1936 yılında bakanlar kurulu kararıyla yapımına başlanan park geniş bir alan üzerine kuruludur . 1943 yılında hizmete  açılarak uzun yıllar yediden yetmişe hepimizin hayatında farklı anılar biriktirdiğimiz bir mekan dönüşür .   Çocukluğumuzda luna parkı , 1957 yılında Eskişehir 'de üretilen Mehmetçik ve Efe adlı lokomotifleriyle tren keyfi , havuzunda sandal sefalarıyla bir vahadır başkentliler için o eski bataklık . Artık Ankaralıların bir çekim merkezi haline gelmiştir . '' Bir çocuğun düşüyüm ben / Büyülü yaz akşamları Ben üflerim mızıka söyler / Sesimiz tutar sokakları . '' Tıpkı Haydar Ergülen'in mısralarındaki gibi çocukluğumuzun düşüydü o büyülü dünya . Evde hazırlanan yiyecekleri luna parkın o ışıltılı dünyasında çay bahçelerinde yerken , semaverde demlenen çayın kokusu , şişmanın dondurması .


yeşilgazete.org
Gazinolardan yükselen müziğin sesi , kimleri ağırlamamıştı ki o gazinolar : Zeki Müren'den İzzet Altınmeşe 'ye , Gönül Yazar'dan Emel Sayın'a kadar kimler gelip geçti o mekanlardan . Geriye dönüp baktığımızda bir eğlence yerinden öte insanların sosyalleştiği önemli bir buluşma noktası olarak kent belleğinde yerini aldı , çocukluğumuzun , gençlik yıllarımızın anıları içinde önemli bir hatıra olarak . Ve günümüzde o eski halinden eser kalmasa da Zeki Müren'in sesi çınlıyor hala  parkın semalarında '' Elbet bir gün buluşacağız / Bu böyle yarım kalmayacak '' Ankara'dan sevgiler .




  • Türkiye Kültür Portalı
  • Yeşil Gazete 
  • TMMOB Şehir Plancıları Odası 
  • Wikipedia

18 Aralık 2024 Çarşamba

İNSANLIĞIN UMUDA YOLCULUĞU

 

antiktarih.com ( Minos Uygarlığı )

İnsanlık tarihi boyunca farklı kültürler , medeniyetlerle tanışmış dünya . Avcı toplayıcı toplumdan günümüze  kadar derin izler bırakarak çekilmişler dünya sahnesinden . Homeros'un İlyada destanında söylediği gibi '' Yapraklar gibidir insan soyu / Bir yandan rüzgar bakarsın onları döker yere / Bir yandan bakarsın bahar gelir yenilerini yetiştirir , yeşertir orman / Böylece soyların biri geçer , biri doğar '' Depremler , iklim değişikliği , savaşlar sonucu yok olan bu uygarlıkların bizlere bıraktığı büyük mirası doğru okuyabilseydik bugün sevgi barış dolu bir dünyaya uyanırdı çocuklarımız .

pixabay.com

Oysa her  gün  yeni umutları beraberinde getirir . Her şeye rağmen tutunur insan hayata tıpkı bir çiçeğin hiç ummadığımız çorak bir toprakta hayata tutunduğu gibi . '' Eskiler alıyorum /Alıp yıldız yapıyorum / Musiki ruhun gıdasıdır / Musikiye bayılıyorum ''  Çok genç yaşta aramızdan ayrılan Orhan Veli onca yokluğa , yoksunluğa rağmen vaz geçmemiş hayattan . Bazen yoruluruz insan ilişkilerinden , tam da umudumuzu kesmişken hayattan , hiç beklemediğimiz bir anda çıkar karşımıza güzel insanlar . Bir sıcak tebessümleri ısıtır kalbimizi .


wikipedia.org (Babilin asma bahçeleri )

 Aslında çok da fazla anlam yüklemeden , küçük şeylerle mutlu olarak yaşamak zor olmamalı. Tarih boyunca süregelen bu devamlılık içinde dünyada kurulan uygarlıklar bizi buluşturur çoğu kez . Likyalı isimsiz şairin dizelerindeki gibi buluşuruz bir şekilde onlarla '' Beni bulamazsan üzülme / Eşyalarımı bulacaksın / Kestiğim taşları , açtığım yolları / İşlediğim heykelleri bulacaksın / Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden Parmak izlerimiz değecek birbirine '' Evet parmak izlerimiz değiyor binlerce yıl ötesinden günümüze gelen eserlerle . Kesin bir arkeolojik kanıt bulunamamasına rağmen Babil'in ünlü asma bahçeleri süsler hayalimizi . Bir şiirsel anlatım da olsa bu bahçelerle buluşuruz kimi zaman . 

tripadvisor.com (Efes Anfi Tiyatro )

Mutluluk üstüne ne çok şey söylenmiş , ya da insanlık üstüne . Oysa tarihi yapıların dili olsa bize anlatacaklar hayatın anlamını . Çok zor değil aslında geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmak . Efes Antik tiyatrosunda yapılan bağ bozumu  şenliklerinin sesini rüzgarlar bize taşıyor , yine aynı tiyatroda Esin Avşar'ın sesi yankılanıyor '' Açılırdı perdeler / Kahkahayla kahkahayla coşardı seyirciler '' 

arkeofili.com ( Antik İskenderiye Kütüphanesi ) 

Helenistik dönemde dünyadaki bilim insanlarının buluştuğu , bir döneme damgasını vuran Antik İskenderiye kütüphanesi . M .Ö . 4.yüzyılda kurulan kütüphane  toplantı salonları , laboratuvarları  , yüzbinlerce kitabı barındıran kütüphanesi , tıp fakültesi , felsefe , matematik ve astronomi bölümleriyle bir üniversite işlevi görüyordu . Şimdi sadece anılarda ve tarih sayfalarında kalan kütüphanenin kapısında yer alan cümle bu günde geçerli değil mi '' Bilim bizi tanrıların gazabından kurtarır . ''


pıxabay.com

Evet aradan geçen zamanda aslında insanlık adına değişen bir şey yok .Ve bu dünya hepimizin , daha dün gibi Ankara Cebeci'deki çocukluk ve gençlik günlerimiz . Yaz akşamları o zamanın hit parçası olan Samanyolunu sokakta gitar eşliğinde söylediğimiz günler . Hepimizin birbirine ihtiyacı var aslında . Tıpkı asırlar öncesinde olduğu gibi . Ve gene her birey bir iz bırakarak geçer bu dünyadan . '' İnsanlar , insanlar , insanlar . Şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni . Ne büyük bir zenginlik . Yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor . Nasıl olduğunu , neler yapabileceğini anlayana kadar . Başımı döndürüyor gerçekten insanlar '' Leyla Erbil'in sözleri ışık tutuyor Antik Kentlerle birlikte geleceğe  , insanlığın geleceğine . Ankara'dan sevgiler , çocuk ve kadınların öldürülmediği bir dünya umuduyla .

  1. Arkeofili
  2. Antik Tarih 
  3. Wikipedia
  4. Homeros   - İlyada 
  5. Leyla Erbil
  6. Orhan Veli Kanık

30 Kasım 2024 Cumartesi

İNSAN OLMA HALLERİ


pexels.com

Günlük rutinimiz içinde bazı anlar vardır ; kendimizi hayatın içinde sıkışmış , yalnız hissettiğimiz . Günümüzde her şeyin bireyselleştiği , sadece kendimize odaklandığımız bir yaşam şekli kurulunca kaçınılmaz sondur bu . İşte tam öyle zamanlarda sorgularız hayatımızı ve geriye dönüp baktığımızda bizden çalınanları görürüz . Neler yoktur ki o hayatın içinde ; çok yakının da olsa başkaları için adanmışlık , yok edilen hayallerimiz , fazla empati kurduğumuz için yaşamadığımız yıllar . Kaçırdığımız hayatın tek suçlusu biz miydik , fazla sorumlu davranıp halden anladığımız için mi kaçırmıştık hayatı ?  Onun için mi vazgeçmiştik hayallerimizden , onun için mi adamıştık kendimizi tıpkı bir kurban gibi yakınlarımıza !!! Hüzünle hatırladığımız davranışlar gelir aklımıza : Eşinin ameliyatı sonrası hastane odasından çıkamadığın için  istediğin bir bardak kahveyi sana çok gören aile fertleri derin izler bırakır bilinç altında  . Sezenin o buğulu sesi çınlar kulağımızda  '' Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler '' 

pexels.com

Tam bu duygular içinde hayatla yüzleşirken yeniden tutunuruz biz kadınlar yaşama  . İnançla , sevgiyle . Bize değer vermeyen insanları yaşamımızdan çıkararak . Ve artık daha iyi anlıyoruz yönetmen Zeki Demirkubuz 'un sözlerini '' Bu ülkeye ve hayata dair hiç bir şeyin , hiç bir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor , artık bundan acı duymuyorum '' Seçtiğimiz yolla ilgili ödediğimiz büyük bedelleri düşündüğümüzde mutluluğun çok da uzakta olmadığını görürüz . Aslında Van Gogh bu duyguları ne güzel özetlemiş Theo' ya mektuplarda '' Gerçekten sevilmeye değer şeyleri candan sevdik mi , sevgimizi önemsiz tatsız tuzsuz ve boş şeylere harcamaktan sakındık mı , yavaş yavaş aydınlığa varır , gücümüzü pekleştiririz .''


Kaç yaşına gelmiş olursak olalım yeniden kurarız hayatımızı , bir baş yapıt olarak . Yıkılmadan ayakta kalarak . Yine Van Gogh'un Theo'ya mektuplardaki sözleri geliyor aklımıza '' İnsan yeterince deşer , yeterince ararsa , sonsuza dek gerçek bir olgu olarak kalacak , sağlam bir şiirin temellerini bulabilir '' Onca fedakarlık ve sıkıntıdan sonra o temellere ulaşmanın mutluğu ile çıkarırsın yaşamından seni düşünmeyen insanları . Geç de olsa hayallerine sarılırsın gerçekleştiremediğin . Ve aynanın karşısında gökyüzünü boyar gibi oynarsın renklerle makyajını yeniden yaparken . Artık gökkuşağına kavuşmuşçasına . Ve Sezen'in o güzel sesi eşliğinde  yeni bir hayata başlarsın '' Hayat kadere inat / Seni sil baştan yaşayacağım '' Sevgiler . 

24 Kasım 2024 Pazar

SÖZ TÜKENDİ YA UMUT

 


pixabay.com

Bazen söz tükenir . Önümüzde açılan beyaz kağıda ne yazacağımızı düşünürüz : Sevgi , halden anlama , umut . Oysa çoktan çıkmıştır çoğumuzun hayatından bu sözler . Çöpten yiyecek bir şeyler bulmak için çabalayan çocuğun yanından farkına bile varmadan geçer gideriz çoğu zaman . Ya da fark etsek bile önemsemeyiz . Kimiz biz yani bir insan olarak kimiz , bir canlı olarak insanın tarifi nasıl yapılır . Oysa güzelliklerle doldurabilirdik önümüzde duran beyaz kağıdı . Umudu yeşerterek daha yaşanılası bir dünya için . Çocukların neşe içinde güldüğü , büyüklerin barış içinde yaşadığı bir dünya . Evet SÖZ TÜKENDİ . Geriye sadece Cem Karaca'nın o davudi sesi kaldı '' Çok yorgunum / Beni bekleme kaptan '' 

aa.com.tr

Ama gene de umudu yeşertmek için yapacağımız bir şeyler olmalı ; Başta Gazze olmak üzere tüm dünyada öldürülen çocuklara borçluyuz bunu . '' Teyze amca bir imza ver / Çocuklar öldürülmesin / Şeker de yiyebilsinler '' Evet Nazım'ın dediği gibi çocukların şeker de yiyebilmesi için yapacağımız bir şeyler mutlaka olmalı .Sevgiler .

6 Kasım 2024 Çarşamba

YAŞAM HAKKI

 


pixabay.com

Hayat , neydi hayat ya insan ; nasıl bir dünyada yaşıyorduk ? Şiddetin kol gezdiği bir dünyada ayakta nasıl kalınabilirdi ruh sağlığımızı koruyarak ? Kim verebilirdi bizden çaldıkları hayatı , geri alabilmek için iç huzurumuzu ne yapmamız gerekirdi ? Sorular sorular . İyilik göreceli bir kavram , dışarda başkalarına karşı son derece cömert , paylaşımcı bir insan nasıl oluyordu da ailesine karşı zalim olabiliyordu . Tıpkı ucu açık çok bilinmeyenli bir denklem gibi İNSAN karşımızda duruyor , onun ruh halini çözümleyebilmemiz için . Verdikçe daha fazlasını isteyen , tıpkı bir obruk gibi her şeyi yutan insanlar . 

pixabay.com

Oysa ki yaşam hakkı her canlının sahip olması gereken bir hak . Kim karar veriyor bazı insanların diğer canlılardan üstün olduğuna . Çağdaş kölelik sistemi içinde eziliyor , psikolojik ve fiziksel şiddete uğruyor bazen bedenen , bazen de ruhsal olarak yok ediliyoruz . Bir karanlık dipsiz kuyuya dönüşüyor hayatlarımız . Yaşama sevincimiz alınıyor ellerimizden , hayallerimiz ve umutlarımız kayıp gidiyor o dipsiz kuyuda  . Sevgiyi , halden anlamayı , karşımızdakine saygı duymayı ve diyalog kurmayı unutturuyor bencillik bu tür insanlara . Oysa Yunus ne güzel söylemiş '' Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız / Kamu Alem birdir bize '' Bu kin ve nefret denizinde ruhumuzu yıkıyor Yunus Emre'nin yıllar öncesinden gelen sözleri . 

pixabay.com

Dünyada kadın , erkek , çocuk hepimizin mutlu olduğu , diğer canlıların yaşam hakkına dikkat edilen  şiddetten uzak bir yaşam şekli kurmanın zamanı gelmeli . Biz kadınlar olarak korkmadan kendi yaşamımıza yön verirken çocuklarımız güven içinde olmalı . Tüm insanlığı bekleyen bir görev sevgi dolu , nefretten arındırılmış bir dünyayı kurmak . Mevlana ne güzel söylemiş ''  Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması / Ne kötüdür an kadar yakın , bir sır kadar uzak olması / Ve bilir misin /   Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması / Ben deyip susması , sen deyip ağlamaklı olması '' Evet söz tükeniyor bazen ; sadece ölümleri istatiksel bilgi olarak sayılara dökülen kadınların , çocukların kim bilir ne sözleri olacaktı yaşamda söyleyemedikleri . Sevgiler .

1 Kasım 2024 Cuma

MASAL VE UMUT

 



Bazen her şey anlamını yitirir söz tükenir . İşte o anlarda sadece bir masalın içinde olmak isteriz . Sonu güzel biten bir masal . Ancak böyle koruruz yaşama olan umudumuzu. Sevgiler .

28 Ekim 2024 Pazartesi

ŞİDDET VE İNSANLIK

 

pixabay.com

Aslında kadın , erkek , çocuk ayrımı yapmadan bir insan hakları meselesi olarak masada duran olgu : ŞİDDET . Güçlü tarafın zayıf olanı ezdiği ; fiziksel , psikolojik yöntemlerle karşısındakini sindirdiği , çoğu zaman ölüme kadar giden bir davranış şekli . Ve ne yazık ki sadece insanın insana yaptığıyla kalmayan , doğada yaşayan tüm canlıların yaşam haklarını da  ellerinden  alan bir güdü . Gülten Akın ne güzel söylemiş '' Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya ''

pixabay.com

Son zamanlarda konunun gündemimizde fazla yer almasının sebebi kadına ve çocuğa yönelik şiddet , tecavüz ve bunların sonucunda yaşanan ölümlerdeki artış . En güvenmemiz gereken aile bireylerinden gelen , yaşam hakları elinden alınan ve sadece istatistiklerde sayı olarak gösterilen şiddet mağduru kadınlar , çocuklar . İnsan merak ediyor bu şiddeti uygulayanların taktıkları maskeleri . Evinde şiddetin her türünü ailesine uygulayan kişi dışarıda diğer insanlara karşı son derece sevecen ve vicdanlı biri olarak nasıl tanınıyor . Hangi güdüler evdeki hırsı tetikliyor . Ya sokakta , iş yerinde , okulda yaşananlar . 

Demeter bereket tanrıçası - wikipedia.org


Antik Çağdan günümüze ataerki toplumda kadın ve erkeğe roller biçilmiştir hakim olan egemen anlayışla . Özellikle avcı toplayıcı dönemde erkeklerle eşit haklara sahip olan kadınların , insanlığın doğadan kopup yerleşik hale geçmesiyle toplumdaki görevleri yeniden biçimlendirilmiş , erkek egemen toplumunun hakim olduğu bir düzen kurulmuştur . Ve bu düzende kadının yaşam biçimi sadece ev içi görevlerle sınırlandırılmıştır . Mitolojide yer alan tanrılar güçlü , istediğini alabilen varlıklar olarak gösterilirken ; tanrıçalar yeri geldiğinde mahçup , dişiliklerini öne çıkaran aşkı , doğurganlığını anlatan imgelere dönüşür . Homeros'un İlyada ve Odysseia destanlarında kadınlar kaybettikleri kocalarının , oğullarının arkasından ağlayan , esir olarak yenen tarafın erkekleri tarafından götürülen birer aciz bireyler olarak tasvir edilir . Öyle ya koruyucu erkeklerini kaybetmişlerdir . Savaşın galibi olanlar artık sahipleridir onların .Yine Antik dönem felsefecileri Aristotales ve Platon'un kadına bakış açıları çok güzel özetler bu yapıyı . 

 

pixabay.com

Çağlar boyu kadına bakış açımız böyle şekillenince toplumun tüm kılcal damarlarına işler bu zihniyet . Ve biz kadınlar olarak kabulleniriz bu rolü . Hem de seve seve . Neden , niçin diye sorgulamadan genç kızlık hayallerimizi süsler gelinlikler , kariyerimizi , eğitimimizi bırakırız evlenince . Öyle ya evimizin hanımı olup çocuk büyütüp hizmet edeceğiz efendimize ; o da karşılığında bize bakacak , koruyacak , evin reisi olacak . Bu anlayış aynı şekilde bizler tarafından kabullenildiği sürece şiddet devam edecek , çocuklarımız ve bizler için ne evlerimiz ne de sokaklarımız güvende olacak . Her gün birer sayı olarak ekleneceğiz öldürülenlerin listesine . Bu görüşler erkek düşmanı olarak algılanmasın sadece eşit bireyler olarak sokaklarda rahat yürümek , taciz ve şiddete uğramamak , ayrımcılığın olmadığı sevgi dolu bir dünyada yaşamak istiyoruz . Burhan Sönmez'in İstanbul İstanbul romanında çok güzel bir bölüm vardır '' O masalı biliyor musun Yusuf : Körlerin yaşadığı bir kent varmış , herkes kör doğarmış . Bir gün bir çocuğun gözleri açılmış , etrafı görmeye başlamış . Bu hastalıktan çok korkmuşlar , salgına dönüşüp bütün çocuklara bulaşmasın diye o çocuğu öldürmüşler '' Biz de ne zaman korkularımızdan sıyrılıp çocuklarımız ve kadınlarımız öldürülmesin , daha aydınlık bir dünyada yaşayalım diye gözlerimizi açacağız.  Sevgiler . 

20 Ekim 2024 Pazar

YENİ DOĞAN ÜNİTESİ VE HİPOKRAT YEMİNİ

 


Pandoranın kutusunda kalan umuda sarılmak isteriz çoğu kez . Çünkü o umuttur bize mücadele gücünü , dünyadaki şiddet ve hırsa karşı durma gücünü veren . Sonra , sonra öyle bir an gelir ki artık duyu organların , beynin algılamaz olur duyduklarını , gördüklerini . Zaman durmuştur para için yapılan zalimlikler karşısında . Söz tükenmiştir . Tam da artık hiç bir şey beni şaşırtmaz dediğin anda çıkar karşına zalimlik , seni sessiz sözsüz bırakır . Artık tuzun koktuğu bir nokta daha ne kadar dibe vurabiliriz diye düşünürsün . Ve Haydar Ergülen'in dizeleri çınlar kulağında '' Bu kez dağlar doğursun beni anne / Sen de ılık bir yağmur ol / Durmadan yağ kanayan yerlerime '' Evet ruhumuz kanadı kanıyor para için ölüme terkedilen savunmasız bebekler için . 



Şiddet ; hayatın her alanında farklı şekillerde ortaya çıkan bu olguyu nasıl tanımlayabiliriz . Şiddet nedir , hangi durum ve ortamda ortaya çıkar , onu ortaya çıkaran itici güç nedir ? Kendini savunamayacak kadar masum , hayata tutunmaya çalışan yeni doğmuş bebekleri sırf para uğruna ölüme terk eden zihniyet hangi duygulardan beslenir , cinayete kadar giden süreç nasıl olur da kendi çocuğunun başını evde okşarken vicdanını rahatsız etmez . 


Türk Tabipler Birliği tarafından Hekimlik Andında şu sözler yer alır '' Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak ; yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma , hastanın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime , hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime , insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime , görevimle hastam arasına yaş , hastalık veya engellilik inanç etnik köken , cinsiyet , milliyet , politik , düşünce , ırk , cinsel yönelim , toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime '' ifadeleri yer alır . Bu yemini etmelerine rağmen kendilerine emanet edilen yeni doğmuş , savunmasız bebeklere kıyan zihniyeti anlamakta zorlanıyor insan . Bir karanlık çağ bu , para hırsı tüm değerlerimizle birlikte insanlığımızı elimizden alıyor  . '' Ömrün buzul çağı bu / Üşüyorum çok üşüyorum / Neredesin anacığım ört üstümü '' Bedrettin Aykın 

16 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN

 


Şiddet , yaşamımızın her alanında karşımıza çıkan bir davranış biçimi . Kadın , erkek , çocuk hemen hemen hepimizin farklı zaman dilimlerinde karşı karşıya kaldığımız , o an güçlü olanın karşısındakini ezmeye çalıştığı bir davranış şekli . Hem de acımasızca bazen fiziksel bazen psikolojik . Şiddetin dilini anlayabilmemiz için öncelikle bu kelimenin içinde barındırdığı farklı duygu ve eğilimleri adlandırmamız gerekir . Üsten bakıcı , alaycı , karşısındakini aşağılayan , her şeyi ben bilirim havasındaki eril dil yaşam boyu çıkar karşımıza . Psikolojik şiddetin temelinde yatan en önemli unsurdur o eril dil . Ne yazık ki hem toplumsal hem de bireysel olarak çoğu zaman farkına bile varmayız , varsak bile güler geçeriz önemsemeden . Ve şiddet olarak görmeyiz o dili . 



 Zamanda yolculuğa çıktığımızda şiddetle yolumuz Adem'le Havva'ya kadar uzanır . Mitolojide ve Kutsal Kitaplarda yer alan Habil ve Kabil ile kesişir yolumuz . Adem ve Havva'nın çocukları olan bu iki kardeşle birlikte karşımıza çıkar ŞİDDET . Bu şiddetin temelinde yatan dürtü kıskançlıktır , Habil'in sahip olduğu hayvan sürüsü bu kıskançlığın temelini oluştur ve Kabil'in kardeşini öldürmesiyle ortaya çıkar ilk şiddet dürtüsü . Gene Yunan mitolojisinde ilk kadın Pandora'nın hikayesinde rastlarız kötülüğün dünyaya nasıl dağıldığına . İlk kadın olan Pandora Tanrı Zeus tarafından insanları cezalandırılmak için gönderilmiştir . Zeus düğün hediyesi olarak bir kutu verir , ancak kutuyu hiç açmamasını söyler . Kadın ya , merakına yenilip açar kutuyu Pandora . Kutudaki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar , kısa süre sonra kutuyu kapattığında içinde sadece umut kalır . Şu anda gelecek güzel günler için sarıldığımız UMUT .



kosmosmacerasi.com

Binlerce yıldır hem devletler , hem de bireyler arasında bir egemenlik aracına dönüşen şiddetin nedenlerinin kökenine inmek ve o bataklığı kurutmak ; içimizdeki umudu yeşertmek  tüm insanlığın en büyük görevi olmalı .  Aslında kadın ve çocuk cinayetlerinin , tecavüzlerin altında yatan gerçekleri gün ışığına çıkarıp , bu konuda mücadele etmek gerekir . Burada dile getirilen düşünceler ve gerçekler bir erkek düşmanlığı değil , tam tersine kadın ve erkeğin eşit olarak yaşamı paylaştıkları , çocuklarımızın güven içinde büyüdükleri yaşanılası bir dünya kurmak için hep birlikte ne yapmamız gerektiği . Ne yapmalı , nasıl yapmalı .





Elbette el birliğiyle bu karanlık dehlizden çıkmak mümkün . Tıpkı Candan Erçetin'in şarkısındaki gibi '' Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa / Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa / En derin yaralar kapanıyorsa / En büyük acılar unutuluyorsa / Neden korkulur hayatta söyleyin bana '' Şiddetsiz bir dünya , güvenli sokaklar ve mutlu çocuklar için el ele . Sevgiler . 

  • Vikipedi 

12 Ekim 2024 Cumartesi

YİNE YENİDEN : ERİL DİL VE ŞİDDET


 Gün geçmiyor ki gazetelerin sayfalarında , TV'lerin haber bültenlerinde kadın ve çocuğa yönelik erkek şiddetiyle karşılaşmayalım . Sıradan haberler haline gelerek günlük yaşantımızın bir parçası olan bu olgunun adı : ŞİDDET . Kadın , çocuk demeden tecavüz ediyor öldürüyoruz . Fail veya failler malüm : Erkekler ya da töre cinayetlerinde aile meclisleri . Aslında kurbanların çoğunun hikayeleri ortak ; ya sevdiği için öldürmüştür erkek , öyle ya nasıl ayrılmaya kalkar kadın ;  Ne şekilde olursa olsun kendine katlanmak zorunda çünkü kendince seviyor kadını , onun malı namusu . Ne büyük bir lütuf . Ya da sadece bir anlık zevk uğruna , töre cinayetlerine kurban gitmiştir kadın ve çocuklar.

pixabay.com

Bir cümle çok ilgimi çeker , her hangi bir kadına bir soru yöneltildiğinde sıradan , bize doğal gelen bir cevap alırız genelde '' Ben bilmem , beyim bilir '' Bunun nedenini çağlar boyu süren ataerkil zihniyette aramak gerekir . Evde reis kim ise o bilir her şeyi . Ekonomi , evin idaresi , çocukların hangi mesleği seçmesi gerektiği ve kadının nereye gidip gitmemesi ondan sorulur . Giyim kuşamına eşi karar verir , çünkü kadın erkeğin namusudur . 

pixabay.com

Şiirler hep kadınlar üstüne yazılır erkekler tarafından . Çok nadirdir bir kadının aşk ve sevda üstüne yazdıkları . Çünkü kadın üstüne titrenilmesi gereken , korunmaya muhtaç bir insana dönüştürülmüştür çağlar boyu . O kendini koruyamaz , erkeğin onu sevmesi kollaması gerekir . Nazım  hepimizin severek okuduğu meşhur MAVİ GÖZLÜ DEV şiirinde kadına bakış açısını çok güzel özetler toplumun '' O mavi gözlü bir devdi / Minnacık bir kadın sevdi / Kadının hayali minnacık bir evdi / Bahçesinde ebruli / Hanımeli / Açan bir ev / Bir dev gibi seviyordu dev / Ve elleri öyle büyük işler için / Hazırlanmıştı ki devin / Yapamazdı yapısını / Çalamazdı kapısını / Bahçesinde ebruli / Hanımeli / Açan evin '' Ve sonuç hüsranla biter bu aşk öyküsünde . Kadın anlamamıştır dev adamın aşkını , küçük hayalleri arasında bir cücenin kolunda gitmiştir .


İşte tam bu noktada iki soruya odaklanmalıyız : Birinci soru bu egemen ataerkil anlayışı nasıl kırabiliriz ? İkincisi evlerimizi ve sokaklarımızı biz kadınlar ve çocuklar için nasıl güvenli hale getirebiliriz ? Biz kadınlar olarak üzerimize düşeni ne ölçüde gerçekleştiriyoruz : Töre cinayetlerine yenik düşen kızlarımızın etrafında ailenin kadınları bir insan zinciri oluştursa o kadar kolay öldürülebilir miydi onca genç kız ? Önce kadın olarak ne yapabiliriz diye düşünmemiz gerekiyor bu şiddet dolu durum karşısında . Şiirlerde çiçeğe , böceğe benzetilmeden erkekler tarafından bizim de onlar gibi eşit insanlar olduğumuzu haykırmak ve çocuklarımızı korumak birinci görevimiz olmalı .Aşk , sevgi dünyanın en güzel duygusu ,ama eşit bireyler olarak . 


Son söz Gülten Akın'ın '' Seni sevdim / Seni birden bire değil / Usul usul sevdim / Uyandım bir sabah gibi değil / Öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına / Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara / Seni sevdim / Artık tek mümkünüm sensin . '' Daha güzel ve güvenli bir dünya için farkındalık yaratmak biz insanların en önemli görevi olmalı , özellikle kadınlar ve çocuklarımız için . Sevgiler .




6 Ekim 2024 Pazar

İNSAN VE ŞİDDET : ŞİDDET MAĞDURLARININ ANISINA

  

wikimedia.org


İnsanlık tarihinin üzerine kurulduğu bir olgu : ŞİDDET . Bu gün karşımıza çıkan bu davranış şekli atalarımızdan mı miras kaldı ? Geçmişe doğru  zaman yolculuğuna çıktığımızda  şiddetin tarihinin çok eskilere dayandığını görürüz . Özellikle tarih öncesi zamanlardan kalan nekropolislerde ( mezar )yapılan incelemeler insanlardaki şiddet olgusunu sessizce günümüze ulaştırır . Her birinin farklı hikayeleri vardır mutlaka . '' Çokça yağmur yağsa temizlenir mi şu kirli dünya '' ( Özdemir Asaf ) Savaşlar , güçlünün zayıfı ezmesi insanlık tarihine damga vurarak günümüze kadar taşımış bu güdüleri . Ezilenlerin zaman zaman başkaldırması şiddet olgusunu kısır bir döngü içine hapsederken milyonlarca insan feda edilmiş bu döngüde . Ancak ders almamış insanlar bu tarihten . İnsanların , toplumların  şiddete olan yatkınlığının nedenlerini psikologlar , sosyologlar uzun yıllardır tartışadursun bu konuda verdiğimiz kurbanlar hiç bitmiyor . Toplumsal linçler , kendimizden olmayan veya farklı düşüneni  ötekileştirmemiz geçmişle bu gün ve gelecek arasında en büyük ortak paydayı oluşturuyor . Özdemir Asaf 'ın dediği gibi çokça yağmur yağsa yıkanır mıydı ruhlarımız ?

arkeofili.com

Aslında şiddet güçlünün zayıfı ezmesi üstüne kurulu demiştik . Evet çoğu zaman gerek devletler , gerekse bireyler otorite alanlarını genişletmek , hakimiyetlerini perçinlemek için baş vurur şiddete . Devletler , çok uluslu şirketler bunun için savaşlar çıkarır dünyanın farklı bölgelerinde . Bireyler özellikle erkeler de  kendi egemenlikleri için çocuklarına , eşlerine uygular bu zalim tavrı . Öyle ya onlardan güçlüdür , efendidir kendi dünyasında . Karşısında ne de olsa kendine mahkum insanlar vardır . 


okulhaberleri.net

Aslında şiddetin sınırı yoktur biz kadınlar için . Fiziksel , psikolojik her türlü şiddetle karşı karşıya kalırız hem evde , hem dışarda . Özellikle psikolojik şiddettin çoğunu  fark etmeyiz bile güler geçeriz , ya da erkektir bağırır bir süre sonra öfkesi geçer deriz . Böyle böyle artar şiddetin dozu . Ya da fiziksel şiddetin ilk belirtisi olan o ilk tokat atıldığında susarız , tepki vermeyiz . '' Kimim ve nasıl biriyim / Hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün / Sen hangi bilinçtesin Lahzen /Hangi göklerin bulutlarından yağdın '' ( Leyla Erbil _ Kalan ) 


indigo dergisi

Aslında bu konuda suç sadece erkeklerde mi ? Toplum olarak sorumluluğumuz nerde başlar ? Tüm toplum televizyonlarımızın başında bir flimi seyreder gibi koltuklarımıza gömülmüş olarak izleriz kadına , çocuğa reva görülen şiddeti . Televizyon kanallarında birinci haber olarak verilir , yorumcular adeta kendilerinden geçerek konuşurlar . Öyle ya reyting önemli hem de çok . Sonra gazetelerin iç sayfalarında küçük bir haber olarak çıkar bir süre daha . Oysa ki giden bir kadının hayatı , bir çocuğun hayalleridir . Biz kadınlar da bu zihniyetin kurbanı olarak ayak uydururuz bu çarka . Gene televizyonlarda  reklamların en büyük hedef kitlesini oluştururuz . Pırlanta ve diğer reklamların ana teması bizim üstümüze kuruludur . Hangi kadın istemez ki pırlantayı , zengin kocayı . Bir iki tokatmış lafı mı olur onların yanında . Erkektir döver de sever de . Ve böyle gider bu hikaye . Oysa hiç birimiz elimizi taşın altına koymayı düşünmeyiz . Kadın sığınma evleri için bir şeyler yapmayı aklımıza bile getirmeyiz . '' Yazıyorsun / Anlatıp duruyorsun / Anlatmak istediklerin bunlar değil biliyorsun / Fakat bunlarsız olmaz diyen bir dürtü var önleyemediğin / Seni asıl olandan alıkoyan / Asıl olan ne bilmiyorsun / Bulacaksın anlatma artık / Anlatma / Anlatarak bulabilir misin '' ( Leyla Erbil Kalan ) Gerçekten anlatarak engel olabilir miydik bu şiddete ? Diyarbakır'da öldürülen Narin , şiddet mağduru kadın ve çocukların anısına . 

  • Leyla Erbil   Kalan 
  • Arkeofili 
  • Basın 

29 Eylül 2024 Pazar

BİR KADININ GÜNCESİ








Antik Çağdan günümüze Filozofların , felsefecilerin yanıt aradığı sorudur hayatın anlamı . Aslında insan yaşamı da kelebeğin ömrü gibidir . Zamanda geriye dönüp baktığımızda geçmiş yaşamımız , anılarımız sanki dün yaşamışız gibi dikilir karşımıza  . En çok  gerçekleştiremediğimiz hayallerimiz yorar ruhumuzu . Bir liste yaptığımız zaman hayallerimizin hemen hemen hiçbirini yapamadığımızı görünce kanar ruhumuz . Bizim gibi ataerkil ilişkilerin daha yoğun olduğu toplumlarda kadın olmak farklı sorumluluklar yükler omuzlarımıza  .  Aynı zamanda bir de çalışıyorsanız bu yük çok daha fazla olur . Öyle ya hem anne , hem iyi bir eş , iyi bir evlat , iyi bir ev hanımı , iyi bir gelin ve böyle gider bir zamanlar hayallerinizi yazdığınız listenin yeni versiyonu . '' Uzaktı dön  yakındı dön   çevreydi dön /Yasaktı yasaydı töreydi dön / İçinde dışında yanında değilim / İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi / Bu nasıl yaşamaydı dön '' ( Gülten Akın - Kestim Kara Saçlarımı )


Çevrende kimsenin aklına gelmez senin de ayrı bir hayatının olabileceği , sadece sana ait saatlerin olduğu bir zaman dilimi . Toplum olarak biçilmiştir rolümüz bir defa  . Ataerkil yapı toplumsal yapıyı belirleyen en önemli öge olduğu için gençlik hayallerimiz  tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır . O yoğunluk içinde unuttuğumuz hayaller . Ancak 50'li yaşları geçince sorgulamaya başlarız yaşamımızı , kim olduğumuzu ; aynada gördüğümüz o yüz artık bize yabancıdır . Dışardan baktığımız zaman kendimize , yaşadığımız hayatın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlarız . O mücadeleci , hayallerinin peşinden koşmak isteyen gençten bir iz ararız o yüzde . Ve sorarız kendimize neden bu hale geldiğimizi . '' Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya '' ( Gülten Akın  ) Evet kimselerin vakti yoktu , hatta kendimizin bile . '' Bakışları niçin turna katarı / Bakışları neden demir parmaklık / Kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızları / Kilitli kapılardan da beter / Kadınlar '' ( Hasan Hüseyin Korkmazgil )  Öyle ya gülüşlerimizin bile arkasında hüzün vardı . 



Bilinç altına ittiğimiz hayaller tekrar canlanır zihnimizde , önümüzde ne kadar zamanımız kaldığını bilmesek de içimizdeki  çocuk uyanır yeniden . Kim olduğumuzu bize hatırlatır . Kadınları metalaştıran , onu toplumda sadece cinsel bir imgeye dönüştüren zihniyet ne yazık ki çağlar boyunca tüm toplumlarda çıkar karşımıza . Aile içi şiddetin kurbanı olan kadınların hak arama mücadelesi erkek egemen toplumunda hüsrana uğrar . Siddetin sadece fiziksel boyutu değil psikolojik boyutu da göz önüne alınmaz . Eğer tecavüz kurbanıysan gene suç kadında aranır . Öyle ya yüksek sesle gülerek , giydiği kıyafetleriyle , gece dışarı çıkarak o meşhur erkeklik hormonunu kışkırtmıştır . Böyle böyle kabulleniriz toplumun bize biçtiği rolü ve vazgeçeriz hayallerimizden . Belki de hayal bile kurmayı ya unuturuz ya da bilmeyiz . Tek hayalimiz küçük yaşlarda bize öğretilen büyüyüp gelin olup çocuk büyütmekten ibaret kalır . Erkek çocukların sünnet düğünleri de onların aslında dünyanın hakimi olduğunu gösteren bir şölene dönüşür . Raşel Dink'in bir sözü vardır '' Bebeklerden katil yaratmak '' Gerçekten bebeklikten itibaren bu cinsiyet ayrımını öğretiriz çocuklarımıza , oysa karşımızdakini sadece insan olarak göreceğimiz bir dünya kurmak gene bizlerin elinde değil mi ?

Hayallerimiz , düşündükçe bize acı veren gerçekleştiremediğimiz bir başka yaşama ait olan dünya . Ya da kaç yaş almış olursak olalım kıyısından da olsa yakalamak o hayalleri . Belki de bir başkaldırı olarak sisteme . Son  söz Nazım'ın '' Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma / Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan / Öyle kolay değil , rüzgarın önüne kapılıp gitmem /Son ana kadar vazgeçmem yaşamaktan / Ne fırtınalar koptu benim hayat dallarımda / Hiç birinde vazgeçmedim umutlarımdan / İçimde kıyametler kopsa da / Ben baharıyım yarınlarımın / Çiçek açarım her kışın ardından '' Tıpkı Gülten Akın'ın dediği gibi kestim kara saçlarımı bu topluma inat ve koşmaya başladım hayallerimin peşinden . Sevgiler .

21 Eylül 2024 Cumartesi

BİR KANSER HASTASI YAKININ GÜNCESİ

 

istockphoto.com

Aslında başlığın adı umut olmalıydı , öyle ya umut olmadan nasıl dayanılırdı bunca acıya  insanlığın bittiği bu çılgın çağda . Aylardan eylül , mevsim sonbahar . Hazan ayı gibidir mitolojide sonbahar .  Hüzünlüdür doğa , sararmış ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamıştır . Aslında mevsimlere bağlı kalmaksızın hepimizin hayatında hazan mevsimi gibi günler vardır . İşte öyle anlarda sıcak bir sese , uzanacak bir ele ihtiyaç duyarız . Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalların sonunda gökten üç elma düşer , mutlu olur insanlar . Ama gerçek hayat öyle mi gerçekten . Bazen öyle zorluklarla uğraşırız ki , o anlarda birisi sesimizi duysun isteriz . Yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek bize zorluklara dayanma gücü verir . Böyle zamanlarda görürüz hayatın gerçek yüzünü . Aslında insan yaşamında en önemli duygudur  yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek . Ama ümitlerinin boş olduğunu anlatır hayat . Etrafında ne seni anlayacak bir yürek vardır , ne de uzanan bir yardım eli . 

istockphoto.com

Bazen ruhun yorgun olur . Kanserle mücadelede hasta yakının duygusal ve fiziksel yorgunluğunu kimse düşünmez . Düşünmek istemez , çünkü düşünmek aynı zamanda sorumluluk almayı gerektirir . İşte o günlerde hayat insana en güzel dersi verir , tıpkı Can Yücel'in dediği gibi '' Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını / Kendimi bulduğumda anladım '' Hastalığın ilk evrelerinde tıpkı depremde enkaz altında kalan kimse var mı diye seslenilen o cümleyi duymak istersin can havliyle '' KİMSE VAR MI ? '' Sonra , sonra bu mücadelede yalnız olduğunu anladığında aslında özgürleşirsin . Çünkü kimseye minnet borcun yoktur .  En yakın dostun , yoldaşın onkologun  olmuştur . Ve umuda sarılırsın , bir kayanın içinden çıkan çiçek gibi tutunursun hayata .

istockphoto.com

Çağın korkulu rüyası KANSER . Aslında onunla tanıştıktan sonra mücadele yöntemlerini öğreniyorsun , en önemli unsurun yakın takip , iyi bir onkolog ve moral olduğunun farkına varıyorsun . Bu konuda yeri gelmişken değerli hocamız Prof.Dr. Şuayip Yalçın' a teşekkürlerimi iletmek isterim . Bu üç buçuk yıllık sürece neler sığmadı ki : 2 ameliyat , 22 kemoterapi , akıllı ilaçlar ve yakın takip sırasında yapılan tetkikler . Şimdi 3. ameliyat zamanı . Ve gene yalnızsın . Ama artık o eşiği çoktan geçtiğin için yaraların kabuk bağlamıştır ; artık üzmez seni çünkü bilirsin önemli olan bu günü yaşamak olduğunu .''  Umut , hiç bitmeyen bahar mevsimi / İçinde kar da yağar fırtına da / Ama çiçekler hep açar '' Can Yücel . Çiçekler hep açacak . Bu süreçte Hacettepe Hastanesinin bahçesinde diğer hasta yakınlarıyla yıldızların altında bir fincan kahve ve sigarının eşlik ettiği dostluğun sağalttığı yaralarımız . 

istockphoto.com

Bazen hayat sınavında farklı mutlukları yakalarsın , seni anlayan , susarak da olsa yüreğini dinleyen insanları tanırsın . Son söz Can Yücel'in '' Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın / Çok eşyan olmayacak mesela evinde / Paldır küldür yürüyebileceksin / İlle de bir şeyi sahipleneceksen / Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin / Gökyüzünü sahipleneceksin / Güneşi , ayı , yıldızları '' Sevgiler .