Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Eylül 2024 Pazar

BİR KADININ GÜNCESİ








Antik Çağdan günümüze Filozofların , felsefecilerin yanıt aradığı sorudur hayatın anlamı . Aslında insan yaşamı da kelebeğin ömrü gibidir . Zamanda geriye dönüp baktığımızda geçmiş yaşamımız , anılarımız sanki dün yaşamışız gibi dikilir karşımıza  . En çok  gerçekleştiremediğimiz hayallerimiz yorar ruhumuzu . Bir liste yaptığımız zaman hayallerimizin hemen hemen hiçbirini yapamadığımızı görünce kanar ruhumuz . Bizim gibi ataerkil ilişkilerin daha yoğun olduğu toplumlarda kadın olmak farklı sorumluluklar yükler omuzlarımıza  .  Aynı zamanda bir de çalışıyorsanız bu yük çok daha fazla olur . Öyle ya hem anne , hem iyi bir eş , iyi bir evlat , iyi bir ev hanımı , iyi bir gelin ve böyle gider bir zamanlar hayallerinizi yazdığınız listenin yeni versiyonu . '' Uzaktı dön  yakındı dön   çevreydi dön /Yasaktı yasaydı töreydi dön / İçinde dışında yanında değilim / İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi / Bu nasıl yaşamaydı dön '' ( Gülten Akın - Kestim Kara Saçlarımı )


Çevrende kimsenin aklına gelmez senin de ayrı bir hayatının olabileceği , sadece sana ait saatlerin olduğu bir zaman dilimi . Toplum olarak biçilmiştir rolümüz bir defa  . Ataerkil yapı toplumsal yapıyı belirleyen en önemli öge olduğu için gençlik hayallerimiz  tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır . O yoğunluk içinde unuttuğumuz hayaller . Ancak 50'li yaşları geçince sorgulamaya başlarız yaşamımızı , kim olduğumuzu ; aynada gördüğümüz o yüz artık bize yabancıdır . Dışardan baktığımız zaman kendimize , yaşadığımız hayatın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlarız . O mücadeleci , hayallerinin peşinden koşmak isteyen gençten bir iz ararız o yüzde . Ve sorarız kendimize neden bu hale geldiğimizi . '' Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya '' ( Gülten Akın  ) Evet kimselerin vakti yoktu , hatta kendimizin bile . '' Bakışları niçin turna katarı / Bakışları neden demir parmaklık / Kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızları / Kilitli kapılardan da beter / Kadınlar '' ( Hasan Hüseyin Korkmazgil )  Öyle ya gülüşlerimizin bile arkasında hüzün vardı . 



Bilinç altına ittiğimiz hayaller tekrar canlanır zihnimizde , önümüzde ne kadar zamanımız kaldığını bilmesek de içimizdeki  çocuk uyanır yeniden . Kim olduğumuzu bize hatırlatır . Kadınları metalaştıran , onu toplumda sadece cinsel bir imgeye dönüştüren zihniyet ne yazık ki çağlar boyunca tüm toplumlarda çıkar karşımıza . Aile içi şiddetin kurbanı olan kadınların hak arama mücadelesi erkek egemen toplumunda hüsrana uğrar . Siddetin sadece fiziksel boyutu değil psikolojik boyutu da göz önüne alınmaz . Eğer tecavüz kurbanıysan gene suç kadında aranır . Öyle ya yüksek sesle gülerek , giydiği kıyafetleriyle , gece dışarı çıkarak o meşhur erkeklik hormonunu kışkırtmıştır . Böyle böyle kabulleniriz toplumun bize biçtiği rolü ve vazgeçeriz hayallerimizden . Belki de hayal bile kurmayı ya unuturuz ya da bilmeyiz . Tek hayalimiz küçük yaşlarda bize öğretilen büyüyüp gelin olup çocuk büyütmekten ibaret kalır . Erkek çocukların sünnet düğünleri de onların aslında dünyanın hakimi olduğunu gösteren bir şölene dönüşür . Raşel Dink'in bir sözü vardır '' Bebeklerden katil yaratmak '' Gerçekten bebeklikten itibaren bu cinsiyet ayrımını öğretiriz çocuklarımıza , oysa karşımızdakini sadece insan olarak göreceğimiz bir dünya kurmak gene bizlerin elinde değil mi ?

Hayallerimiz , düşündükçe bize acı veren gerçekleştiremediğimiz bir başka yaşama ait olan dünya . Ya da kaç yaş almış olursak olalım kıyısından da olsa yakalamak o hayalleri . Belki de bir başkaldırı olarak sisteme . Son  söz Nazım'ın '' Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma / Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan / Öyle kolay değil , rüzgarın önüne kapılıp gitmem /Son ana kadar vazgeçmem yaşamaktan / Ne fırtınalar koptu benim hayat dallarımda / Hiç birinde vazgeçmedim umutlarımdan / İçimde kıyametler kopsa da / Ben baharıyım yarınlarımın / Çiçek açarım her kışın ardından '' Tıpkı Gülten Akın'ın dediği gibi kestim kara saçlarımı bu topluma inat ve koşmaya başladım hayallerimin peşinden . Sevgiler .

21 Eylül 2024 Cumartesi

BİR KANSER HASTASI YAKININ GÜNCESİ

 

istockphoto.com

Aslında başlığın adı umut olmalıydı , öyle ya umut olmadan nasıl dayanılırdı bunca acıya  insanlığın bittiği bu çılgın çağda . Aylardan eylül , mevsim sonbahar . Hazan ayı gibidir mitolojide sonbahar .  Hüzünlüdür doğa , sararmış ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamıştır . Aslında mevsimlere bağlı kalmaksızın hepimizin hayatında hazan mevsimi gibi günler vardır . İşte öyle anlarda sıcak bir sese , uzanacak bir ele ihtiyaç duyarız . Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalların sonunda gökten üç elma düşer , mutlu olur insanlar . Ama gerçek hayat öyle mi gerçekten . Bazen öyle zorluklarla uğraşırız ki , o anlarda birisi sesimizi duysun isteriz . Yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek bize zorluklara dayanma gücü verir . Böyle zamanlarda görürüz hayatın gerçek yüzünü . Aslında insan yaşamında en önemli duygudur  yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek . Ama ümitlerinin boş olduğunu anlatır hayat . Etrafında ne seni anlayacak bir yürek vardır , ne de uzanan bir yardım eli . 

istockphoto.com

Bazen ruhun yorgun olur . Kanserle mücadelede hasta yakının duygusal ve fiziksel yorgunluğunu kimse düşünmez . Düşünmek istemez , çünkü düşünmek aynı zamanda sorumluluk almayı gerektirir . İşte o günlerde hayat insana en güzel dersi verir , tıpkı Can Yücel'in dediği gibi '' Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını / Kendimi bulduğumda anladım '' Hastalığın ilk evrelerinde tıpkı depremde enkaz altında kalan kimse var mı diye seslenilen o cümleyi duymak istersin can havliyle '' KİMSE VAR MI ? '' Sonra , sonra bu mücadelede yalnız olduğunu anladığında aslında özgürleşirsin . Çünkü kimseye minnet borcun yoktur .  En yakın dostun , yoldaşın onkologun  olmuştur . Ve umuda sarılırsın , bir kayanın içinden çıkan çiçek gibi tutunursun hayata .

istockphoto.com

Çağın korkulu rüyası KANSER . Aslında onunla tanıştıktan sonra mücadele yöntemlerini öğreniyorsun , en önemli unsurun yakın takip , iyi bir onkolog ve moral olduğunun farkına varıyorsun . Bu konuda yeri gelmişken değerli hocamız Prof.Dr. Şuayip Yalçın' a teşekkürlerimi iletmek isterim . Bu üç buçuk yıllık sürece neler sığmadı ki : 2 ameliyat , 22 kemoterapi , akıllı ilaçlar ve yakın takip sırasında yapılan tetkikler . Şimdi 3. ameliyat zamanı . Ve gene yalnızsın . Ama artık o eşiği çoktan geçtiğin için yaraların kabuk bağlamıştır ; artık üzmez seni çünkü bilirsin önemli olan bu günü yaşamak olduğunu .''  Umut , hiç bitmeyen bahar mevsimi / İçinde kar da yağar fırtına da / Ama çiçekler hep açar '' Can Yücel . Çiçekler hep açacak . Bu süreçte Hacettepe Hastanesinin bahçesinde diğer hasta yakınlarıyla yıldızların altında bir fincan kahve ve sigarının eşlik ettiği dostluğun sağalttığı yaralarımız . 

istockphoto.com

Bazen hayat sınavında farklı mutlukları yakalarsın , seni anlayan , susarak da olsa yüreğini dinleyen insanları tanırsın . Son söz Can Yücel'in '' Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın / Çok eşyan olmayacak mesela evinde / Paldır küldür yürüyebileceksin / İlle de bir şeyi sahipleneceksen / Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin / Gökyüzünü sahipleneceksin / Güneşi , ayı , yıldızları '' Sevgiler .



9 Eylül 2024 Pazartesi

ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLMESİN , ŞEKER DE YİYEBİLSİNLER ( Nazım Hikmet )

istockphoto.com

 

Evet böyle söyler Nazım Hiroşimo'ya atılan bombayla ilgili yazdığı şiirinde . Sadece usta şairin dediği gibi bomba yüklü uçaklar mıydı çocukları , kadınları ,insanları öldüren . Bazı anlar vardır zamanın havada asılı kaldığı . Çığlık atmak istersin sesin çıkmaz . Tıpkı bir karabasanın ortasındaymış gibi . Akıl tutulmasının yaşandığı , sisler içinde gölgelerin , şiddete yenik düşmüş çocuk ve kadın bedenlerinin dolaştığı bir kabusa dönüşür hayat . '' Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar ; ya ölmeli cellatlar , ya da hiç doğmamalı çocuklar '' Che Guevara'nın dediği gibi yaşamamalıydık eğer çocuklara zarar vereceksek . Oysa çok mu zordu onları sevmek , masumiyetlerini korumak , yaşıtlarıyla koşup oynamalarını neşe içinde izlemek . 

es.123rf.com 

Bazen gitmek isteriz bu kabus ortamından , çocukların kadınların öldürülmediği , eril diden arındırılmış bir limana sığınmak olur en büyük hayalimiz . Ancak dünyada böyle bir yer var mıydı ve en önemlisi kaçmak çözüm müydü ? Kalıp o dille mücadele etmek gerekmez miydi ? '' Hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün '' Leyla Erbil'in dediği gibi sormalıydık kendimize ve diğer insanlara çocuk ve şiddet mağduru kadınlar için aldığımız sorumluluğu . 


Vikipedi


1967 yılında , gençliğimizde listeleri kırıp geçiren bir şarkı vardı Tom Jones tarafından seslendirilen : Delilah . Sevgilisini başkasıyla yakalayan bir gencin onu bıçaklayarak öldürmesini anlatan . Hepimiz için bir ilahtı Tom Jones . Ve hiç sorgulamadan defalarca dinlerdik şarkıyı . Doğal karşılardık o ölümü . Haklıydı toplumun normlarına göre . Böyle böyle işlemişti toplumun kılcal damarlarına eril şiddet . Gene Diyarbakır yöresine ait olan kaynağı Celal Güzelses'e ait BİR GÜZEL Kİ ON YAŞINA GİRİNCE -YAŞ DESTANI türküsünün sözleri gerçekten toplum olarak kız çocuklarına hangi gözle baktığımızın bir göstergesiydi .



Arkeoloji tarihi


Aslında çocuklara ve kadına yönelik şiddetin tarihi yerleşik topluma geçildikten sonra başlar . Aztekler yağmur tanrısının yağmur yağdırabilmesi için çocukların gözyaşlarına ihtiyacı vardı ve bu nedenle onları ilahlara kurban ederlerdi . Antik Peru'dan Maya medeniyetine , Mezepotamya'dan Anadolu'ya kadar bu gelenekler yüzlerce yıl devam etti  çok tanrılı dinlerde . Kurbanlar çoğu zaman çocuklar , genç kızlar ve kölelerdi . İlerleyen dönemlerde insan kurban etme ritüelinden vazgeçilse de ataerkil düzen günümüze kadar sürüp geldi . Pek çok can alarak .



es.123rf.com 


'' Ne yaptığını bilmeden , yaşadığı günleri oluyor insanın '' ( Leyla Erbil ) Evet bazı zamanlar hayat o kadar zor ve acı oluyor ki ne düşüneceğimizi , ne yapacağımızı şaşırıyoruz . Çoğu zaman şiddet en yakınımızdan geliyor .  Aile çevremizde ,  sokakta , okulda tacize uğruyor çocuklar . Ve kol kırılır yen içerde kalır hesabı susarak ortak oluyoruz bu suça . Korumamız , sevgi vermemiz gereken çocuklarımızı töre cinayetlerine kurban veriyoruz ya da  her türlü istismar karşısında yalnız bırakıyoruz . Öyle ya ailenin şerefini , adını korumak önemli değil mi . Ya da takıntılı bir koca , bir eski sevgili tarafından ölüm hükmümüz imzalanıyor .


 Töre cinayetinin sembolü Güldünya , lütfen ölme anne diyen kızının yanı başında ölen Emine Bulut , tecavüz edildikten sonra öldürülen Şule Çet . Dört yaşındaki Leyla Aydemir , Sekiz yaşındaki Eylül Yağlıkara , Irmak Kupal ve daha niceleri . Zincirdeki son halka sekiz yaşındaki NARİN GÜRAN . Bu gün okullar açıldı .Ama Narin arkadaşlarıyla buluşamadı , arkadaşlarıyla oyun oynayamadı; onu yerine cansız bedeni defnedildi . O gülüşün yüreğimizde bir yara olarak kalacak NARİN . Son söz Haydar Ergülen'in '' Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı / Kuş olsa , çiçek olsa , gündüz olsa / Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu '' Sahi biz nasıl bu kadar kötü olduk ? Nasıl kıydık Narin'e ? En önemlisi şimdi sıra kimde ? Toplum olarak nasıl bu kadar çürüdük , çocukları hedef alacak kadar .

2 Eylül 2024 Pazartesi

AYNADAKİ YÜZÜMÜZ VE MASKELER - II - ANTİGONE

 

Vikipedi

İnsan olarak kendimizi ne kadar tanıyorduk ? Kimdik ,nasıl bir insandık ; zevklerimizi , dünyaya bakış açımızı , diğer insanlarla olan iletişimimizi belirleyen ana öğe neydi ?  '' Ama önce sen kendini inşa etmelisin / Dimdik bir beden ve dimdik bir ruhla '' ( Nietzsche ) Maskemizi çıkarıp çıplak bir şekilde aynada gördüğümüz yüz bize ne ifade ediyordu ? Antik Çağdan günümüze felsefecilerin , filozofların cevabını aradığı ahlakın karşılığı tam olarak var mıydı bu dünyada ?  İnsanlık tarihi ölmenin ve öldürmenin kutsandığı , karşımızdakinin ötekileştirildiği bir tarih anlayışı üzerine kurulmuş .  Bu anlayış  kimi zaman aile ,sınıfsal konum , kimi zaman da bir üst yapı kurumu olarak karşımıza çıkar . 

tr.123rf.com 

     '' Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri düşünmeye '' ( Gülten Akın ) Başkalarının hayatına dokunmadan kendi maskelerimizin arkasına saklanarak bir tarih yazmışız dünya genelinde  . Erkek veya kadın , cinsiyet ayrımı gözetmeden fütursuzca kullanmışız o eril dili ve şiddeti . Tahakkümcü , acımasız o dili kullanırken acaba hangi maskemizi takıyorduk ; yoksa gerçek yüzümüz mü öyleydi ?  Ve sadece kendi çıkarlarımıza göre mi dizayn ettik insanlık tarihini ? İşimize geldiği gibi mi yorumladık toplumsal değerleri ? Mitolojide tüm kahramanların erkek olması , ölümün cengaverliğin kutsanması bir rastlantı mı ,  yoksa bilinçli bir seçim mi ? İçsel çatışmalarımız , değerlerimizin dışa yansımasıdır .   

Vikipedi


     '' Varoluşun anlamını yeniden kendimde kursam yavaş yavaş / Dünyada hiç kimsenin neden kendi olamadığı üzerine bir kitap yazsam '' ( Leyla Erbil - Kalan ) Gerçekten varoluşumuzun anlamını kavrayabilmiş miydik , ya da nedenini .  Avcı toplayıcı toplumdan günümüze kadar kimler gelip geçti dünyamızdan . Tebia Antik Kentinde geçer hikayemiz . Politik bir duruş , başkaldırıyla birlikte yas kültürünü anlatır insanlığa . Aynı zamanda muktedirlere karşı ilk kadın direnişini . M.Ö. 440 yılında Sophokles'in   Labdakos ailesinin efsanesinden esinlenerek  yazdığı tragedyasında  olayın kahramanı Thebai kralının kızı Antigone'dir .   Ölen iki kardeşinin yerine kral olan dayısı Kreon'a karşı bir başkaldırıdır onunkisi ; kralın siteye ihanet ettiğini düşünerek kurda kuşa yem olmak üzere sitenin dışına bırakılan kardeşinin usulüne uygun defnedilebilmesi için .




Vikipedi


Varoluşunun anlamıdır tarih boyunca cenaze törenleri  , bir vedadır aynı zamanda sevdiklerine . Bunun içindir mücadelesi Antigone'nin . Kral olan dayısına karşı bir başkaldırı , haksızlığa , zulüme karşı bir baş kaldırı . Ölümü göze alarak insanlık onuruna yakışır bir defindir tek isteği . Ve bunun bedelini yaşamıyla öder . Kral dayısı tarafından ölüme terkedildiği mezarda son verir hayatına .





''Yorulmuş /Çağlardır kovalanmaktan / İtilip kakılmaktan /Kaçmaktan ve kovalanmaktan '' ( Leyla Erbil  - Kalan ) Evet yorulmuştuk çağlardır süre gelen sahte yüzlerden , eril dilden , maskeli yaşamlardan . Ama tam umudu keseceğimiz zaman yaşamdan çağlar öncesinden gelen Antigone ' nin sesi eşlik ediyor bize  '' Nefret etmek için değil / Sevmek için yaratıldım '' İşte tam o noktada yaşama tekrar dört elle sarılıyoruz . Yüzünde maske taşımayan , eril dil ve şiddeten uzak insanlarla yolumuza devam ediyoruz . Tıpkı Antigone , Haypatia , Hekabe , Genco Erkal , Leyla Erbil ve diğreleri gibi . ''Rızkımı veren hüdadır , Kula minnet eylemem '' Sevgiler .

  • Sophokles       Antigone 
  • Leyla Erbil      Kalan 
  • Vikipedi