Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Ekim 2024 Pazar

İNSAN VE ŞİDDET : ŞİDDET MAĞDURLARININ ANISINA

  

wikimedia.org


İnsanlık tarihinin üzerine kurulduğu bir olgu : ŞİDDET . Bu gün karşımıza çıkan bu davranış şekli atalarımızdan mı miras kaldı ? Geçmişe doğru  zaman yolculuğuna çıktığımızda  şiddetin tarihinin çok eskilere dayandığını görürüz . Özellikle tarih öncesi zamanlardan kalan nekropolislerde ( mezar )yapılan incelemeler insanlardaki şiddet olgusunu sessizce günümüze ulaştırır . Her birinin farklı hikayeleri vardır mutlaka . '' Çokça yağmur yağsa temizlenir mi şu kirli dünya '' ( Özdemir Asaf ) Savaşlar , güçlünün zayıfı ezmesi insanlık tarihine damga vurarak günümüze kadar taşımış bu güdüleri . Ezilenlerin zaman zaman başkaldırması şiddet olgusunu kısır bir döngü içine hapsederken milyonlarca insan feda edilmiş bu döngüde . Ancak ders almamış insanlar bu tarihten . İnsanların , toplumların  şiddete olan yatkınlığının nedenlerini psikologlar , sosyologlar uzun yıllardır tartışadursun bu konuda verdiğimiz kurbanlar hiç bitmiyor . Toplumsal linçler , kendimizden olmayan veya farklı düşüneni  ötekileştirmemiz geçmişle bu gün ve gelecek arasında en büyük ortak paydayı oluşturuyor . Özdemir Asaf 'ın dediği gibi çokça yağmur yağsa yıkanır mıydı ruhlarımız ?

arkeofili.com

Aslında şiddet güçlünün zayıfı ezmesi üstüne kurulu demiştik . Evet çoğu zaman gerek devletler , gerekse bireyler otorite alanlarını genişletmek , hakimiyetlerini perçinlemek için baş vurur şiddete . Devletler , çok uluslu şirketler bunun için savaşlar çıkarır dünyanın farklı bölgelerinde . Bireyler özellikle erkeler de  kendi egemenlikleri için çocuklarına , eşlerine uygular bu zalim tavrı . Öyle ya onlardan güçlüdür , efendidir kendi dünyasında . Karşısında ne de olsa kendine mahkum insanlar vardır . 


okulhaberleri.net

Aslında şiddetin sınırı yoktur biz kadınlar için . Fiziksel , psikolojik her türlü şiddetle karşı karşıya kalırız hem evde , hem dışarda . Özellikle psikolojik şiddettin çoğunu  fark etmeyiz bile güler geçeriz , ya da erkektir bağırır bir süre sonra öfkesi geçer deriz . Böyle böyle artar şiddetin dozu . Ya da fiziksel şiddetin ilk belirtisi olan o ilk tokat atıldığında susarız , tepki vermeyiz . '' Kimim ve nasıl biriyim / Hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün / Sen hangi bilinçtesin Lahzen /Hangi göklerin bulutlarından yağdın '' ( Leyla Erbil _ Kalan ) 


indigo dergisi

Aslında bu konuda suç sadece erkeklerde mi ? Toplum olarak sorumluluğumuz nerde başlar ? Tüm toplum televizyonlarımızın başında bir flimi seyreder gibi koltuklarımıza gömülmüş olarak izleriz kadına , çocuğa reva görülen şiddeti . Televizyon kanallarında birinci haber olarak verilir , yorumcular adeta kendilerinden geçerek konuşurlar . Öyle ya reyting önemli hem de çok . Sonra gazetelerin iç sayfalarında küçük bir haber olarak çıkar bir süre daha . Oysa ki giden bir kadının hayatı , bir çocuğun hayalleridir . Biz kadınlar da bu zihniyetin kurbanı olarak ayak uydururuz bu çarka . Gene televizyonlarda  reklamların en büyük hedef kitlesini oluştururuz . Pırlanta ve diğer reklamların ana teması bizim üstümüze kuruludur . Hangi kadın istemez ki pırlantayı , zengin kocayı . Bir iki tokatmış lafı mı olur onların yanında . Erkektir döver de sever de . Ve böyle gider bu hikaye . Oysa hiç birimiz elimizi taşın altına koymayı düşünmeyiz . Kadın sığınma evleri için bir şeyler yapmayı aklımıza bile getirmeyiz . '' Yazıyorsun / Anlatıp duruyorsun / Anlatmak istediklerin bunlar değil biliyorsun / Fakat bunlarsız olmaz diyen bir dürtü var önleyemediğin / Seni asıl olandan alıkoyan / Asıl olan ne bilmiyorsun / Bulacaksın anlatma artık / Anlatma / Anlatarak bulabilir misin '' ( Leyla Erbil Kalan ) Gerçekten anlatarak engel olabilir miydik bu şiddete ? Diyarbakır'da öldürülen Narin , şiddet mağduru kadın ve çocukların anısına . 

  • Leyla Erbil   Kalan 
  • Arkeofili 
  • Basın 

29 Eylül 2024 Pazar

BİR KADININ GÜNCESİ








Antik Çağdan günümüze Filozofların , felsefecilerin yanıt aradığı sorudur hayatın anlamı . Aslında insan yaşamı da kelebeğin ömrü gibidir . Zamanda geriye dönüp baktığımızda geçmiş yaşamımız , anılarımız sanki dün yaşamışız gibi dikilir karşımıza  . En çok  gerçekleştiremediğimiz hayallerimiz yorar ruhumuzu . Bir liste yaptığımız zaman hayallerimizin hemen hemen hiçbirini yapamadığımızı görünce kanar ruhumuz . Bizim gibi ataerkil ilişkilerin daha yoğun olduğu toplumlarda kadın olmak farklı sorumluluklar yükler omuzlarımıza  .  Aynı zamanda bir de çalışıyorsanız bu yük çok daha fazla olur . Öyle ya hem anne , hem iyi bir eş , iyi bir evlat , iyi bir ev hanımı , iyi bir gelin ve böyle gider bir zamanlar hayallerinizi yazdığınız listenin yeni versiyonu . '' Uzaktı dön  yakındı dön   çevreydi dön /Yasaktı yasaydı töreydi dön / İçinde dışında yanında değilim / İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi / Bu nasıl yaşamaydı dön '' ( Gülten Akın - Kestim Kara Saçlarımı )


Çevrende kimsenin aklına gelmez senin de ayrı bir hayatının olabileceği , sadece sana ait saatlerin olduğu bir zaman dilimi . Toplum olarak biçilmiştir rolümüz bir defa  . Ataerkil yapı toplumsal yapıyı belirleyen en önemli öge olduğu için gençlik hayallerimiz  tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır . O yoğunluk içinde unuttuğumuz hayaller . Ancak 50'li yaşları geçince sorgulamaya başlarız yaşamımızı , kim olduğumuzu ; aynada gördüğümüz o yüz artık bize yabancıdır . Dışardan baktığımız zaman kendimize , yaşadığımız hayatın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlarız . O mücadeleci , hayallerinin peşinden koşmak isteyen gençten bir iz ararız o yüzde . Ve sorarız kendimize neden bu hale geldiğimizi . '' Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya '' ( Gülten Akın  ) Evet kimselerin vakti yoktu , hatta kendimizin bile . '' Bakışları niçin turna katarı / Bakışları neden demir parmaklık / Kapanmış bıçak yarasından da beter sanki ağızları / Kilitli kapılardan da beter / Kadınlar '' ( Hasan Hüseyin Korkmazgil )  Öyle ya gülüşlerimizin bile arkasında hüzün vardı . 



Bilinç altına ittiğimiz hayaller tekrar canlanır zihnimizde , önümüzde ne kadar zamanımız kaldığını bilmesek de içimizdeki  çocuk uyanır yeniden . Kim olduğumuzu bize hatırlatır . Kadınları metalaştıran , onu toplumda sadece cinsel bir imgeye dönüştüren zihniyet ne yazık ki çağlar boyunca tüm toplumlarda çıkar karşımıza . Aile içi şiddetin kurbanı olan kadınların hak arama mücadelesi erkek egemen toplumunda hüsrana uğrar . Siddetin sadece fiziksel boyutu değil psikolojik boyutu da göz önüne alınmaz . Eğer tecavüz kurbanıysan gene suç kadında aranır . Öyle ya yüksek sesle gülerek , giydiği kıyafetleriyle , gece dışarı çıkarak o meşhur erkeklik hormonunu kışkırtmıştır . Böyle böyle kabulleniriz toplumun bize biçtiği rolü ve vazgeçeriz hayallerimizden . Belki de hayal bile kurmayı ya unuturuz ya da bilmeyiz . Tek hayalimiz küçük yaşlarda bize öğretilen büyüyüp gelin olup çocuk büyütmekten ibaret kalır . Erkek çocukların sünnet düğünleri de onların aslında dünyanın hakimi olduğunu gösteren bir şölene dönüşür . Raşel Dink'in bir sözü vardır '' Bebeklerden katil yaratmak '' Gerçekten bebeklikten itibaren bu cinsiyet ayrımını öğretiriz çocuklarımıza , oysa karşımızdakini sadece insan olarak göreceğimiz bir dünya kurmak gene bizlerin elinde değil mi ?

Hayallerimiz , düşündükçe bize acı veren gerçekleştiremediğimiz bir başka yaşama ait olan dünya . Ya da kaç yaş almış olursak olalım kıyısından da olsa yakalamak o hayalleri . Belki de bir başkaldırı olarak sisteme . Son  söz Nazım'ın '' Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma / Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan / Öyle kolay değil , rüzgarın önüne kapılıp gitmem /Son ana kadar vazgeçmem yaşamaktan / Ne fırtınalar koptu benim hayat dallarımda / Hiç birinde vazgeçmedim umutlarımdan / İçimde kıyametler kopsa da / Ben baharıyım yarınlarımın / Çiçek açarım her kışın ardından '' Tıpkı Gülten Akın'ın dediği gibi kestim kara saçlarımı bu topluma inat ve koşmaya başladım hayallerimin peşinden . Sevgiler .

21 Eylül 2024 Cumartesi

BİR KANSER HASTASI YAKININ GÜNCESİ

 

istockphoto.com

Aslında başlığın adı umut olmalıydı , öyle ya umut olmadan nasıl dayanılırdı bunca acıya  insanlığın bittiği bu çılgın çağda . Aylardan eylül , mevsim sonbahar . Hazan ayı gibidir mitolojide sonbahar .  Hüzünlüdür doğa , sararmış ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamıştır . Aslında mevsimlere bağlı kalmaksızın hepimizin hayatında hazan mevsimi gibi günler vardır . İşte öyle anlarda sıcak bir sese , uzanacak bir ele ihtiyaç duyarız . Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masalların sonunda gökten üç elma düşer , mutlu olur insanlar . Ama gerçek hayat öyle mi gerçekten . Bazen öyle zorluklarla uğraşırız ki , o anlarda birisi sesimizi duysun isteriz . Yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek bize zorluklara dayanma gücü verir . Böyle zamanlarda görürüz hayatın gerçek yüzünü . Aslında insan yaşamında en önemli duygudur  yakınlarının umurunda olduğunu hissetmek . Ama ümitlerinin boş olduğunu anlatır hayat . Etrafında ne seni anlayacak bir yürek vardır , ne de uzanan bir yardım eli . 

istockphoto.com

Bazen ruhun yorgun olur . Kanserle mücadelede hasta yakının duygusal ve fiziksel yorgunluğunu kimse düşünmez . Düşünmek istemez , çünkü düşünmek aynı zamanda sorumluluk almayı gerektirir . İşte o günlerde hayat insana en güzel dersi verir , tıpkı Can Yücel'in dediği gibi '' Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını / Kendimi bulduğumda anladım '' Hastalığın ilk evrelerinde tıpkı depremde enkaz altında kalan kimse var mı diye seslenilen o cümleyi duymak istersin can havliyle '' KİMSE VAR MI ? '' Sonra , sonra bu mücadelede yalnız olduğunu anladığında aslında özgürleşirsin . Çünkü kimseye minnet borcun yoktur .  En yakın dostun , yoldaşın onkologun  olmuştur . Ve umuda sarılırsın , bir kayanın içinden çıkan çiçek gibi tutunursun hayata .

istockphoto.com

Çağın korkulu rüyası KANSER . Aslında onunla tanıştıktan sonra mücadele yöntemlerini öğreniyorsun , en önemli unsurun yakın takip , iyi bir onkolog ve moral olduğunun farkına varıyorsun . Bu konuda yeri gelmişken değerli hocamız Prof.Dr. Şuayip Yalçın' a teşekkürlerimi iletmek isterim . Bu üç buçuk yıllık sürece neler sığmadı ki : 2 ameliyat , 22 kemoterapi , akıllı ilaçlar ve yakın takip sırasında yapılan tetkikler . Şimdi 3. ameliyat zamanı . Ve gene yalnızsın . Ama artık o eşiği çoktan geçtiğin için yaraların kabuk bağlamıştır ; artık üzmez seni çünkü bilirsin önemli olan bu günü yaşamak olduğunu .''  Umut , hiç bitmeyen bahar mevsimi / İçinde kar da yağar fırtına da / Ama çiçekler hep açar '' Can Yücel . Çiçekler hep açacak . Bu süreçte Hacettepe Hastanesinin bahçesinde diğer hasta yakınlarıyla yıldızların altında bir fincan kahve ve sigarının eşlik ettiği dostluğun sağalttığı yaralarımız . 

istockphoto.com

Bazen hayat sınavında farklı mutlukları yakalarsın , seni anlayan , susarak da olsa yüreğini dinleyen insanları tanırsın . Son söz Can Yücel'in '' Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın / Çok eşyan olmayacak mesela evinde / Paldır küldür yürüyebileceksin / İlle de bir şeyi sahipleneceksen / Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin / Gökyüzünü sahipleneceksin / Güneşi , ayı , yıldızları '' Sevgiler .



9 Eylül 2024 Pazartesi

ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLMESİN , ŞEKER DE YİYEBİLSİNLER ( Nazım Hikmet )

istockphoto.com

 

Evet böyle söyler Nazım Hiroşimo'ya atılan bombayla ilgili yazdığı şiirinde . Sadece usta şairin dediği gibi bomba yüklü uçaklar mıydı çocukları , kadınları ,insanları öldüren . Bazı anlar vardır zamanın havada asılı kaldığı . Çığlık atmak istersin sesin çıkmaz . Tıpkı bir karabasanın ortasındaymış gibi . Akıl tutulmasının yaşandığı , sisler içinde gölgelerin , şiddete yenik düşmüş çocuk ve kadın bedenlerinin dolaştığı bir kabusa dönüşür hayat . '' Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar ; ya ölmeli cellatlar , ya da hiç doğmamalı çocuklar '' Che Guevara'nın dediği gibi yaşamamalıydık eğer çocuklara zarar vereceksek . Oysa çok mu zordu onları sevmek , masumiyetlerini korumak , yaşıtlarıyla koşup oynamalarını neşe içinde izlemek . 

es.123rf.com 

Bazen gitmek isteriz bu kabus ortamından , çocukların kadınların öldürülmediği , eril diden arındırılmış bir limana sığınmak olur en büyük hayalimiz . Ancak dünyada böyle bir yer var mıydı ve en önemlisi kaçmak çözüm müydü ? Kalıp o dille mücadele etmek gerekmez miydi ? '' Hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün '' Leyla Erbil'in dediği gibi sormalıydık kendimize ve diğer insanlara çocuk ve şiddet mağduru kadınlar için aldığımız sorumluluğu . 


Vikipedi


1967 yılında , gençliğimizde listeleri kırıp geçiren bir şarkı vardı Tom Jones tarafından seslendirilen : Delilah . Sevgilisini başkasıyla yakalayan bir gencin onu bıçaklayarak öldürmesini anlatan . Hepimiz için bir ilahtı Tom Jones . Ve hiç sorgulamadan defalarca dinlerdik şarkıyı . Doğal karşılardık o ölümü . Haklıydı toplumun normlarına göre . Böyle böyle işlemişti toplumun kılcal damarlarına eril şiddet . Gene Diyarbakır yöresine ait olan kaynağı Celal Güzelses'e ait BİR GÜZEL Kİ ON YAŞINA GİRİNCE -YAŞ DESTANI türküsünün sözleri gerçekten toplum olarak kız çocuklarına hangi gözle baktığımızın bir göstergesiydi .



Arkeoloji tarihi


Aslında çocuklara ve kadına yönelik şiddetin tarihi yerleşik topluma geçildikten sonra başlar . Aztekler yağmur tanrısının yağmur yağdırabilmesi için çocukların gözyaşlarına ihtiyacı vardı ve bu nedenle onları ilahlara kurban ederlerdi . Antik Peru'dan Maya medeniyetine , Mezepotamya'dan Anadolu'ya kadar bu gelenekler yüzlerce yıl devam etti  çok tanrılı dinlerde . Kurbanlar çoğu zaman çocuklar , genç kızlar ve kölelerdi . İlerleyen dönemlerde insan kurban etme ritüelinden vazgeçilse de ataerkil düzen günümüze kadar sürüp geldi . Pek çok can alarak .



es.123rf.com 


'' Ne yaptığını bilmeden , yaşadığı günleri oluyor insanın '' ( Leyla Erbil ) Evet bazı zamanlar hayat o kadar zor ve acı oluyor ki ne düşüneceğimizi , ne yapacağımızı şaşırıyoruz . Çoğu zaman şiddet en yakınımızdan geliyor .  Aile çevremizde ,  sokakta , okulda tacize uğruyor çocuklar . Ve kol kırılır yen içerde kalır hesabı susarak ortak oluyoruz bu suça . Korumamız , sevgi vermemiz gereken çocuklarımızı töre cinayetlerine kurban veriyoruz ya da  her türlü istismar karşısında yalnız bırakıyoruz . Öyle ya ailenin şerefini , adını korumak önemli değil mi . Ya da takıntılı bir koca , bir eski sevgili tarafından ölüm hükmümüz imzalanıyor .


 Töre cinayetinin sembolü Güldünya , lütfen ölme anne diyen kızının yanı başında ölen Emine Bulut , tecavüz edildikten sonra öldürülen Şule Çet . Dört yaşındaki Leyla Aydemir , Sekiz yaşındaki Eylül Yağlıkara , Irmak Kupal ve daha niceleri . Zincirdeki son halka sekiz yaşındaki NARİN GÜRAN . Bu gün okullar açıldı .Ama Narin arkadaşlarıyla buluşamadı , arkadaşlarıyla oyun oynayamadı; onu yerine cansız bedeni defnedildi . O gülüşün yüreğimizde bir yara olarak kalacak NARİN . Son söz Haydar Ergülen'in '' Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı / Kuş olsa , çiçek olsa , gündüz olsa / Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu '' Sahi biz nasıl bu kadar kötü olduk ? Nasıl kıydık Narin'e ? En önemlisi şimdi sıra kimde ? Toplum olarak nasıl bu kadar çürüdük , çocukları hedef alacak kadar .