Bazen her şey anlamını yitirir söz tükenir . İşte o anlarda sadece bir masalın içinde olmak isteriz . Sonu güzel biten bir masal . Ancak böyle koruruz yaşama olan umudumuzu. Sevgiler .
Bazen her şey anlamını yitirir söz tükenir . İşte o anlarda sadece bir masalın içinde olmak isteriz . Sonu güzel biten bir masal . Ancak böyle koruruz yaşama olan umudumuzu. Sevgiler .
![]() |
pixabay.com |
Aslında kadın , erkek , çocuk ayrımı yapmadan bir insan hakları meselesi olarak masada duran olgu : ŞİDDET . Güçlü tarafın zayıf olanı ezdiği ; fiziksel , psikolojik yöntemlerle karşısındakini sindirdiği , çoğu zaman ölüme kadar giden bir davranış şekli . Ve ne yazık ki sadece insanın insana yaptığıyla kalmayan , doğada yaşayan tüm canlıların yaşam haklarını da ellerinden alan bir güdü . Gülten Akın ne güzel söylemiş '' Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya ''
![]() |
pixabay.com |
Son zamanlarda konunun gündemimizde fazla yer almasının sebebi kadına ve çocuğa yönelik şiddet , tecavüz ve bunların sonucunda yaşanan ölümlerdeki artış . En güvenmemiz gereken aile bireylerinden gelen , yaşam hakları elinden alınan ve sadece istatistiklerde sayı olarak gösterilen şiddet mağduru kadınlar , çocuklar . İnsan merak ediyor bu şiddeti uygulayanların taktıkları maskeleri . Evinde şiddetin her türünü ailesine uygulayan kişi dışarıda diğer insanlara karşı son derece sevecen ve vicdanlı biri olarak nasıl tanınıyor . Hangi güdüler evdeki hırsı tetikliyor . Ya sokakta , iş yerinde , okulda yaşananlar .
![]() |
Demeter bereket tanrıçası - wikipedia.org |
Antik Çağdan günümüze ataerki toplumda kadın ve erkeğe roller biçilmiştir hakim olan egemen anlayışla . Özellikle avcı toplayıcı dönemde erkeklerle eşit haklara sahip olan kadınların , insanlığın doğadan kopup yerleşik hale geçmesiyle toplumdaki görevleri yeniden biçimlendirilmiş , erkek egemen toplumunun hakim olduğu bir düzen kurulmuştur . Ve bu düzende kadının yaşam biçimi sadece ev içi görevlerle sınırlandırılmıştır . Mitolojide yer alan tanrılar güçlü , istediğini alabilen varlıklar olarak gösterilirken ; tanrıçalar yeri geldiğinde mahçup , dişiliklerini öne çıkaran aşkı , doğurganlığını anlatan imgelere dönüşür . Homeros'un İlyada ve Odysseia destanlarında kadınlar kaybettikleri kocalarının , oğullarının arkasından ağlayan , esir olarak yenen tarafın erkekleri tarafından götürülen birer aciz bireyler olarak tasvir edilir . Öyle ya koruyucu erkeklerini kaybetmişlerdir . Savaşın galibi olanlar artık sahipleridir onların .Yine Antik dönem felsefecileri Aristotales ve Platon'un kadına bakış açıları çok güzel özetler bu yapıyı .
![]() |
pixabay.com |
Çağlar boyu kadına bakış açımız böyle şekillenince toplumun tüm kılcal damarlarına işler bu zihniyet . Ve biz kadınlar olarak kabulleniriz bu rolü . Hem de seve seve . Neden , niçin diye sorgulamadan genç kızlık hayallerimizi süsler gelinlikler , kariyerimizi , eğitimimizi bırakırız evlenince . Öyle ya evimizin hanımı olup çocuk büyütüp hizmet edeceğiz efendimize ; o da karşılığında bize bakacak , koruyacak , evin reisi olacak . Bu anlayış aynı şekilde bizler tarafından kabullenildiği sürece şiddet devam edecek , çocuklarımız ve bizler için ne evlerimiz ne de sokaklarımız güvende olacak . Her gün birer sayı olarak ekleneceğiz öldürülenlerin listesine . Bu görüşler erkek düşmanı olarak algılanmasın sadece eşit bireyler olarak sokaklarda rahat yürümek , taciz ve şiddete uğramamak , ayrımcılığın olmadığı sevgi dolu bir dünyada yaşamak istiyoruz . Burhan Sönmez'in İstanbul İstanbul romanında çok güzel bir bölüm vardır '' O masalı biliyor musun Yusuf : Körlerin yaşadığı bir kent varmış , herkes kör doğarmış . Bir gün bir çocuğun gözleri açılmış , etrafı görmeye başlamış . Bu hastalıktan çok korkmuşlar , salgına dönüşüp bütün çocuklara bulaşmasın diye o çocuğu öldürmüşler '' Biz de ne zaman korkularımızdan sıyrılıp çocuklarımız ve kadınlarımız öldürülmesin , daha aydınlık bir dünyada yaşayalım diye gözlerimizi açacağız. Sevgiler .
Pandoranın kutusunda kalan umuda sarılmak isteriz çoğu kez . Çünkü o umuttur bize mücadele gücünü , dünyadaki şiddet ve hırsa karşı durma gücünü veren . Sonra , sonra öyle bir an gelir ki artık duyu organların , beynin algılamaz olur duyduklarını , gördüklerini . Zaman durmuştur para için yapılan zalimlikler karşısında . Söz tükenmiştir . Tam da artık hiç bir şey beni şaşırtmaz dediğin anda çıkar karşına zalimlik , seni sessiz sözsüz bırakır . Artık tuzun koktuğu bir nokta daha ne kadar dibe vurabiliriz diye düşünürsün . Ve Haydar Ergülen'in dizeleri çınlar kulağında '' Bu kez dağlar doğursun beni anne / Sen de ılık bir yağmur ol / Durmadan yağ kanayan yerlerime '' Evet ruhumuz kanadı kanıyor para için ölüme terkedilen savunmasız bebekler için .
Şiddet ; hayatın her alanında farklı şekillerde ortaya çıkan bu olguyu nasıl tanımlayabiliriz . Şiddet nedir , hangi durum ve ortamda ortaya çıkar , onu ortaya çıkaran itici güç nedir ? Kendini savunamayacak kadar masum , hayata tutunmaya çalışan yeni doğmuş bebekleri sırf para uğruna ölüme terk eden zihniyet hangi duygulardan beslenir , cinayete kadar giden süreç nasıl olur da kendi çocuğunun başını evde okşarken vicdanını rahatsız etmez .
Türk Tabipler Birliği tarafından Hekimlik Andında şu sözler yer alır '' Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak ; yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma , hastanın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime , hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime , insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime , görevimle hastam arasına yaş , hastalık veya engellilik inanç etnik köken , cinsiyet , milliyet , politik , düşünce , ırk , cinsel yönelim , toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime '' ifadeleri yer alır . Bu yemini etmelerine rağmen kendilerine emanet edilen yeni doğmuş , savunmasız bebeklere kıyan zihniyeti anlamakta zorlanıyor insan . Bir karanlık çağ bu , para hırsı tüm değerlerimizle birlikte insanlığımızı elimizden alıyor . '' Ömrün buzul çağı bu / Üşüyorum çok üşüyorum / Neredesin anacığım ört üstümü '' Bedrettin Aykın
Şiddet , yaşamımızın her alanında karşımıza çıkan bir davranış biçimi . Kadın , erkek , çocuk hemen hemen hepimizin farklı zaman dilimlerinde karşı karşıya kaldığımız , o an güçlü olanın karşısındakini ezmeye çalıştığı bir davranış şekli . Hem de acımasızca bazen fiziksel bazen psikolojik . Şiddetin dilini anlayabilmemiz için öncelikle bu kelimenin içinde barındırdığı farklı duygu ve eğilimleri adlandırmamız gerekir . Üsten bakıcı , alaycı , karşısındakini aşağılayan , her şeyi ben bilirim havasındaki eril dil yaşam boyu çıkar karşımıza . Psikolojik şiddetin temelinde yatan en önemli unsurdur o eril dil . Ne yazık ki hem toplumsal hem de bireysel olarak çoğu zaman farkına bile varmayız , varsak bile güler geçeriz önemsemeden . Ve şiddet olarak görmeyiz o dili .
Zamanda yolculuğa çıktığımızda şiddetle yolumuz Adem'le Havva'ya kadar uzanır . Mitolojide ve Kutsal Kitaplarda yer alan Habil ve Kabil ile kesişir yolumuz . Adem ve Havva'nın çocukları olan bu iki kardeşle birlikte karşımıza çıkar ŞİDDET . Bu şiddetin temelinde yatan dürtü kıskançlıktır , Habil'in sahip olduğu hayvan sürüsü bu kıskançlığın temelini oluştur ve Kabil'in kardeşini öldürmesiyle ortaya çıkar ilk şiddet dürtüsü . Gene Yunan mitolojisinde ilk kadın Pandora'nın hikayesinde rastlarız kötülüğün dünyaya nasıl dağıldığına . İlk kadın olan Pandora Tanrı Zeus tarafından insanları cezalandırılmak için gönderilmiştir . Zeus düğün hediyesi olarak bir kutu verir , ancak kutuyu hiç açmamasını söyler . Kadın ya , merakına yenilip açar kutuyu Pandora . Kutudaki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar , kısa süre sonra kutuyu kapattığında içinde sadece umut kalır . Şu anda gelecek güzel günler için sarıldığımız UMUT .
![]() |
kosmosmacerasi.com |
Binlerce yıldır hem devletler , hem de bireyler arasında bir egemenlik aracına dönüşen şiddetin nedenlerinin kökenine inmek ve o bataklığı kurutmak ; içimizdeki umudu yeşertmek tüm insanlığın en büyük görevi olmalı . Aslında kadın ve çocuk cinayetlerinin , tecavüzlerin altında yatan gerçekleri gün ışığına çıkarıp , bu konuda mücadele etmek gerekir . Burada dile getirilen düşünceler ve gerçekler bir erkek düşmanlığı değil , tam tersine kadın ve erkeğin eşit olarak yaşamı paylaştıkları , çocuklarımızın güven içinde büyüdükleri yaşanılası bir dünya kurmak için hep birlikte ne yapmamız gerektiği . Ne yapmalı , nasıl yapmalı .
Elbette el birliğiyle bu karanlık dehlizden çıkmak mümkün . Tıpkı Candan Erçetin'in şarkısındaki gibi '' Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa / Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa / En derin yaralar kapanıyorsa / En büyük acılar unutuluyorsa / Neden korkulur hayatta söyleyin bana '' Şiddetsiz bir dünya , güvenli sokaklar ve mutlu çocuklar için el ele . Sevgiler .